Hanefî Sünnet Anlayışında Farklı Bir Çizginin Takibi: Kelamcı Usûl Yazarlarının Farklılaşma Noktaları

Kaynaklar bize Hanefî usûlünde Irak ve Semerkant meşayihi olmak üzere iki farklı grubun takip edildiğini gösterir. Ancak zamanla Irak meşâyihini takip eden anlayış hâkim Hanefî geleneğini oluşturmuştur. Bu durum daha ziyade Semerkant meşâyihini takip ettiklerini söyleyebileceğimiz kelamcı usûl yazarlarının farklı birtakım yaklaşımlarının gölgede kalmasına sebep olmuştur. Mezhep içindeki bu ayrışma dikkate alınarak usûl eserlerinin sünnet bahisleri mukayese edildiğinde de bu hususta Hanefî usûlündeki farklılaşma noktalarını görmek mümkün olmaktadır. “Sünnetin tarifi”, “Hz. Peygamber’in fiillerinin ahkâma delâleti”, “sahâbeyi taklid”, “Kur’ân’a arz kriteri” ve “fakîh râvî meselesi” bu farklılaşmaların tespit edildiği hususlardır. Mezkûr konular çerçevesinde bu çalışmada esas alınan kelamcı usûl yazarlarının hâkim Hanefî usûl geleneğinden ayrıldığı hususlar çoğunlukla itikadla ilişkilendirildiğinden, bu ayrışmanın genel itibarıyla onların kelâmî öncülleri dikkate alan usûl yaklaşımları ile izah edilebileceğini söylemek mümkündür. Netice itibarıyla her mezhep gibi kendi içinde farklı yönelimlere sahip olan Hanefî mezhebinin de sünnet konusunda tek düze bir yaklaşıma sahip olmadığı görülmüştür. Özet: Bu çalışmada hicri V.-VIII. asırlar arasında Maverâünnehir bölgesinde yazılmış Hanefî usûl eserleri esas alınarak sünnet bahislerindeki farklılaşmaların izi takip edilmiştir. Konunun bu şekilde sınırlandırılmasının nedeni, ilgili bölge ve dönemde mezhep içinde bazı değişim ve gelişimlerin yaşanmış olmasıdır. Zira farklı itikâdî eğilimlerin etkisiyle gerçekleştiği düşünülen bir ayrışmayla Irak meşâyihi ve Semerkant meşâyihi olmak üzere iki farklı çizgide seyreden Hanefî fıkıh usûlü, bu zaman diliminde bir tarafın lehine gelişim göstermiştir. Bu durum, çoğunlukla Semerkant meşâyihini takip eden kelamcı usûl yazarlarının farklı birtakım yaklaşımlarının gölgede kalmasına neden olmuştur. Zira yerleşik hale gelen Hanefî usûl geleneği hem ele alınan konular hem de bu konulardaki yaklaşımlar açısından çoğunlukla Irak meşâyihinin çizgisini takip etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Hanefî mezhebi içindeki Semerkant meşâyihi çizgisinin sünnet konusundaki farklı yaklaşımlarını tespit etmektir. Mukayese yönteminin esas alındığı çalışmada genel itibarıyla Debûsî, Pezdevî, Serahsî ve onları takip edenler ile kelamcı usûl yazarları olan Ebü’l-Yüsr, Semerkandî, Lâmişî ve Üsmendî’nin usûllerindeki sünnet bahisleri karşılaştırılmış ve ikinci gruptaki usûlcülerin farklılaşma noktaları tespit edilmiştir.Bu bağlamda öncelikle sünnetin tarifi ve kapsamı hususunda Hanefî usûlünde iki farklı yaklaşımın var olduğu görülmektedir. Zira Irak meşâyihini takip eden Hanefî usûlcüler sünneti tarif ederken sahâbeyi sünnetin kapsamına dâhil etmişlerdir. Ancak Ebü’l-Yüsr, Semerkandî ve Lâmişî sünnet tariflerinde sahâbeyi zikretmemiş ve tâbî olunacak tek kişinin Hz. Peygamber olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca ikinci gruptaki Hanefîler diğerlerinden farklı olarak mutlak sünnet lafzından kastın sadece Hz. Peygamber’in sünneti olduğu görüşünü de benimsemişlerdir. Bu konuda onlar ehl-i hadis ve ulemanın cumhuru ile aynı kanaati paylaşmışlardır.Hz. Peygamber’in vasfı bilinmeyen fillerinin ahkâma delâleti konusunda da Irak ve Semerkant meşâyihine dayandırılan iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. Iraklı Hanefilere göre herhangi bir delil bulunmadığında Hz. Peygamber’in fiili mubâhlığa hamledilir. Semerkant meşâyihine göre ise böyle