Kur’ân’ın İkrar Ettiği İbrahimî Bir Hac Geleneği: Kalâid

Kur’ân’ın nazil olduğu sırada Arapların edasına önem verdiği en mühim ibadetin Hz. İbrahim’den tevarüs ettikleri hac olduğu görülmektedir. Umumi manada Kâbe ziyareti ile kurban takdimini ifade eden hac, Allah’a takarrübün en büyük vesilesi kabul edilmekteydi. Kâbe Allah’ın evi, onu ziyaret edenler de Allah’ın misafiri idi. Bu bakımdan Araplar ziyaretçilere büyük hürmet gösterirler Harem’de bulunan birine kat'i surette ilişmezlerdi. Aynı hürmet ziyaretçilerin geliş ve dönüş yolundaki seyahatlerine de şamil idi. Ziyaretçiler ve Allah’ın malı addedilen kurbanlıkların seyrüsefer emniyetini güvence altına alan iki İbrahimî gelenek vardı: Haram aylar ve kalâid. Haram aylar geleneği zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında yağma, talan, çapul, baskın ve saldırılara ara vermek suretinde gerçekleşen bir mütarekeden ibaretti. Haram ayların dışına tesadüf eden ziyaretler için ise ilkel vize görevi gören kalâid kullanılmaktaydı. Kalâid, gerdanlık manasına gelen kılâde kelimesinin cemisi olup gidiş yahut dönüş yolunda Kâbe ziyaretinin ihsasına müteveccih alametleri ifade etmektedir. Kılâdeler yün veya kıldan eğrilmiş iplerden örülerek insanların boynuna hayvanların ise boyun yahut hörgüçlerine asılmaktaydı. Bazen bu kıladelere nal asıldığı da olurdu. Dönüş yolunda kullanılan kıladelerde ise nal yerine Harem ağaçları kullanılmaktaydı. Kur’ân müminlere Hz. İbrahim’den tevarüs eden bu geleneğe hürmetsizlik etmemelerini emretmekle kılâde uygulamasını ikrar yani kabul ve tasdik etmiştir. Hz. Peygamber ve sahabenin de bu geleneği devam ettirdiği bilinmektedir. Özet: Umumi manada Kâbe ziyaretini ifade eden hac, nüzul dönemi Araplarının edasına önem verdikleri en önemli ibadet idi. Bu ibadetin edası ile meydana gelen insan ve emtia hareketliliği, ziraata elverişsiz topraklarda meskûn bulunan Mekkelilerin hayatını idame ettirmede önemli bir yere sahipti. Bu elverişsizliğe Hz. İbrahim duasında da değinmiş ve Mekkelilerin geçimi için bölgeye ürün sevkiyatını Allah’tan niyaz etmiştir: “Ey Rabbimiz! Neslimden bir kısmını senin Beyt-i Muharrem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı ikame etsinler diye (böyle yaptım). Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve ürünlerinden bunları rızıklandır! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim 14/37). Araplar hac mevsiminde yarımadanın dört bir tarafından akın akın Mekke’ye gelerek kurbanlarını sunar, civarda kurulan pazarlardan ihtiyaçlarını tedarik ederlerdi. Bu pazarlar aynı zamanda tüccarların mallarını arz etme imkânı yakaladıkları yerlerdi. Arap yarımadasının iklim ve toprak bakımından elverişsiz bulunması sebebiyle birçok Arap kabilesi geçimini baskın ve saldırılarla sağlardı. Hatta bazı Araplar yaptıkları bu baskınlarla iftihar eder ve baskınlarını kabilelerinin şerefine şeref katmak olarak değerlendirirdi. Sair zamanlarda dur durak bilmeyen saldırıların hac mevsiminde sükûn bulması haram aylar mutabakatı ile mümkün olmaktaydı. Haram aylar olarak kabul edilen zilkade, zilhicce, muharrem ve recep ayında savaşmak yasak olduğundan Kâbe ziyaretçileri saldırı ve baskınlardan emin bir şekilde Kâbe’ye ulaşırdı. Bu mütareke, ziyaretçilerin yanı sıra Mekke’ye sevk edilen ticaret mallarına da güven sağlamaktaydı. Haram aylar dışına tesadüf eden ziyaretlerde ise haram aylardakine benzer bir dokunulmazlığı temin eden bazı teamüller bulunmaktaydı. Kâbe ziyaretçisi olunduğunun ihsasına müteveccih bulunan bu teamüllere göre ziyaretçinin kendisi yahut kurban olarak takdim edilecek hayvanı bazı işaretler taşımak suretiyle dokunulmazlık kazanmaktaydı. Bu işaretlerin başında hayvanın boynuna yahut hörgücüne asılan ve kılâde (cemi: kalâid) olarak isimlendirilen kolyeler gelmekteydi. Kılâde kelimesi sarmak, çevrelemek manalarına gelen kld kökünden müştak olup kolye, gerdanlık manasına gelmektedir. Kılâdesi bulunan kişi Allah’ın misafiri, takdim edeceği kurban da Allah’ın malı sayıldığından hiçbir Arap bu ziyaretçilere ve mallarına ilişmeye cesaret edemezdi. Benzer şekilde Kâbe’ye takdim edilecek hayvanların hörgüçlerinin kanatılması suretiyle işaretlenmesi manasına gelen iş‘âr da Allah’a adanmışlığın ihsasına müteveccih bir uygulama idi. Arapların Kâbe’ye duydukları hürmetten kaynağını alan bu uygulamalar sayesinde ziyaretçiler sene boyunca Kâbe’ye gelerek kurbanlarını takdim ederlerdi. Etleri, derileri ve eyer-yular takımlarıyla kurbanların Mekke fakirlerinin geçiminde önemli bir yeri bulunmaktaydı. Kılâdeler daha çok haram aylar dışına tesadüf eden ziyaretlerde kullanılırdı. Ancak fazladan bir hürmete vesile olması amacıyla haram aylar içinde gerçekleştirilen ziyaretlerde de kılâdeler kullanılmaktaydı. Kılâdeler kurban olarak Kâbe’ye sevk edilen hayvanların boyunlarına asılırdı. Bununla birlikte hörgüce asıldıkları da bilinmektedir. Kâbe’ye kurban sevk etmeyen kişiler, Kâbe ziyaretçisi olduğunu ihsas için kılâdeyi kendi boynuna asardı. Benzer şekilde kurbanını Kâbe’de boğazlayan kişilerin de dönüş yolunda kılâdeyi kendi boynuna astıkları bilinmektedir. Kılâdeler gidiş yolunda yün veya kıldan örülen iplerden imal edilmekteydi. Bazen bu kıladelere nal asıldığı da olurdu. Dönüş yolundaki kıladelerde ise Harem bitkileri (ot, ağaç kabuğu) kullanılırdı. Kur’ân iman edenlere kalâide hürmet göstermeleri gerektiğini emretmek suretiyle Hz. İbrahim’den tevarüs eden bu geleneği ikrar etmiştir. Kur’ân’da kalâid kelimesi iki defa zikredilmektedir: “Ey iman edenler! Allah’ın şe‘âiri, şehr-i haram, hedy, kalâid ve Rablerinin fazl u rızasını arzulayarak Beyt-i Haram’a yönelenlere hürmetsizlik etmeyin.” (el-Mâide 5/2), “Allah Kâbe/Beyt-i Haram’ı, haram ay(lar)ı, kurbanlıkları ve kalâidi insanlar için ayakta kalma (kalkınma) sebebi kıldı.” (el-Mâide 5/97). Sebeb-i nüzul rivayetlerine göre ilk ayet Müslümanların, kılâdeli hayvanlarıyla Kâbe’yi ziyaret için yola çıkan müşriklere baskın yapmaya kalkıştıkları bir esnada indirilmiş ve müslümanlar Kâbe ziyaretçilerini engellemekten men edilmiştir. el-Mâide 5/2. ayetin dolayısıyla kılâde uygulamasının mensuhiyeti hakkındaki mülahazalar, sebeb-i nüzul rivayetlerinin yorumlamada merkeze alınmasına göre şekillenmektedir. Ayetin müşriklere baskın yapmaya kalkışan müslümanlar hakkında indiğini aktaran iniş sebeplerini dikkate alan müfessirlere göre ayet, müşriklerin öldürülmesi yahut Mescid-i Haram’dan uzak durmalarını emreden ayetlerin inzali ile nesh edilmiştir. Diğer müfessirler ise ayetin müşrikleri konu etmesinin müslümanları konu edemeyeceği şeklinde yorumlanamayacağını dolayısıyla müşriklerin öldürülmesi ve Mescid-i Haram’a yaklaşmamalarını emreden ayetlerin kalâid ayetinin (el-Mâide 5/2) müşriklere müteveccih yönünü nesh, Müslümanlara bakan kısmını ise ibkâ ettiğini ifade etmektedirler. Nüzul ortamı uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda kılâdelerin bir tür muvakkat vizeler olduğu anlaşılmaktadır. Kâbe ziyaretlerinin mallara yönelik de bir hareketlilik sağladığı dikkate alındığında kılâdelerin sadece