İbn Sînâ ve Molla Sadrâ’da İlâhi Erek Problemi

Ereksel illet, etken illetin tamamlayıcısı olup fâilin fâillik sıfatıyla vasıflanma sebebidir. Bu yüzden bütün fâillerin erekleri vardır. Alışkanlıklar, abes ve beyhude işler gibi iradi fiiller bile erekten ari değildir. Erek hem fiile ve hem de fâile nispet edildiğinden gayelilik meselesinde hem fiilin ve hem de fâilin ereği araştırma konusudur. Fâilin ereği hareketin kendisi için meydana geldiği şeydir. Fiilin ereği ise hareket veya fiilin kendisine ulaşmakla son bulduğu şeydir. İslâm dünyasındaki farklı düşünce ekolleri ilâhî erek hakkında farklı düşünceler dillendirmişlerdir. Eş’arîler ereğin eksiklik göstergesi olduğunu söyleyerek Allah’ı erek sahibi olmaktan münezzeh bilmiş Mu’tezilîler ise erekten yoksunluğun abeslik göstergesi olduğunu söyleyerek Allah’ın bütün fiillerinin erek barındırdığını iddia etmişlerdir. İslâm felsefesinde Allah fâilliğinde tam olduğundan zâtına zait bir ereği yoktur. O’nun ereği her türlü eksiklikten beri olan zâtı ve zâtına olan aşkıdır. Bu aşkın kaynağı da O’nun zâtı hakkındaki ilmidir. İslâm felsefesinde ilâhî fiiller olan mümkün varlıkların erek sahibi olmaları hususunda ihtilaf olmamakla beraber maddi varlıkların ereklerine ulaşma niteliği hakkında ihtilaf vardır. İbn Sînâ’ya göre maddi varlıklar faâl aklın yardımı ve ilintisel hareketlerle ereklerine ulaşır. Molla Sadrâ’da ise maddi varlıklar töz içi hareket ile ereklerine ulaşır ve varlık silsilesinde bir üst mertebeye çıkmaya çalışır.Özet: İlahi erek hem felsefenin ve hem de kelamın önemli problemlerinden biridir. Bu problemin biri fâilin diğeri de fiilin ereği olmak üzere iki boyutu vardır. Fâilin ereği hareketin kendisi için meydana geldiği veya fiilin kendisi için yapıldığı şeydir. Fiilin ereği ise hareket veya fiilin kendisine ulaşmakla son bulduğu şeydir. Buna göre bir insanın Kâbe’yi ziyaret etmek için evinden çıkarak Mekke’ye gitmesi durumunda Kâbe’nin ziyareti fâilin ereği Mekke’ye ulaşması da fiilin ereğidir. Peki, Allah’ın bir ereği var mıdır? Ve kendisinden sadır olan fiillerinin ereği nedir? İslâm felsefesinde ilk soru “fâilin ereği/ilâhî erek” ikinci soru da “Fiillin ereği/ilâhî fiillerin ereği” unvanıyla ele alınmaktadır. Bu sorulardan birinci soruya cevap vermek için bütün olası erek çeşitleri incelenmelidir. Her fâil kendisi için fiillerini yaptığı olası ereklerin ilki kendisine yarar sağlamak, İkincisi başkasına yarar sağlamak, üçüncüsü de İyi ve güzel bir fiili iyilik ve güzelliğinden ötürü yapmaktır.Allah’ın bu olası ereklerden ilk erek için fiillerini yapması durumunda yani kendisine yarar sağlamak için bir fiili yapması durumunda söz konusu fiil ile eksikliğini gidereceğinden muhtaç bir varlık olacaktır. İkinci erek çeşidi için yani başkası için fiillerini yapması durumunda kendi zâtı dışındaki bir faktörün etkisiyle fiilini gerçekleştireceğinden söz konusu erek, fâil için illet mesabesinde olacağından Allah’ı edilgen kılacaktır. Üçüncü erek çeşidi için yani iyi olduğu için bir fiili yapması durumunda fiilden kaynaklı kemâl ve yetkinlik kazanılacağından fâili söz konusu fiil ile eksikliğini gideren muhtaç varlık kılacaktır. Yukarıda zikredilen bu olası gayeler eksiklik ifade eden gayelerdir. Allah ise mutlak kemaldir ve eşyanın icadı için bu ereklerden hiçbirine ihtiyacı yoktur. Bu yüzden bu olası ereklerden hiçbir ereğe sahip değildir. Bu ereklere ancak yeterli kemallere sahip olmayan fâillerin sahip olabilecekleri ereklerdir. Tabi Allah’ın yukarıdaki olası ereklere sahip olmaması ereğinin olmadığı anlamında değildir. İbn Sînâ ve Molla Sadrâ’ya göre Allah’ın ereği her türlü eksiklikten beri olan zâtı ve zâtına olan aşkıdır. Buna göre bütün varlıklar ilahi zâtın gereksinimidir ve Allah kendi zâtına âşık olduğu için ondan sadır olmuşlardır. Allah’ın bizzat ereği olduğu gibi bilaraz ereği de vardır. Belirtildiği üzere Allah kendi zâtına âşıktır. Bir zâtı seven o zâtın eser ve fiillerini de sever ilkesine binaen Allah zâtının eser ve fiillerini de sever. Buna göre Allah’ın zâtına olan aşkı kendisi için bizzat erek iken zâtının eser ve fiillerine olan aşkı ise zâtına nispetle bilaraz erektir.  