bir fiil amel bakımından vücûba hamledilir, itikad bakımından ise tevakkuf edilir. Sonraki Hanefi usûlcülerin çoğu bu konuda Iraklı Hanefilerin ibâha görüşünü benimsemiştir. Semerkandî, Lâmişî ve İtkânî ise Semerkant meşâyihinin amelen vâcip olmakla birlikte itikaden tevakkuf etme görüşüne meyletmişlerdir. Sahâbeyi taklid konusunda da Hanefî usulcüler tarafından iki farklı yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Hanefî usûlcülerin geneli Berdaî’ye nisbet edilen sahâbeyi taklidin vâcip olduğu ve sahâbe sözünün kıyasa takdim edilmesi gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Semerkandî ve Lamişî ise Mâtürîdî’ye atfedilen, fetva derecesine ulaşan bir sahâbînin umumun ihtiyacı olduğu için gizli kalma ihtimali olmayan bir konudaki görüşüne akranlarından biri muhalefet etmemişse o sahâbîyi taklidin vâcip olduğu görüşünü kabul etmişlerdir. Meşhur haberin ne tür ilim ifade ettiği hususunda da Hanefi usûlcüler arasında bir ihtilaf bulunmaktadır. Debûsî, Pezdevî, Serahsî ve müteahhir Hanefî ulemâ meşhurun ilm-i yakîn değil ilm-i tüma’nîne ifade ettiği kanaatindedir. Ebü'l-Yüsr, Semerkandî ve Lâmişî’nin ise meşhur haberin yakîni bilgi ifade ettiği kanaatinde oldukları anlaşılmaktadır. Fakat Hanefiler arasındaki bu ihtilaf, sadece meşhur haberi inkâr edenin tekfir edilip edilmeyeceği meselesine tesir etmekte, ahkâm konusunda herhangi bir ihtilafa yol açmamaktadır. Manevî inkıtâ kapsamında ele alınan Kur’ân’a muhalefet meselesinde de mezhep içinde iki farklı yaklaşım yer almaktadır. Bu meselede özellikle nassa ziyâde yoluyla gerçekleşen Kur’ân’a muhalefet hususu farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Irak meşâyihi ve onları takip eden Hanefîlerin çoğunluğuna göre nassa ziyâde nesihtir. İmam Mâtürîdî ve onu takip eden Semerkant meşâyihine göre ise nassa ziyâdenin nesh olması da beyân olması da mümkündür. Herhangi bir delil olmadan da biri tercih edilemez. Ayrıca Irak meşâyihine göre Kur’ân’ın âm ve zâhir lafızları yakîn ifade ederken Semerkant meşâyihine göre Kur’ân’ın âm lafızları zan ifade ettiği için haber-i vâhidle tahsîs edilmesi câizdir. Ancak Hanefîler arasındaki âm lafız konusundaki bu ihtilafın âmmın katiyyetinin kabul edilmesinin itikadla ilgili bazı konularda probleme sebebiyet vermesiyle ilgili olduğu görülmüştür. Râvînin fakîhliği meselesinde ise Hanefî usûlcüler tarafından üç farklı yaklaşımın sergilendiği tespit edilmiştir. İlk olarak Îsâ b. Ebân’ın Ebû Hüreyre özelinde dile getirdiği fakîh olmayan râvînin rivayetini kabul etmeme yönündeki tutum Debûsî ile birlikte giderek yumuşatılarak sonraki Hanefî usûlcülerin geneli tarafından benimsenmiştir. Ancak aynı ilmî çevre ve dönemde yaşamasına rağmen Ebü’l-Yüsr’ün bu yaklaşımı takip etmediği görülmektedir. Aynı zamanda Semerkandî, Lâmişî ve Üsmendî’nin de fakîh râvî görüşünü benimsemediğini söylemek mümkündür. Sonraki dönem usûlcülerinden Abdülazîz el-Buhârî ve Kâkî ise bu yaklaşımı benimsememekle birlikte açıkça eleştirmişlerdir. Sonuç olarak kendi içinde farklı yönelimleri barındıran Hanefî mezhebinin sünnet konusunda tek düze bir yaklaşıma sahip olmadığı görülmüştür. Bu çalışmada esas alınan kelamcı usûl yazarlarının sünnet konusunda hâkim Hanefî usûl geleneğinden ayrıldığı hususlar çoğunlukla itikadla ilişkilendirilmektedir. Dolayısıyla bu ayrışmanın genel itibarıyla onların kelâmî öncülleri dikkate alan usûl yaklaşımları ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca Kelamcı usûl yazarlarının hâkim Hanefî geleneğe alternatif olarak ortaya koyduğu bazı görüşlerde ehl-i hadise ve ulemanın cumhuruna yakın bir tutum sergilediği de görülmektedir. 

Following a Different Line in Hanafi Sunnah Conception: Differentiation Points of the Theologian Methodologists

The sources show that two different groups of sheikhs were followed in the Hanafi usūl al-fiqh: ‘Iraqi and Samarqandi sheikhs. However, the perception of followers of ‘Iraqi sheikhs formed the dominant Hanafī tradition. This situation has caused different approaches of the theologian methodologists who followed the Samarqandi sheikhs to become in shadow. Considering this separation within this denomination, when the sunnah sections of usūl al-fiqh literature are compared it is possible to see the different points raised within the Hanafi usūl al-fiqh. In this study, “the definition of sunnah”, “the acts of the Prophet”, “the imitating companions”, “the criteria of ard (submission) to the Qur’an” and “the problem of faqīh (jurist) narrator” are determined as differentiated notions. Considering these issues, since the concepts which differentiate theologian methodologists, whose perception have been taken into account in this paper, from the dominant Hanafi usūl tradition have been generally related to theological concerns, it is possible to argue that this distinction can be explained by their approach of usūl in which theological premises considered as important as other concerns. Eventually, this paper aims to show that like any denomination Hanafi sect also does not have a uniform approach about sunnah.Summary: In this study, the marks of differentiations in sunnah topics were followed based on the works of Ḥanafī usūl al-fiqh written in the Transoxanian region between 5th-8th centuries A.H. The reason for the limitation of this issue is that there have been some changes and developments in the sect in this region and period. It is because Ḥanafī usūl al-fiqh, which is in two different lines, namely ʿIrāqī sheikhs and Samarqandī sheikhs, has improved in favor of one side in this period. It is thought that this dual disintegration occurs due to the effect of different theological tendencies. This situation has caused the different approaches of the theologian methodologists who mostly followed the Samarqandī sheikhs to be overshadowed. Because Ḥanafī tradition, which became a permanent establishment, mostly followed the line of ʿIrāqī sheikhs in terms of both the topics that are discussed and the approaches in these issues. The aim of this study is to determine the different approaches of the line of Samarqandī sheikhs to sunnah. In the study which is based on comparative method, sunnah topics of Dabūsī, Pazdawī, Sarakhsī and those who followed them and the theologian methodologists Abū l-Yusr, Samarqandī, Lamishī and Usmendī’s sunnah topics were compared and the differentiation points of the second group were determined.In this context, it is seen that there are two different approaches in the Ḥanafī usūl al-fiqh regarding the definition and scope of sunnah. Because the Ḥanafī principals who followed the ʿIrāqī sheikhs, while describing the sunnah, they included the companions in the scope of sunnah. However, Abū l-Yusr, Samarqandī and Lamishī did not mention the companions in the sunnah description and stated that the only person to be subjected was the Prophet. In addition, the Ḥanafīs in the second group, unlike others, do not accept the opinion that the meaning of absolute sunnah word is only sunnah of the Prophet. At this point they have shared the same conviction with the ahl al-ḥadīth (the traditionists) and cumhūr al-ulemā (majority of ulema).There are two different approaches, which are based on ʿIrāqī and Samarqandī sheikhs in the show of the judgments of the acts of the Prophet. According to the ʿIrāqī Ḥanafīs, the Prophet's act is attributed to mubāh (permissible) when there is no evidence about its feature. According to the Samarqandī sheiks, such an act is attributed to vucūb (obligation) in terms of practice and stopped in terms of faith. Most of the later Ḥanafī scholars have adopted the idea of ​​ibāha (permissibility) of the ʿIrāqī Ḥanafīs. On the other hand, Samarqandī, Lamishī and Itkanī have tended to the opinion of the Samarqandī sheikhs.It is seen that two different approaches were adopted by Ḥanafī scholars in the field of imitation of companions. Most of the Ḥanafīs adopted the view of Bardaī. According to this view, it is necessary to imitate companions and their expression takes precedence over the qiyās (legal analogy). On the other hand Samarqandī and Lamishī adopted the opinion of Māturīdī. According to this opinion, a companion who has reached the rank of fatwā (legal opinion), it is necessary to imitate that person if one of his peers did not oppose his opinion on a subject that is not likely to be hidden because the general public needs it.There is also a dispute between the Ḥanafī scholars on the type of information expressed by the famous report. Dabūsī, Pazdawī and Sarakhsī and later Ḥanafīs believe that the famous report does not refer to certain knowledge but to assured knowledge. However, it is understood that, Abū l-Yusr, Samarqandī and Lamishī believe that the famous report refers to certain knowledge. But this conflict between the Ḥanafīs only affects the issue of the takfīr who denies the famous report. It does not cause any dispute on judgments.There are two different approaches in the sect about the issue of opposition to the Qur'an covered by internal interruption. In this matter, the issue of opposition to the Qur'an, especially through ziyāda alā al-nās, has been evaluated in different ways. According to the ʿIrāqī sheikhs and majority of the Ḥanafīs, which followed them, ziyada ala al-nas is naskh (abrogation). But according to Māturīdī and Ḥanafīs which followed him, it is also possible that ziyāda alā al-nās is naskh and statement. One of them cannot be preferred without any evidence. In addition, according to the ʿIrāqī sheikhs general and apparent words of the Qur'an express certain knowledge. However, according to the Samarqandī sheikhs the general words of the Qur'an don not express certain knowledge. So, these words can be specialized by isolated tradition. But it was observed that this conflict between the Ḥanafīs was related to the fact that the first opinion caused some problems related to the faith.In the issue of the faqīh narrator, it was determined that three different approaches were exhibited by Ḥanafī scholars. Firstly, the attitude towards not accepting the report of the non-faqih narrator, expressed by the ‘Īsā b. Abān in Abū Hurayra, is gradually being softened along with Dabūsī and adopted by the later Ḥanafī principals. However, despite the same scientific environment and period, Abū l-Yusr does not follow this approach. At the same time, it is possible to say that Samarqandī, Lamishī and Usmendī don not adopt the faqīh narrator criterion. While ‘Abd al-‘Azīz Bukhārī and Kakī did not adopt this approach but criticized it openly. As a result, it is seen that Ḥanafī sect which contains different orientations in itself does not have a uniform approach about sunnah. The points which differentiate theologian methodologists, whose perception have been taken into account in this paper, from the dominant Ḥanafī usūl tradition have been generally related to theological concerns. So, it is possible to say that this distinction can be explained by their approach of usūl in which theological premises considered as important as other concerns. In addition, it is seen that some of the opinions theologian methodologists present as an alternative to dominant Ḥanafī usūl al-fiqh tradition are close to the ahl al-ḥadīth and cumhūr al-ulemā.

___

  • Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed. Müsnedü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel. Thk. Şuayb el-Arnaût, Âdil Mürşid v.dğr. 45 Cilt. Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 1998.
  • Ahsikesî, Hüsâmeddîn Muhammed b. Muhammed. el-Müntehab fî usûli’l-mezhep. Nşr. Muhammed Yûsuf. y.y.: Mabaatu Yûsufî, 1318/1900.
  • Apaydın, Yunus. “Sahâbî Sözünün Hukuki Değeri”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 4 (1990): 323-353.
  • Aslan, Mehmet Selim. “Şâfiî Mezhebinde Sahâbî Kavlinin Hüccet Değeri ve Fıkhî Konulara Yansıması”. İslam Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe III- Sahâbe ve Dirâyet İimleri (Sakarya, 30 Eylül-1 Ekim 2017). ed. Abdullah Aydınlı v.dğr. 213-240. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2018.
  • Aydın, Ahmet. İbnü’s-Sââtî Öncesi Hanefî Usûl Eserlerinde Manevî İnkıtâ Kavramı. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2007.
  • Bedir, Murteza. “Mâtürîdî Fıkıh Usûlü: Gerçek mi? Kurgu mu?”. Büyük Türk Bilgini İmam Matürîdî ve Mâtürîdîlik Tartışmalı İlmî Toplantı (İstanbul, 22-24 Mayıs 2009). 412-420. İstanbul: M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2012.
  • Bedir, Murteza. Fıkıh Mezhep ve Sünnet (Hanefî Fıkıh Teorisinde Peygamber’in Otoritesi). İstanbul: Ensar Neşriyat, 2004.
  • Buhârî, Abdülazîz b. Ahmed. Keşfü’l-esrâr an Usûli Fahru’l-islâm el-Pezdevî. 3 Cilt. Beyrut: Dârül-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.
  • Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl. Sahîhu’l-Buhârî. Dımaşk: Dâru İbni Kesîr, 2002.
  • Cessâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali. el-Fusûl fi’l-usûl. Thk. Uceyl Câsim en-Neşemî. 4 Cilt. Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf, 1994.
  • Çilingir, Hamdi. “Hanefîlere Göre Haberin Kıyasa Aykırı Olma Durumunda Râvinin Fakih Olma Şartı”. Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi 21 (2010): 69-83.
  • Debûsî, Ebû Zeyd Ubetdullah b. Ömer. Takvîmü’l-edille fî usûli’l-fıkh. Thk. Halil Muyyiddîn elMeys. Beyrût: Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye, 2001.
  • Demir, Serkan. Hanefî Mezhebi Fıkıh Usûlünde Sünnet Anlayışı. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2006.
  • Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş‘âs el-Ezdî. Sünenü Ebî Dâvûd. Thk., Şuayb el-Arnaût, Muhammed Kâmil. 7 Cilt. Dımaşk: Dârü’r-Risâleti’l-Âlemiyye, 2009.
  • Ebü’l-Yüsr, Muhammed b. Muhammed el-Pezdevî. Ma’rifetü’l-hüceci’ş-şeriyye. Tthk. Abdülkâdir b. Yâsîn. Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 2000.
  • Gül, Mutlu. “Erken Dönem Usul Eserleri Çerçevesinde Hanefi Fukahasının Sahabe Algısı”. II. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiriler Kitabı - 4 (6-8 Mayıs 2013, Bursa). 1009-1022. İstanbul, 2013.
  • Gül, Mutlu. Hanefî Usûlünde Hadis Tenkidi. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2018.
  • Habbâzî, Celalüddîn Ebû Muhammed Ömer b. Muhammed. Şerhu’l-Muğnî fî usûli’l-fıkh. Thk. Muhammed Mazhar Bekâ. 2 Cilt. Mekke: el-Mektebetü’l-Mekkiyye, 2005.
  • Hacıoğlu, Nejla. el-Fusûl fi’l-Usûl İsimli Eseri Bağlamında Cassâs’ın Hadis İlmindeki Yeri. Doktora Tezi, Ankara, Üniversitesi, 2010.
  • Hazne, Heysem. Tetavvürü’l-fikri’l-usûli’l-Hanefî. Ammân: Dârü’r-Râzî, 2007.
  • İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed. el-Kitâbü’l-Musannef fi’l-ehâdîs ve’l-âsâr. Thk. Kemâl Yûsuf el-Hût. Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1409/1988.
  • İbn Mâce, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî. Sünenü İbn Mâce. Thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî. 2 Cilt. Kâhire: Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, 1953.
  • İtkânî, Kıvâmüddîn Emîr Kâtib. et-Tebyîn. thk. Sâbır Nasr Mustafa Osman. 2 Cilt. Kuveyt: Vizâretü’l-Evkâf, 1999.
  • Kahraman, Hüseyin. Mâtürîdîlikte Hadis Kültürü. Bursa: Arasta Yayınları, 2001.
  • Kâkî, Muhammed b. Muhammed. Câmiu’l-esrâr fî Şerhi’l-Menâr. Thk. Fazlurrahman Abdülğafûr el-Efğânî. 5 Cilt. Riyad: Mektebetü Nizâr Mustafa el-Bâz, 2005.
  • Kaya, Eyüp Said. Mezheplerin Teşekkülünden Sonra Fıkhî İstidlâl. Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 2001.
  • Lâmişî, Ebü’s-Senâ Mahmûd b. Zeyd. Kitâb fî usûli’l-fıkh. Thk. Abdülmecîd Türkî. Beyrût: Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, 1995.
  • Leknevî, Muhammed Abdülhay. Zaferu’l-emânî bi şerhi Muhtasarı’s-Seyyid Şer‘îf el-Cürcânî fî mustalahi’l-hadîs. thk. Takıyyüddîn en-Nedvî. Haleb: Mektebü Matbûâti’l-İslâmiyye, 1416.
  • Müslim, Ebü’l-Huseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî. Sahîhu’l-Müslim. Riyâd: Darü’s-Selâm, 2000.
  • Nesâî, Ebû Abdurrahmân Ahmed b. Şuayb. Sünenü’n-Nesâî. Riyâd: Dârü’l-ekâri’d-düveliyye, ts.
