Virginia Woolf, toplumsal yararı ve kadınları baskı altında tutan Victoria dönemi muhafazakarlığına karşı olarak, bireyi, benliği ve cinsiyet problemlerini ele alan, 1900'lerin önemli yazarlarından birisidir. Woolf bireyler, özellikle kadın ve erkek arasındaki iletişim eksikliği hakkında yazarak, kadın ve erkeklerin hayata bakış açılarını irdeler. Woolf bu farkli bakış açılarını yaratarak; toplumun, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını yok saydığı bireyin, hayal kırıklıkları, hüsranları ve ümitsizlikleri üzerine yoğunlaşır. Genel olarak kadınları zamanının entellektüel ve bağımsız kadınları olarak yansıtırken, erkekleri, bireyin insan tarafına vurgu yapılması açısından, kadınlardan daha zayıf, daha hassas olarak anlatır. Bu bakış açısıyla, makalenin asıl amacı Virginia Woolf'un Mrs Dalloway adlı romanında Clarissa ve Septimus Smith'in ödün vermeyen dünya bakış açısını analiz etmektir.

Virginia Woolf who is one of the dominant authors of the 1900s prefers to deal with the individual, self and the problems of gender issues as opposed to the established norms of the Victorian orthodoxy which puts forward the social welfare and the females under suppression. In her novels, while Woolf is writing about the lack of communication among people, especially between men and women, she creates masculine and feminine visions of life. By creating such visions, Woolf concentrates on the frustrations, disillusionments and disappointments of the individuals with society which neglects the psychological and social needs of them. In general, the females are represented as the intellectual and independent women of her time whereas males are personalized weaker and more sensitive than women to put emphasis on the human side of the individuals as opposed to social obligations imposed on them. Within this scope, the major aim of this paper is to analyse the uncompromising worldviews of Clarissa and Septimus Smith in Virginia Woolf's Mrs. Dalloway.