ziyaretçilere değil onların yanında getirdikleri bilumum eşyaya da güven sağladığı anlaşılmaktadır. Başta hac olmak üzere Kâbe ziyaretine müteallik tüm uygulama ve tedbirlerin Kâbe’de meskûn bulunanların yanı sıra ziyaret ve ticaret maksadıyla oraya gelenlerin maddi-manevi ihtiyaçlarını gidermeye dönük bir amacı olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla aynı amaca müstenit olarak kılâdelerin bugün de uygulama alanı yakalayabileceğini söylemek uzak olmayacaktır. İp, nal ve muhtelif bitkilerden imal edilen o günün kılâdeleri bugün etiket, bandrol, vize ve pasaport gibi göstergelerle ikame edilebilir. Öte yandan kâlaid kelimesinin zikredildiği ayetler tetkik edildiğinde hitabın Mekkelilerle mukayyet bulunmaması hatta kalâidin insanlar için bir kalkınma vesilesi olduğunun beyanı, kılâde uygulamasının nüzul ortamı ve muhataplarını aşan bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.

An Abrahamic Ḥajj Tradition Accepted by the Qurʾān: Qalāid

The Abrahamic tradition that the Arabs value most was ḥajj. The ḥajj, which means to visit Kaʿba was the greatest means of getting closer to Allāh. The Kaʿba was the house of Allāh. And the visitors of the Kaʿba were Allāh’s guests. For this reason, the Arabs used to great respect to the visitors and they never used to attack a man in the ḥarem (the area around the Kaʿba). The same respect included visitors’ travels to the Kaʿba. There were two Abrahamic traditions that ensured the safety of visitors and sacrifices: Ḥaram months and qalāid. Ḥaram months were Dhū l-Qaʿdah, Dhū l-Ḥijjah, Muḥarram and Rajab. And the Arabs did not used to attack anyone in those months. For visits outside the ḥaram months, the visitors used to use the qalāid as a primitive visa. Qalāid is the plural of the word qilāda, meaning necklace. The Arab, who saw the qilādas, used to understand that the person who wore the qilāda wanted to go to the Kaʿba or had returned home from the Kaʿba. Qilādas used to be knitted from wool ropes and they used to be hung on animals’ neck or humps. Sometimes horseshoes used to hang on these qilādas. On the way back from Kaʿba, the barks of the ḥarem trees used to hang on the qilādas instead of the horseshoes. The Qurʾān orders Muslims not to disrespect the qilādas. This order also reveals that the Qurʾān recognizes the qilāda tradition. Allāh’s Apostle (sallallaahu ‘alayhi wa sallam) and Ṣaḥāba are also known to continue this tradition.Summary: Ḥajj was the most important worship of the Arabs in the pre-Islamic period. Human and commodity mobility in the ḥajj had an important place in the life of the Meccans who lived in land unfit for agriculture. This fact is expressed as follows in Abraham’s (Ibrāhīm al-Khalīl) prayer: “Our Lord! Lo! I have settled some of my posterity in an uncultivable valley near unto Thy holy House, our Lord! That they may establish proper worship; so incline some hearts of men that they may yearn toward them, and provide Thou them with fruits in order that they may be thankful.” (Ibrahim 14:37) The Arabs who lived in various parts of the Arabian Peninsula used to come to Mecca during the ḥajj season and present their sacrifices. They also used to buy their needs from nearby markets. These markets were also places where traders had the opportunity to sell their products.Because the Arabian Peninsula is unfavorable in terms of climate and soil, many Arab tribes used to raid and attack other tribes to sustain their existence. It is even known that some Arabs proud of their raids. The attacks only used to stop in the ḥaram months (Dhū l-Qaʿdah, Dhū l-Ḥijjah, Muḥarram and Rajab). Because of the prohibition of fighting in the ḥaram months, the visitors used to visit the Kaʿba with confidence. Thanks to this truce, the trade goods carried by visitors used to reach to Mecca with confidence.It was possible that the visits outside of the ḥaram months were safe. However, it was necessary to follow some traditions in order to achieve this confidence. Visitors to the Kaʿba used to use some signs that they were visitors to the Kaʿba. One of these signs was qilāda (necklace) hanging on the neck or hump of the animal. The person wearing qilāda was Allāh’s guest, and his sacrifice was the property of Allāh. For this reason, no Arab would to dare to attack these visitors and property. Because of the Arab reverence for the Kaʿba, visitors wearing qilādas used to come to the Kaʿba and present their sacrifices throughout the year. The sacrifices had an important place in the livelihood of the poor.Qilādas were mostly used for visits outside the ḥaram months. The qilādas used to hang on the necks of the animals shipped to the Kaʿba as sacrifice. However, it is also known that qilādas are sometimes hung on hump. People who did not deliver sacrifices (animals) to the Kaʿba used to hang the qilāda his neck to show that he was a visitor to the Kaʿba. Similarly, it is known that people who sacrificed their animals on the Kaʿba hang the qilāda their neck on the way back. The qilādas fitted on the way to the Kaʿba were made of ropes spun from wool or hair. Sometimes horseshoes used to hang on these qilādas. Ḥarem plants (grass, tree bark) used to use in the qilādas on the way back.The Qurʾān orders Muslims not to disrespect the qilādas. This order also reveals that the Qurʾān recognizes the qilāda tradition. The word qalāid is mentioned twice in the Qurʾān: “O ye who believe violate not the sanctity of the symbols of Allāh, nor of the sacred month, nor of the animals brought for sacrifice, nor the qalāid, nor the people resorting to the sacred house, seeking of the Bounty and good pleasure of their Lord.” (Al Māʼidah 5:2), “Allāh made the Kaʿba, the sacred house, an asylum of security of men as also the sacred months, the animals for offerings, and the qalāid.” (Al Māʼidah 5:97) Considering the practices of the qilāda, it is understood that qilādas are a kind of visa. It is understood that all practices related to the visit to the Kaʿba, especially the ḥajj, have an aim to satisfy the material-spiritual needs of those who come there for the purpose of visiting and trading, as well as those who reside in the Kaʿba. Therefore, it will not be far away to say that qilādas can be used today for the same purpose. For example, labels, banderols, visas and passports can be used instead of ropes, horseshoes and plants. On the other hand, the meaning of the āyāt (verse) in which the word qalāid is mentioned is not limited to the Arabs. The same āyāt declare that qilādas are a development (qiyām) instrument for people. Therefore, the qilāda has a meaning potential beyond the 7th century and the inhabitants of this century.

___

  • Ahmed b. Hanbel. el-Müsned. Nşr. Ahmed Muhammed Şâkir. 20 Cilt. Kahire: Dâru’l-Hadîs, 1995.
  • Akpınar, Ali. “Cahiliye Dönemi Haccından İbrahimî Hacca Dönüş”, Bütün Yönleriyle Hac Tartışmalı İlmî Toplantı (İstanbul, 23-24 Kasım 2012). Ed. Murat Sülün. 63-88. İstanbul: Ensar Yayınları, 2015.
  • Âlûsî, Mahmud el-Bağdâdî. Bülûgu’l-ereb fî marifeti ahvâli’l-Arab. Nşr. Muhammed Behçet el-Eserî. 3 Cilt. Kahire: el-Mektebetü’l-Ehliyye, 1924.
  • Âlûsî, Mahmud el-Bağdâdî. Rûhu’l-meânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Sebi’l-Mesânî. 30 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.
  • Begavî, Hüseyin b. Mesûd. Tefsîru’l-Begavî (Meâlimu’t-tenzîl). Nşr. Muhammed Abdullah en-Nemr. 8. Cilt. Riyad: Dâru Tîbe, 1409/1989.
  • Beyzâvî, Abdullah b. Ömer. Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl. Nşr. Muhammed Abdurrahman. 5. Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.
  • Bikâî, İbrahim b. Ömer. Nazmu’d-dürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver. 22 Cilt. Kahire: Dâru’l-Kitâbi’l-İslâmî, ts.
  • Buhârî, Muhammed b. İsmail. el-Câmiu’s-sahîh. Nşr. Muhibbüddîn el-Hatîb. 4 Cilt. Kahire: el-Matbaatü’sSelefiyye, 1400/1980.
  • Cessâs, Ebubekir Ahmed b. Ali. Ahkâmü’l-Kur’ân. Thk. Muhammed Sadık Kamhâvî. 5 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1992.
  • Cevad Ali. el-Mufassal fî târîhi’l-Arab kable’l-İslâm. 10 Cilt. b.y.: Câmiatü Bağdât, 1993.
  • Çalışkan, Muhammed Selman. “Kur’ân’da Mekke Müşriklerinin Ahiret İnançları ile Hayra Engel Olmaları Arasındaki İlişki”, İslâmî İlimler Dergisi 11/1 (2016): 70-82.
  • Dâmegânî, Hüseyin b. Muhammed. el-Vücûh ve’n-nezâir li elfâzı Kitâbillâhi’l-Azîz. Nşr. Arabî Abdülhamîd Ali. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
  • Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf el-Endelûsî. Tefsîru’l-bahri’l-muhît. Nşr. Adil Ahmed Abdülmevcûd. 8 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1993.
  • Ebû Ubeyde, Mamer b. el-Müsennâ. Mecâzü’l-Kur’ân. Nşr. Muhammed Fuad Sezgin. 2 Cilt. Kahire: Mektebetü’l-Hancî, ts.
  • Ebussuûd b. Muhammed el-İmâdî. Tefsîru Ebi’s-Suûd (İrşâdü’l-akli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm). Nşr. Abdülkadir Ahmed Ata. 5 Cilt. Riyad: Mektebetü’r-Riyadi’l-Hadîse, ts.
  • Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed. Tehzîbu’l-luga. 15 Cilt. b.y.: ed-Dâru’l-Mısriyye, ts.
  • Ezrakî, Muhammed b. Abdullah. Ahbâru Mekke ve mâ câe fîhâ mine’l-âsâr. b.y.: Mektebetü’l-Esedî, 2003.
  • Ferrâ, Yahya b. Ziyâd. Meani’l-Kur’ân. 3. Baskı. 3 Cilt. Beyrut: Alemü’l-Kütüb, 1983.
  • Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed. el-Mısbâhu’l-münîr. 2. Baskı. Nşr. Abdülazîm eş-Şenâvî. Kahire: Dâru’lMeârif, ts.
  • Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Yakub. el-Kāmûsu’l-muhît. 8. Baskı. Nşr. Muhammed Naîm el-Araksûsî. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2005.
  • Gaur G.K. - Kaushik S.N. - Garg R.C. “Ongole cattle status in India”. Animal Genetic Resources Information 32 (2002): 27-34.
  • Hâkim, en-Nisaburi. el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn. 5 Cilt. Kahire: Dâru’l-Haremeyn, 1997.
  • Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî. Kitâbu’l-ayn. Nşr. Abdülhamid Hindâvî. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003.
  • Hawting, Gerald R. “Kaʿba”. Encyclopaedia of the Qurʾān. 3: 75-80. Leiden: Brill, 2003.
  • Hâzin, Ali b. Muhammed el-Bağdâdî. Tefsîru’l-Hâzin (Lübâbu’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl). Nşr. Abdüsselam Muhammed Ali Şahin. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2004.
  • Hey’etü’l-ulyâ li tatvîri medîneti’r-Riyâd. Delîlü’n-nebâtât bi mıntıkati’r-Riyâd. Riyâd: 2014.
  • Hilâlî, Muhammad Taqî-ud-Dîn - Khân, Muhammad Muhsin. Translation of the Meanings of the Noble Qur’an in the English Language. Madinah: King Fahd Complex for the Printing of the Holy Qur’an, ts.
  • İbn Âbidîn, Muhammed Emîn. Reddü’l-Muhtâr. Nşr. Adil Ahmed Abdülmevcûd. 14 Cilt. Riyad: Dâru Alemü’l-Kütüb, 2003.
  • İbn Âşûr, Muhammed Tâhir. et-Tahrîr ve’t-tenvîr. 30 Cilt. Tunus: Dâru’t-Tûnusiyye, 1984.
  • İbn Atiyye, Abdülhak b. Gālib el-Endelüsi. el-Muharreru’l-vecîz fî tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz. Nşr. Abdüsselam
  • Abdüşşafi Muhammed. 6 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2001.
  • İbn Ebî Zemenîn, Muhammed b. Abdillah. Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîz. Nşr. Hüseyin b. Ukkâşe. 5 Cilt. Kahire: el-Fârûku’l-Hadîsiyye, 2002.
  • İbn Ebî Hâtim, Abdurrahman b. Muhammed. Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. 10 Cilt. Riyad: Mektebetü Nezâr Mustafa el-Bâz, 1997.
  • İbn Fâris, Ahmed. Mucemu mekâyîsi’l-luğa. Nşr. Abdüsselam Muhammed Harun. 6 Cilt. b.y.: Dâru’l-Fikr, 1979.
  • İbn Habîb, Muhammed. Kitâbu’l-Muhabber. Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, ts.
  • İbn Kesîr, İsmâil b. Ömer. Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. 8 Cilt. Riyad: Dâru Tîbe, 1999.
  • İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem. Lisânu'l-Arab. Nşr. Abdullah Ali el-Kebîr. 55 Cilt. Kahire: Dâru’lMeârif, ts.
  • İbnü’l-Arabî, Muhammed b. Abdillah. Ahkâmu’l-Kur’ân. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003.
  • İbnü’l-Cevzî, Abdurrahman b. Ali. Zadü’l-mesîr fi ilmi’t-tefsîr. 9 Cilt. b.y.: el-Mektebetü’l-İslâmî, ts.
  • İbnü’l-Esîr, el-Mübârek b. Muhammed. Câmiu’l-usûl fî ehâdîsi’r-Rasûl. b.y.: Mektebetü’l-Halvânî, 1969.
  • İbnü’l-Esîr, el-Mübarek b. Muhammed. en-Nihâye fî garibi’l-hadis ve’l-eser. Nşr. Ali b. Hasan el-Halebî. Riyad: Dâru İbni’l-Cevzî, 1421/2000.
  • İlkiyâ el-Herrâsî. Ahkâmu’l-Kur’ân. Beyrut, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1983.
  • Kasımî, Muhammed Cemâleddîn. Tefsîru’l-Kasımî (Mehâsinü’t-te‘vîl). Nşr. Muhammed Fuâd Abdülbâkî. 17 Cilt. b.y.: Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabî, 1957.
  • Kaya, Eyyüp Said. “Taklid”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 39: 461-465. İstanbul: TDV Yayınları, 2010.
  • Koçyiğit, Talat. “Hazreti İbrahim ve Menasik-i Hacc’ın Mahiyeti”. Diyanet İlmi Dergi 27/3 (1991): 23-32.
  • Kotan, Şevket. “Cahiliye Dönemi Mekke Dini: Ahmesilik”. Kur’ân’ın Anlaşılmasına Katkısı Açısından Kur’ân Öncesi Mekke Toplumu Sempozyumu (İstanbul, 1-3 Temmuz 2011). Ed. Mevlüt Güngör. 177-188. İstanbul: Kültür Sanat Basımevi, 2011.
  • Kurtubî, Ahmed b. Ömer. el-Müfhim li mâ eşkele min telhîsi Kitâbi Müslim. Beyrut: Dâru İbn Kesîr, 1996.
  • Kurtubî, Muhammed b. Ahmed. el-Câmi‘u li ahkâmi’l-Kur’ân ve’l-mübeyyinu limâ tedammenehû mine’sSünneti ve âyi’l- Furkân. Nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî. 24 Cilt. Beyrut: Müessesetü’rRisâle, 2006.
  • Kuşâş, Ahmed Said. en-Nebât fî cibâli’s-Serât ve’l-Hicâz. Medine: Matbaatü Seravât, 1427.
  • Mâtürîdî, Muhammed b. Muhammed. Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2004.
  • Mâverdî, Ali b. Muhammed. en-Nüket ve’l-uyûn. Nşr. Abdülmaksud b. Abdürrahim. 6 Cilt. Beyrut: Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, ts.
  • Merâgî, Ahmed Mustafa. Tefsîru’l-Merâgî. 30 Cilt. Mısır: Mektebetü Mustafa el-Bâbî, 1946.
  • Mevsılî, Abdullah b. Mahmud. el-İhtiyâr li ta’lîli’l-Muhtâr. 5 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
  • Mukâtil b. Süleyman. Tefsîru Mukâtil b. Süleyman. Thk. Abdullah Mahmud Şehhâte. 5 Cilt. Beyrut: Müessesetü’t-Tarîhi’l-Arabî, 2002.
  • Müslim, Müslim b. Haccâc. Sahîhu Müslim. Nşr. Muhammed Fuad Abdulbaki, 3 Cilt. Kahire: Dâru’l-Hadîs, 1991.
  • Nehhâs, Ebû Cafer. Meâni’l-Kur’âni’l-Kerîm. Nşr. Muhammed Ali es-Sabûnî. 6 Cilt. Mekke: Câmiatü Ümmi’l-Kurâ, 1988.
  • Nesâî, Ahmed b. Şuayb. Sünenü’n-Nesâî. Riyad, Mektebetü’l-Maârif. ts.
  • Olgun, Tahir. Müslümanlıkta İbadet Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları, 1998.
  • Öğmüş, Harun. Câhiliyye Şiirine Göre Arap Yaşantısı ve Kur’ân’ın Getirdiği Değişim. Konya: Aybil Yayınları, 2012.
  • Öğüt, Salim. “Kılâde”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 25: 396. İstanbul: TDV Yayınları, 2002.
  • Râgıb el-Isfahânî, Hüseyin b. Muhammed. el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân. 2 Cilt. b.y.: Mektebetü Nezâr Mustafa el-Bâz, ts.
  • Râzî, Muhammed b. Ömer. Mefâtîhu’l-gayb. 32 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1981.
  • Reşid Rıza, Muhammed. Tefsîru’l-menâr. 12 Cilt. Kahire: Dâru’l-Menâr, 1947.
  • Sa‘lebî, Ahmed. el-Keşf ve’l-beyân (Tefsîru’s-Salebî). Nşr. Ebû Muhammed b. Âşûr. 10 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2002.
  • Sarıcık, Murat. “Cahiliye Döneminde Arap Yarımadası Panayırları”. Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 31 (2013): 109-140.
  • Seâlibî, Abdurrahman b. Muhammed. Tefsîru’s-Seâlibî (el-Cevâhiru’l-hısân fî tefsîri’l-Kur‘ân). Nşr. Ali Muhammed Muavviz. 5 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1997.
  • Sem‘ânî, Mansûr b. Muhammed. Tefsîru’l-Kur’ân. Nşr. Yasir b. İbrahim. 6 Cilt. Riyad: Dâru’l-Vatan, 1997.
  • Semîn el-Halebî, Ahmed b. Yusuf. ed-Dürru’l-masûn fî ulûmi’l-Kitâbi’l-Meknûn. Nşr. Ahmed Muhammed Harrâd. 11 Cilt. Dımeşk: Dâru’l-Kalem, ts.
  • Semîn el-Halebî, Ahmed b. Yusuf. Umdetü’l-huffâz fî tefsîri eşrefi’l-elfâz. Nşr. Muhammed Bâsil Uyûn esSûd. 4 Cilt. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1996.
  • Suyûtî, Celaleddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr. ed-Dürru’l-mensûr fi’t-tefsîri bi’l-me’sûr. Kahire: Merkezu Hecr li’l-Buhus ve’d-Dirasati’l-Arabiyye ve’l-İslamiyye, 2003.
  • Suyûtî, Celaleddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr. el-İklîl fî istibâti’t-tenzîl. Nşr. Esad Trabzonî el-Hüseynî, b.y.: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, ts.
  • Suyûtî, Celaleddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr. el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân. 7 Cilt. b.y.: Vüzâretü’ş-Şuûni’lİslâmiyye, ts. Şâfiî, Muhammed b. İdris. el-Ümm. Thk. Rıfat Fevzi Abdülmüttalib. 11 Cilt. b.y.: Dâru’l-Vefâ, 2001.
  • Şa‘râvî, Muhammed Mütevellî. Tefsîru’ş-Şa’râvî. 26 Cilt. b.y.: Dâru Ahbâri’l-Yevm, 1991.
  • Şevkânî, Muhammed b. Ali. Fethu’l-Kadîr el-câmiu beyne fenneyi’r-rivayeti ve’d-dirâyeti min ilmi’t-tefsir. Nşr. Abdurrahman Umeyre. 5 Cilt. b.y.: Dâru’l-Vefâ, ts.
  • Şirbînî, el-Hatîb. es-Sirâcü’l-münîr. 4 Cilt. Bûlâk: el-Matbaatü Bûlâk, 1285/1868.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr. Câmiu’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân. Thk. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî. 26 Cilt. b.y.: Dâru Hicr, ts.
  • Tirmizî, Muhammed b. İsa. Sünenü’t-Tirmizî. Riyad, Mektebetü’l-Maârif. ts.
  • Uslu, Recep. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 18: 364-365. İstanbul: TDV Yayınları, 1998.
  • Vâhidî, Ali b. Ahmed. el-Vasît fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd. Nşr. Adil Ahmed Abdülmevcûd. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1994.
  • Vâhidî, Ali b. Ahmed. Esbâbu’n-nüzûl. Beyrut: Âlemü’l-Kütüb, ts.
  • Vâhidî, Ali b. Ahmed. et-Tefsîru’l-basît. 25 Cilt. Riyad: Silsiletü’r-Rasâilü’l-Câmiiyye, 1430/2009.
  • Yüksel, Mukadder Ârif. Siyer, Hadis ve Tefsir Bağlamında Haccın Ahkâmı ve Menâsiki. Doktora Tezi, Hitit Üniversitesi, 2017.
  • Zebîdî, Muhammed Murtaza. Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs. Thk. Abdüssettâr Ahmed, 40 Cilt. Kuveyt: Matbaatü Hukûmetü Kuveyt, 1965.
  • Zeccâc, İbrâhim b. es-Seri. Meâni’l-Kur’ân. Nşr. Abdülcelil Abduh Şelebî. 5 Cilt. Beyrut: Âlemü’l-Kütüb, 1988.
  • Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer. el-Keşşâf an hakâiki gavâmizi’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl. Nşr. Adil Ahmed Abdülmevcud. 6 Cilt. Riyad: Mektebetü’l-Ubeykân, 1998.
  • Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer. Esâsü’l-belâga. Nşr. Muhammed Bâsil Uyûn es-Sûd. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, 1998.
  • Zuhaylî, Vehbe. et-Tefsîru’l-münîr. 17 Cilt. Dimeşk: Dâru’l-Fikr, 2009.