SUBHİZÂDE ABDÎ ABDULLAH, HAYATI, ŞİİR SANATI VE DÎVÂNI

Bilindiği üzere şairler ve sanatkârlar, yaşadıkları dönemin nabzını tutan ve dönemlerinden bizlere renkli çizgiler aktaran birer ayna gibidirler. Dîvân Edebiyatının zirveleri olarak kabul ettiğimiz Fuzûlî, Bâkî, Nef'î, Nâbî, Nedim ve Şeyh Galip gibi üstat şairlerin yanında tezkirelerde isimleri zikredilen ikinci ve üçüncü derece şair olarak niteleyebileceğimiz başka şahsiyetler de vardır. Bu gibi şahsiyetlerin Eski Türk Edebiyatına neler kazandırdığı konusu çok fazla aşikâr değildir. Bu şairlerden birisi de şimdiye kadar hakkında her hangi bir çalışma yapılmamış olan, XVIII. yüzyılın devlet adamı kimliğiyle tanınan; meşhur dîvân şairlerinden birisi olan Abdî Efendi'dir. Abdî Efendi, kalemden yetişip derece derece yükselmiş, şehremini ruznamçeciliği yapmış, maliye tezkereciliğinde ve yeniçeri katipliğinde bulunmuştur. Bu özellikleriyle devrinin ilmiye sınıfına girmiş; edebî ortamlarda bulunmuştur. Ömrünün son yıllarında sadâret kethüdalığı yapmış olan Abdî Efendi, şairlik yönünden de kuvvetlidir. Şairin ince, zarif ve orijinal söyleyişlere sahip olduğunu dönemin tezkireleri yazmış; hem Abdî'den hem de onun ailesinin şairlik mahâretinden sitayişle bahsetmişlerdir. Şair bir aileden yetişmiş olan Abdullah Efendi'nin babası Feyzullah Feyzi, dedesi Subhi Ahmet Efendi ve şairin oğlu Ali Necip de şairdir. Abdî Efendi, Osmanlının gerek siyasî ve sosyal yapıda, gerekse edebî yapıda yeniliğe, değişmeye başladığı bir zamanda yaşamıştır. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi kaynaklarda şairin doğum tarihine rastlanmaz. Bununla birlikte incelediğimiz eldeki eksik dîvânda da ne onun siyasî hayatını ne de edebî vaziyetini ve şairliğini aydınlatabilecek bir bilgi vardır. Abdî Efendi, 18. asrın ikinci sınıf şairlerinden olmakla birlikte öncelikle şair bir aileden yetişmiş olmasıyla dikkatleri çeker. İncelediğimiz eser büyük bir ihtimalle Abdî Efendi'nin dîvânının eksik nüshasıdır. Bu nüsha İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü'nde 749 numarada kayıtlıdır. İncelediğimiz bu nüshadan başka bir yazmaya Türkiye kütüphânelerinde şimdiye kadar rastlanmamıştır. 1761 tarihinde vefat eden Abdî'nin 17. asrın sonundaki Nâbî tesirinden etkilendiğini düşünebiliriz. Fakat yüzyılın şairine ve şiirine asıl tesir eden isim Nedim'dir. Nedim, özellikle Lâle Devri'nin sohbet ve helva akşamlarında tüm şairleri derinden etkileyen, şiirde yerli malzemeyi en uyumlu, en zengin, en sanatlı biçimde kullanmış olan şairdir. Bu özellikleriyle yenileşme ve kendi içinde değişme hamlesi yapan 18. asır Türk şiirine farklı bir soluk getirmiş oldu. Hâliyle Abdî Efendi'nin de şiirlerinde Nedim üslûbunun izleri görülmektedir. Şairin edebî şahsiyetinin oluşmasında hiç şüphe yoktur ki öncelik onun şair bir aileden yetişmiş olmasındadır. Şair ilmiye sınıfının zirvesinde bulunmuş, buradaki ve diğer edebî ortamlardaki şairlerle birlikteydi. Bu hususlar, onun çok yönlü bir üslûba da sahip olmasında başlıca etkendir. Abdî Dîvânı'nda, 18. yüzyılda büyük rağbet görmüş en önemli nazım biçimi olan tarihler büyük bir yekün tutar. Osmanlı'nın değişmeye ve yenileşmeye başladığı 18. yüzyılın başlarında ciddî imar faaliyetlerine girişilmiştir. İstanbul'a avrupâî tarzda park, bahçe, saray, gezi mekânları yapılmıştır. Dolayısıyla Patrona Halil ayaklanmasıyla acı bir tecrübe yaşayıp yok edilen bu mekânların mâhir sanatçıların diliyle ölümsüzleştirilmesi gerekiyordu. İşte bu asırda tarih manzumelerinin bu kadar çok tercih edilmesinin sebebi