İlahi erek açığa kavuştuktan sonra ilahi fiillerin ereği de açığa kavuşmalıdır. Molla Sadrâ ve İbn Sînâ’da ilahi fiiller olan mümkün varlıklar özleri itibarıyla eksik varlıklar olduklarından erekleri kendileriyle uyumlu kemalleri elde etmektir. Molla Sadrâ Allah’ın kendi rahmetinden mümkün varlıklara kemallere doğru hareket etme şevki bahşettiğini ve bu şevk ile kemallere doğru hareket ettiğini söyler.  Dolayısıyla mümkün varlıklar fiilleriyle eksikliklerini gidermeye ve kemâle ulaşmaya çalışırlar. En kâmil varlık Allah olduğundan mümkün varlıkların nihai ereği de Allah’tır. Yani kemâl talep eden her varlık aslında onu talep eder. Nihai ereğe ulaşma yolundaki diğer gayeler ise nihai ereğe ulaşma vesileleri olan öncül erekler hükmündedir. Peki, özleri itibarıyla eksik olan varlıklar kendileriyle uyumlu kemalleri nasıl elde edebilirler? İslâm felsefesinde eksik varlıkların eksikliklerini gidermek için erekleri olan kemallere nasıl ulaşacakları hususunda İbn Sînâ ve Molla Sadrâ farklı görüşler dillendirmişlerdir. İbn Sînâ’ya göre maddi varlıklar oluş ve bozuluş ile değişim yaşarlar. Bu değişim de arazlarda gerçekleşir ve cevher değişmeden sabit kalır. Bu yaklaşıma göre arazlarda gerçekleşen değişim ve tekâmül ancak arazî (ilintisel) hareket ile mümkündür. Bu da bir formun başka bir formun yerini alması veya bir formun yok olmasıyla başka bir formun onun yerini doldurmasıyla gerçekleşir. İbn Sînâ’nın bu teorisi kendi içinde bazı problemler barındırır. Çünkü formlar birbirinin gayesi değildir ve erek sahibi olamayacak kadar zayıf olan ilk madde için hiçbir formun diğer bir forma nispetle önceliği yoktur. Aynı şekilde bu yaklaşıma göre eşyanın cevherî ve zâtı sabit olduğundan cevherî tekâmülleri söz konusu değildir. Sadece ilintisel hareket ile arazî ve zahiri değişimler yaşar. Nitekim eşyanın zâti ve cevheri tekâmülü olmadan zahiri ve şekilsel değişimlerinin kemâl ve yetkinlik göstergesi olmadığı açıktır. Molla Sadrâ ise varlığın asaleti, varlığın teşkikî ve cevheri hareket teorileri üzerine bina ettiği tekâmül teorisine göre madde âlemi baştanbaşa kemâle doğru hareket halindedir. Cevher (töz) içinde gerçekleşen bu hareket maddi varlıkların hem cevheri ve hem arazî tekâmüllerinin sebebidir. Her varlık bu hareket ile gayesi olan kemali elde ederek varlık silsilesinde bir üst mertebeye çıkmaya çalışır. Dolayısıyla İbn Sînâ’nın maddi varlıkların kemâle ulaşma şekli hakkındaki teorisi sadece maddi varlıkların zahiri ve şekilsel değişimini açıklarken Molla Sadrâ’nın teorisi ilintisel değişimle birlikte zâti değişimi de açıklamaktadır. Molla Sadrâ, Allah’ın mümkün varlıkların ereği olmasını ontolojik boyutla sınırlamamaktadır. Ona göre epistemolojik olarak da Allah mümkün varlıkların ereğidir. Bunun için “Gizli bir hazine idim bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım” kutsi hadisini delil olarak zikreder ve “Bu (kudsî hadis) onun ontolojik açıdan âlemin fâil ve ereği olduğuna delalet ettiği gibi epistemolojik olarak da âlemin ereği olduğuna delalet etmektedir” der. Dolayısıyla Molla Sadrâ’ya göre mümkün varlıkların iki ereği vardır. Biri Allah’a ulaşmak diğeri de Allah’ı tanımaktır.

The Problem of Divine Intentionalist in Avicenna and Mulla Sadra

Final cause is complementary to the efficient and it cause of the perpetration of the perpetrator. That's why all the perpetrators have goals. Such as habits, nonsense and futile works are voluntary acts even they are not independent of final. Intention spites to both verb and subject so that in the topic of goal is both verb and agent are the subject of research. The act of the perpetrator is what the movement is for itself. The act of the act is what the action or act ends with reaching it. Different schools of thought in the Islamic world have expressed different opinions about the divine goal. Ashris are saying that final is a deficiency indicator so that God is excluded from having the intention. Even thought, Mu’tazila claimed that deprivation of intention is the sign of nonsense and that all the acts of God contain intention. In Islamic philosophy there is no other necessity to intention, because Allah’s agent is full. His intention is free from all of the lacks which are essence and love to his essence. This source of love is also about the knowledge that is his essence. There is no dispute over the fact that in Islamic philosophy divine acts which are possible assets have intention but there is controversy about the physical assets reaching the quality of intention. According to Avicenna, material beings reach their goals with the help of active mind and related movements. In Mulla Sadra, the physical assets reach their goals with substantial motion and they try to reach a higher level in the asset range.Summary: Divine intention is an important problem for both philosophy and Kalam. This problem has two aspects as the subject and action of the intention. The intention of the subject occurs for the motion or the action itself. The intention of the action is to reach the motion or the action itself. According to this, when a person travels to Mecca to visit Kaaba, the visit is the intention of the subject and the journey is the intention of the action. In this context, does Allah have an intention? And what are the intentions of the actions arising from him? In the Islamic philosophy, the first question is handled as "intention of the subject/divine intention” and the second question as "the intention of the actions/divine intention of the actions".  In order to answer the first question, we must examine all types of intentions. Each subject takes action to benefit them, to benefit others and to act for the sake of the goodness and kindness.Allah would be dependent being if he acted to benefit him and to make up for a flaw for the first of these intentions. In the second intention type, if Allah acted for someone else, this situation would be on the degree of cause for the subject and he would be passive. For the third intention type which is to act to reach for perfection, it would deem Allah as a dependent being. The above-mentioned intentions are flawed. On the contrary, Allah is perfect and does not need any of these intentions to create. Thus, he is not subject to any of these possible intentions. These intentions are only used by imperfect subjects. Of course, it does not mean that Allah does not have intentions. According to Avicenna and Mulla Sadra, intention of Allah is the love towards his essence which is free from any flaw. According to this, all beings are entailed to the divine essence and they exist due to the love of essence of Allah. Allah has a direct intention as well as an indirect one. As mentioned before, Allah is in love with his essence. Allah loves the works and actions of his essence as well, according to the principal that one, who loves the essence, loves the works and actions of that essence as well. In this context, the love of essence of the Allah is a direct intention, while the love of his essence's works and actions is an indirect intention.  After the divine intention is explained, we must also explain the intention of the divine actions. According to both Mulla Sadra and Avicenna, since possible beings are flawed, their intention is to reach to certain perfections which are compatible with themselves. Mulla Sadra states that Allah bestows motivation to possible beings to advance towards the perfection and he claims that these beings make use of that motivation to be perfect.  Therefore, possible beings try to make up their flaws and reach to perfection. Since Allah is the absolute perfect being, the final intention of the possible beings is Allah. In other words, all beings that seek for perfection, take example of him. The other intentions act as a primary tool to reach the final intention.How can flawed beings by essence reach to perfections compatible with them? Avicenna and Mulla Sadra stated different opinions on the search of perfection of the flawed beings in the Islam philosophy. According to Avicenna, beings change with extinction and creation. This change happens by accident and the substance stays constant.  In accordance with this approach, this change and development is only possible with accidental motion. It occurs with the replacement between forms. But the theory of the Avicenna has some flaws. Because forms are not the intentions of each other and first hyle is not strong enough to have an intention. Thus, no form is superior to the other. It is also not possible to have substance development because the substance and essence of the material are constant. It only goes through changes in appearance with the accidental motion. It is clear that the changes in the appearance and the shape are not standards for perfection. On the other hand, Mulla Sadra's development theory, which is based on the fundamentality of existence, existential gradation and substantial motion, suggests that the material world is moving towards the perfection. The motion in the substance of material beings is reason of substantial and accidental developments. All beings try to promote themselves to a higher position by reaching perfection in accordance with their intentions. Thus, the theory of Avicenna focuses on the accidental and formal changes in the search of perfection of the material beings, while Mulla Sadra’s theory explains accidental changes as well as the essential ones. Mulla Sadra does not limit the explanation of which Allah is the intention of possible beings to ontological dimension. According to him, Allah is an intention of possible beings as well. He points out the Hadith Qudsi "I was a hidden treasure, I desired to be recognized so I created the creature" and states that "This (Hadith Qudsi) indicates that he is the subject and the intention of the universe in an ontological manner as well as the intention of the universe in an epistemological manner." Thus, according to Mulla Sadra, possible beings have two intentions, to reach to and understand Allah.

___

  • Âmulî, Abdullah Cevâdî. Rahikayı Mahtûm. 10 Cilt. Kum: Merkez-i Neşr-i İsra, 1389/2010.
  • Aristo. Metafizik. Trc. Şerafeddin Horasanî. Tahran: İntişârât-ı Hikmet, 1389/2010.
  • Arslan, Ahmet. İlkçağ Felsefe Tarihi. 5. Baskı. 5 Cilt. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2016.
  • Bahrânî, Meysem b. Ali b. Meysem. Kavâidü’l-Merâm. Kum: Mektebetu Âyetullah Maraşî Necefî, 1406/1985.
  • Bâkıllânî, Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib. et-Temhîd. Beyrut: Dârü’l-Fikri’l-Arabî, 1986.
  • Baran, Sedat. “Molla Sadra”. Elli Müslüman Düşünür. Haz. Mustafa Tekin. 387-395. İstanbul: Pınar Yayınları, 2016.
  • Beheştî, Ahmed. Gayât ve Mebâdî Şerh-i Nemet-i Şişum ez Kitâb-ı el-İşârât ve’t-Tenbihât. Kum: İntişârât-ı Bustân-ı Kitâb, 1391/2012.
  • Bulut, Halil İbrahim. İslam Mezhepleri Tarihi. 2. Baskı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlar, 2016.
  • Cevizci, Ahmet. Felsefe Tarihi. 6. Baskı. İstanbul: Say Yayınları, 2015.
  • Corbin, Henry. İslam Felsefesi Tarihi. Trc. Hüseyin Hatemi. 10. Baskı. 2 Cilt. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.
  • Cürcânî, Ebü'l-Hasen Alî b. Muhammed b. Alî Seyyid Şerîf. Şerhü’l-Mevâkıf. Thk. Muhammed Bedreddin Ebû Firâs en-Na’sânî. 8 Cilt. Kum: İntişârât-ı Şerif er-Râzî, 1320/1941.
  • Dehkânî, Muhsin. Furûğ-i Hikmet. 3 Cilt. Kum: İntişârât-ı Bustân-ı Kitâb, 1388/2009.
  • Dehkânpur, Alî Rıza. Hikmet-i Sadrâ-i ve Mana-yı Zindigi. Tahran: İntişârât-ı Bonyâd-ı Hikmet-i İslâmî Sadrâ, 1393/2014.
  • Dinânî, Gulâm Hüseyin İbrahimî. Kavâid-i Küllî-i Felsefî Der Felsefe-i İslâmî. 2 Cilt. Tahran: Pejûheşgâh-ı Ulûm-i İnsânî ve Mütâlaât-i Ferhengî, 1380/2001.
  • Eş’arî, Ebü’l-Hasan. İlk Dönem İslâm Mezhepleri. Trc. Mehmet Dalkılıç- Ömer Aydın. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005.
  • Gareviyân, Muhsin. İslâm Felsefesine Giriş. Trc. Sedat Baran. İstanbul: Önsöz Yayıncılık, 2013.
  • Hemedânî, Ebü'l-Hasen Kâdı’l-kudât Abdülcebbâr b. Ahmed b. Abdilcebbâr. el-Muğnî fî Ebvâbi’t-Tevhîd ve’l-Adl. 16 Cilt. Kahire: Dârü’l-Mısriyye, 1965.
  • Hillî, Hasan b. Yûsuf b. Mutahhar. Nehcü’l-Hak ve Keşfü’s-Sıdk. Beyrut: Dârü’l-Kitâbi’lLübnânî, 1982.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. Dânişnâme-i ‘Alâ’î. Thk. Muhammed Muîn. Tahran: İntişârât-ı Encümen-i Âsâr-ı Milli, 1383/2004.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. el-İşârât ve’t-Tenbihât. Trc. Hasan Melikşâhi. 2 Cilt. Tahran: İntişârât-ı Suruş, 1375/1996.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. el-Mebde ve'l-Me’âd. Tahran: Müessese-i Mütâlaâtı İslâmî Dânişgâh-ı McGill Şube-i Tahran, 1984.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. el-Mübâhesât. Thk. Muhsin Bidârfar. Kum: İntişârât-ı Bidâr, 1413/1992.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. en-Necât. Trc. Kübra Şenel. İstanbul: Kabalcı Yayıncılık, 2013.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. eş-Şifâ: et-Tabîiyyât. 3 Cilt. Kum: Mektebetu Âyetullah Merâşi, 1404/1984.
  • İbn Sînâ, Ebû Alî Hüseyn b. Abdillâh b. Alî. et-Ta'likât. Thk. Abdurrahman Bedevî. Kum: Mektebetü'l-İ'lâmi'l-İslâmî, 1411/1990.
  • İlmü’l-Hüdâ, Seyyid Şerif el-Murtazâ. er-Resâ’il. 4 Cilt. Beyrut: Müesesetü’n-Nûr lil-Matbû‘ât, 1405/1984.
  • Kenny, Anthony. Antik Felsefe. Trc. Serdar Uslu. 2. Baskı. 4 Cilt. İstanbul: Küre Yayınları, 2011.
  • Macit, Muhittin. İbn Sînâ’da Doğa Felsefesi ve Meşşâi Gelenekteki Yeri. İstanbul: Litera Yayıncılık, 2006.
  • Merzübân, Behmenyâr b. et-Tahsîl. Thk. Murtazâ Mutahharî. Tahran: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Tahran, 1375/1996.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. el-Hikmetü’lMüte’âliye fî Esfâri’l-Akliyyeti’l-Erbaa. 9 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâs, 1401/1981.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. el-Mebde ve’l-Me’âd. Trc. Ahmed Hüseyin Erdekanî. Tahran: Merkez-i Neşr-i Dânişgâhî, 1381/2002.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. Hudûsü’l-Âlem. Trc. Muhammed Hâcevî. Tahran: İntişârât-ı Mevlâ, 1408/1988.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. Mecmû'a-yi Resâ'il-i Felsefî. Thk. Hamîd Nâcî İsfahânî. 3 Cilt. Tahran: Bonyâd-ı Hikmet-i İslâmî Sadrâ, 1389/2010.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. Mefâtihü’l Gayb. Trc. Muhammed Hâcevî. Tahran: İntişârât-ı Mevlâ, 1384/2005.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. Şerh ve Ta’likai Sadri'lMüteellihin ber İlahiyât-ı Şifâ. Thk. Necefkulî Habibî. 2 Cilt. Tahran: Bonyâd-ı Hikmeti İslâmî Sadrâ, 1382/2004.
  • Molla Sadrâ, Sadrüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Yahyâ Kavâmî Şîrâzî. Şerhu Hidâyetü’l-Esiriyye fi İlahiyât. Thk. Maksûd Muhammedî. 2 Cilt. Tahran: İntişârât-ı Bonyâd-ı Hikmeti İslâmî Sadrâ, 1393/2014.
  • Mutahharî, Murtazâ. Dershâyı Esfar. 6 Cilt. Tahran: İntişârât-ı Sadrâ, 1389/2010.
  • Mutahharî, Murtezâ. Mecmua-i Âsâr. 30 Cilt. Tahran: İntişârât-ı Sadrâ, 1378/1999.
  • Neşşâr, Ali Sami. İslam’da Felsefi Düşüncenin Doğuşu. Trc. Osman Tunç. 2 Cilt. İstanbul: İnsan Yayınları, 2016.
  • Râzî, Ebû Abdillâh Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn. el-Erbain fî Usûli'd-Din. Thk. Ahmed Hicâzî es-Sekka. Kahire: Mektebetü'l-Külliyati'l-Ezheriyye, 1986.
  • Recebî, Mehdî. İlliyet ve Tebyin Ez Didgâhe Realizm-i İntikâdi ve Hikmet-i Sadrâ-i. Tahran: İntişârât-ı Emir Kebir, 1395/2016.
  • