Küresel Çağda Postkolonyallik ve Postkolonyalizm

1970’lerde sosyal bilimlerde tartışılmaya başlanan postkolonyalizm, modernite sonrası eleştirel teorilerden beslenerek, Batı’nın Avrupamerkezci coğrafi kurgularını deşifre etmeyi ve oryantalist söylem aracılığıyla ötekilik konumunda sabitlenen tüm coğrafi ve kültürel farklılıkların da aktif eyleyenler olduklarını göstermeyi hedefler. Söz konusu olan Doğu-Batı karşıtlıklarının siyasal bir eleştirisidir; özne ve nesne konumlarının, eşitsiz güç ilişkisinin ve Batı’nın Doğu üzerindeki ekonomik, kültürel ve siyasal tahakkümünün tersyüz edilmesi çabasıdır. 18. yüzyıl sömürgeciliği ile daha görünür hale gelen ve onun ihtiyaçlarına göre şekil alan oryantalist bilginin temelde Doğu’yu bilgi ve arzu nesnesi kılmasını eleştirirken postkolonyalizm, Doğu’ya özgü direniş biçimlerinin, özne konumlarının da var olduğunu gösterir. Hâlihazırda sömürgeci ve ona eklemlenen oryantalist söylem, çeşitli sanatsal ve bilimsel üretimlerle, hatta gündelik yaşam diliyle devam eder; Doğulu söz konusu söylem ile mücadele etmek durumunda kalır. Postkolonyalizm, Doğulu’nun sesi olarak zuhur eder; ancak Batılı ya da Doğulu olmak farklı şekillerde deneyimlenir ve karşılıklı etkileşimler yoluyla yeniden inşa edilir. Bu nedenle postkolonyalizmin de yekpare olduğu söylenemez; birden fazla postkolonyal teoriden bahsetmek mümkündür. Doğulu veya Batılı olmak ile toplumsal cinsiyet, sınıf, din, cinsel yönelim, etnisite vb. farklılıklarının da üst üste bindiği, kesiştiği, birbirleri ile ilişkisel oldukları gerçeği ile karşı karşıyayız. Üstelik Batı ve Doğu’nun tüm bu farklı toplumsal statülerindeki bireylerinin karşılaştıkları ve etkileşim halinde oldukları bir küresel düzende, Batı’nın ve Doğu’nun birbirinden apayrı coğrafyalar olduklarını söylemek mümkün değildir. İşte postkolonyalizm sınırların muğlaklığını gösterir ve bunu yaparken de Batılı oryantalist söyleme ya da her türlü iktidar ilişkisine direniş gösterilen alanlar yaratılabileceğini iddia eder. Bu oldukça etkileyici bir katkı gibi görünse de, kendi çelişkili durumunu da yaratabilir. Postkolonyal üretimlerin neoliberal ekonomik düzene eklemlenmesi üzerine, postkolonyal olanın eleştirisi de bu anlamda önem arz eder. Bu çalışmada da postkolonyal teorilerin söz konusu kapasitesi ortaya konmaya çalışılacaktır. Tüm karşıt kültürlerin ve tercihlerin aynı kamusal alanı paylaştıkları ve (zaman ve mekânın yakınlaşmasının da etkisiyle) kolayca etkileşebildikleri ve hatta neoliberal piyasada alınıp satılan bir meta haline geldikleri 21. yüzyılda postkolonyalizm ve onun eleştirisi modernliğin bu son evresinin anlaşılır kılınmasında önemli bir teorik alt yapı sunuyor olabilir.