budur. Abdî Efendi de dîvânında iki kasideye yer verirken on beş tarih söylemiştir. Şairin dîvânında üç tane de müzeyyel gazel bulunmaktadır. Temelleri daha evvelden atılmış olan; ancak 18. yüzyılda tam manasıyla şiirde kendini gösterme imkanı bulan "Mahallileşme Akımı da" yüzyıl şiirine yön veren faktörlerin en önemlilerinden biri olmuştur. Sebk-i Hindî'nin ince manasıyla halk söyleyişi ve halkın sosyal yaşamı şiiri yeni bir mecraya sürüklemiştir. Bu gelişmelerden etkilenen Abdî, zengin anlam ifadelerini ve halk söyleyişini şiirinde birleştirmeyi başarmıştır. Abdî'nin tarihlerinde dönemin tarihî ve sosyal yapısını da görmek mümkündür. Abdî'nin dîvânında kasidelerin sayısı çok azdır. Ancak bu manzumelerde süslü bir anlatımla birlikte sade ve musikîşinas bir üslûp dikkat çeker. Şair, dönemin imar faaliyetlerine, mimarî tamirlere manzum tarihler yazmıştır. Abdî Efendi'nin gazellerine Nedimâne bir söyleyiş hâkimdir. Ancak özellikle dîvân şiirinde orijinal, kalıcı bir üslûp yakalamak evvela sağlam bir kafiye ve redif temeline bağlıdır. Bu gerçeğin farkına varmış olan Abdî, yerli ögelerden ve Türkçenin ses gücünden faydalanmış, aruzdaki başarısıyla belki de klâsik şiirin üstatlarına benzer bir üslûpla yüzyılın üslûp sahibi şairlerinden olmuştur. Şairin "bilür, yaraşur, yıkacakdur, çekilür, nâz eyler, dirlerse gerçekdür, gelür, olsun da gör..." gibi Türkçe fiillerden yapılmış redifleri şiirde kendine has, hareketli üslûbun göstergesidir. Abdî'nin "oynar oynadur" ve "açılur kapanur" redifli iki gazeli de kapısını Nedim'in açtığı şarkı türünü hatırlatır tarzdadır. Gazellerde kullanılan deyimler, şiirin temel anlam özelliklerini de kuvvetlendirerek yerli ve zengin söyleyiş oluşturmuştur. Şairin özellikle "dirlerse gerçekdür" redifli gazelinin tamamı hem sadeliğin hem de şiirdeki musikîliğin daha iyi görülebilmesi için dikkate değerdir. Bu şiirde bir fiil ve bir isimden müteşekkil redif yapılmıştır. Bu haliyle bizce orijinalliği ve yeniliği yakalayan şair, "-À" kafiyesinden evvelki kelime gruplarıyla da kendine has bir söyleyiş, kelimelerde kendine mahsus bir rintlik yakalamıştır. Bilinçli bir değişim ve gelişim dönemi olan 18. asır, Türk milletinin evvela siyasî ve sosyal yaşamının hemen akabinde de tabiî bir şekilde dilin ve edebiyatın farklı bir mecraya girmeye başladığı yüzyıl olmuştur. Bu asır Türk Edebiyatı, çoklukla nazire edebiyatı özelliği göstermesiyle birlikte, "Sebk-i Hindî" ve "Mahallileşme" akımlarının da tesiriyle edebî eser yönünden de en verimli çağlarından birini yaşamıştır. 18. yüzyılın ilmiye sınıfından yetişmiş olan Abdullah Efendi, Abdî mahlasıyla Klasik Türk Şiirindeki yerini almıştır. Dönemin tüm mühim tezkirelerinde künyesine rastlanılan Abdî'nin özellikle manzum tarihleri edebiyat tarihimiz için önemli bir yer teşkil edecektir. Şair, İstanbul'da doğmuş ve hem meslek hayatını hem de sanat hayatını bu büyük kültür merkezinde sürdürmüştür. Meslek hayatında da babasının ve dedesinin yolunu takip eden Abdî Efendi, ruznamçecilik, maliye tezkereciliği ve yeniçeri katipliği yaparak 1758 tarihinde sadaret kethüdası olmuştur. Şair, Eyüp Kabristanı'nda metfundur. Kaynaklarda şairin nesir türünde de eserlerinin olduğu ve bunların çok beğenildiği söyleniyorsa da bu çalışmalara günümüzde henüz ulaşılamamıştır. Abdî, 18. asrın ikinci sınıf şairlerinden olmakla birlikte edebiyat kaynaklarında dönemin imtiyazlı şairleri arasında gösterilmiştir. Dönemin edebiyat tarihi kaynaklarında şairin tek yazma nüshasında bulunmayan manzumeler yer almaktadır. Buradan