  • Nesefî, Ebü’l-Berekât Abdullah b. Ahmed. Keşfü’l-esrâr Şerhu’l-musannif ale’l-Menâr. 2 Cilt. Beyrût: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
  • Nesefi, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muhammed, Tebsıratü’l-edille fî usûli’d-dîn. Thk. Claude Salame. Dımaşk: 1993.
  • Özben, Zübeyde – Yılmaz, Hayati. “Sahâbe ve Tâbiûnun Rivayette Kullandığı Lafızlar Bağlamında Sünnetin Kapsamı Tartışması”. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 19/35 (Haziran 2017): 27-48.
  • Özen, Şükrü. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin Fıkıh Usûlünün Yeniden İnşası. Doçentlik Çalışması, İstanbul, 2001.
  • Özervarlı, Sait. “Alâeddîn el-Üsmendî’nin Kelamcılığı ve Bilgi Teorisi: Mâverâünnehir Kelâm Düşüncesine Bir Katkı”. İslâm Araştırmaları Dergisi, 10 (2003): 39-63.
  • Özşenel, Mehmet. Hanefi Hadis Anlayışının Teşekkülü. 2. Baskı. İstanbul: M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2018. Pezdevî, Ebü’l-Hasen Fahrü’l-İslâm. Kenzü’l-vusûl ilâ ma’rifeti’l-usûl. Karaçi: Mir Muhammed Kütüphane Merkezi İlm ve Edeb, ts.
  • Sadrüşşerîa, Ubeydullah b. Mes‘ûd. et-Tavzîh li metni’t-Tenkîh (Şerhu’t-Telvîh ala’t-Tavzîh içinde). Nşr. Şeyh Zekeriya Amîrât. 2 Cilt. Beyrût; Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
  • San‘ânî, Abdürrezzâk b. Hemmâm b. Nâfi‘. el-Musannef. Thk. Habîbürrahmân el-Azâmî. Beyrût: el-Mektebü’l-İslâmî, 1403/1982.
  • Sarıtaş, Murat. Irak ve Semerkant Hanefî Meşâyihinin Lafızların Delâletiyle ilgili Yaklaşımlarının Mukayesesi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2013.
  • Semerkandî, Ebû Bekr Alâeddîn Muhammed b. Ahmed. Mîzânü’l-usûl fî netâici’l-ukûl fî usûli’lfıkh. Thk. Abdülmelik Abdurrahmân es-Sa’dî. 2 Cilt. Mekke, 1984.
  • Serahsî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed. Kitâbü'l-mebsût. 31 Cilt. Beyrût: Dârü'l-Ma‘rife, 1989.
  • Serahsî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed. Usûlü’s-Serahsî, Nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgânî. 2 Cilt. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2005.
  • Siğnâkî, Hüsâmüddîn Hasan b. Alî. Kitâbü’l-vâfî fî usûli’l-fıkh. Thk. Ahmed Muhammed Mahmûd Yemânî. 5 Cilt. Kâhire: Dârü’l-Kâhire, 2003.
  • Şık, İsmail. “Hanefî-Mâturîdî Düşüncede Kelâm ve Usûlü’l-Fıkh İlişkisi”. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi 2/1 (Ağustos 2016): 344-352.
  • Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. el-Câmiu’s-sahîh. Thk. Ahmed Muhammed Şâkir. 5 Cilt. Kâhire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1978.
  • Tuzcu, Recep. Hanefi Usûlünde Hadis –Debûsî Örneği-. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2014.
  • Türkmânî, Abdülmecîd. Dirâsât fî Usûli’l-hadîs alâ Menheci’l-Hanefiyye. Beyrut: Dâru İbn Kesîr, 2012.
  • Üsmendî, Muhammed b. Abdülhamîd. Bezlü’n-nazar fi’l-usûl. Thk. Muhammed Zekî Abdülber. Kâhire: Mektebetü Dârü’t-Türâs, 1992.
  • Yargı, Mehmet Ali. Meşhur Sünnetin Dindeki Yeri. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2009.
  • Yazıcı, Yunus. Îsâ b. Ebân’ın Hadis-Sünnet Anlayışı. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2017.
  • Yiğit, Metin. İlk Dönem Hanefî Kaynaklarına Göre Ebû Hanîfe’nin Usûl Anlayışında Sünnet. İstanbul: İz Yayıncılık, 2009.
  • Zehebî, Şemsüddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed. Siyerü a‘lâmi’n-nübelâ. Thk. Şuayb Arnavût. 25 Cilt. Beyrût: Müssesetü’r-Risâle, 1985.