hareketle şairin mürettep bir dîvâna sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şimdiye kadar Türkiye kütüphanelerinde bu nüshadan başka bir nüshaya rastlanmamıştır. Abdî'nin şiirlerinde Nedîmâne üslûbun izleri belirgindir. Özellikle Türkçe fiillerden ve Türkçe eklerden yapılmış olan redifler, kâfiyeler ve de şiirlerdeki musikîlik bunun en bariz görüntüsüdür. Şair özellikle gazellerinde aruz vezninin en hareketli kalıplarını başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde sade ve zengin üslûp dikkat çekicidir.

SUBHİZÂDE ABDÎ ABDULLAH, HIS LIFE, HIS POETRY AND HIS DÎVÂN

It is well known that poets and artists take the pulse of the times they live in and represent the mirror that reflects colourful images from their time. Apart from marvelous poets like Fuzûlî, Bâkî, Nef’î, Nâbî, Nedim ve Sheikh Galip who represent the peak of the dîvân literature, in collection of biografies there are other poets whom we may regard as second and third class poets. Their contribution to the old Turkish literature is not quite clear . One of the well known dîvân poets is Abdî Efendi, who was 18th century politician and whose poems hadn’t been studied so far. Abdî Efendi gradually improved his writing skills, he wrote lists, financial reports and did secreteryship for janissaries. He was part of clerical class of that time as well as the literary circles. Abdî Efendi who was in his late years the grand vizier’s chamberlain, was also strong as a poet. He wrote chronicles with his delicate, graceful and original style. They witness both Abdî’s and his family’s poetic skills. His father Şair Feyzullah Feyzi, grandfather Subhi Ahmet Efendi and his son Ali Necip were all poets. Abdî Efendi lived in time when Ottoman Empire started to change and renew in political and social sense as well in literature. Like it was mentiones above, this poet’s date of birth is not to be found in our sources. Besides that, in his fragmental divan there are no information that could shed light on his political life and his litarary role.. Even though Abdî Efendi was a second class poet from 18th century, he drows attention with his poetic family. The work that we have analized is probably lost manuscript from Abdî Efend’s incomplete divan. This manuscript registered with number 749 in the Department for Turkish Manuscripts in the Istanbul University Library of Rare Books. So far we did not find any similar manuscripts in any other library in Turkey. Abdî who passed away in 1761 was under the influence from Nabi from the end of 17th century, but the only one who influenced poets and poems of that century was Nedim. Nedim was a poet who influenced profoundly all poets in the Tulip Age during their gatherings using local talk in the most artistic, rich and consistent way. This was breath of fresh air to Turkish 18th century poetry that started its reformation. So can be see traces of Nedim’s style in Abdî Efendi’s poems. There are no doubts that his poetic background influenced him. This poet was at the top of educated class and mingled with poets from different literary milieu. This is the main reason for his versatile style. In Abdî’s divan the most important dates from 18th century take predominant role. At the beginning of 18th century the Ottoman Empire started significant public improvements. Parks, palaces and promenades in Istanbul were made to look like those in Europe. Hence it was necessary to immortalize with words of skilfull poets these places that were destroyed during the Patrona Khalil’s Rebellion. This was the reason why historical poems were so popular at the time. In his divan, Abdî Efendi gives place to two odes and fifteen historical dates. There are also three gazels attached. This was the one of the most important factors of the Local Movement in poetry that appeared fully in the 18th century and which foundations were layed in the previous century. Local speech of Sabki Hindi movement filled with delicate meanings and common social poetry have taken the new course. Abdî, who was under those influences succeeded in merging the common speech and rich expressions. It is possible to notice social background and current history in his chronicles. There are just few odes in his divan but they drow attention with their simplicity and musicality. He desribed public works and architectual restorations of his time. Abdî Efendi’s gazels master Nedim’s style but in divan poems one must have original style based on firm rhyme and repetitions. Abdî, who figured that out, uses local elements and power of the Turkish vocals, thus becoming maybe one of the most influential poets resemblig those from the classical period. Rhymes like “bilür, yaraşur, yıkacakdur, çekilür, nâz eyler, dirlerse gerçekdür, gelür, olsun da gör...” derived from Turkish verbs represent the specific and lively literary style. Abdî’s two gazels with repetitions “oynar oynadur” and “açılur kapanur” resemble the way Nedim begins his poems. Idioms that were used, strenghten the basic meaning of his poems and form local and rich expression. Especially “dirlerse gerçekdür” ending of his gazel show the simplicity and musicality of his poetry. In this poem there is a repetiotion made from one verb and one noun. The inovative and original poet using specific word groups before rhyme ending on “-À” thus forming his own specific expression. 18th century that was period of science and change was the century when Turkish nation, right after the political and social change, started to redirect thair religion and literature in a natural way. This period was very productive time influenced by movements such as “Sebk-i Hindî” and “Mahallileşme”. Abdullah Efendi who grew up at 18. centuries in educated class takes place in classic Turkish poetry under pseudonym Abdî. His historical poems that are present in all important collections of that time, represent very important foundation for our history. He was born in Istanbul and spent all his career and artistic life in this big cultural centre. Abdî Efendi who was following the way of his father and grandfather in poems, before he had been the ministery of the interior in 1758, he worked in treasury board and in the secretary of janissary. Poet was buried in Eyüp Graveyard. Although, in the sources, it was also said that poet had also some proses that was valuable, nowadays, these creations can not be found. Even though Abdî was a second grade poet from18th century he was characterised as privileged poet. There are poems in his manuscript that are not present in historical sources of that time. Because of that we may say that this poet has a reorganized divan, but so far in Turkish libraries there are no other manuscripts than this one. In Abdî’s poems one can notice the influence of Nedim’s style, especially when it comes to obvious musicality, rhymes and repetitions med of Turkish endings. He also have succesfully used the arud metrics and lively forms. His poems draw attention with its simplicity and rich style.

___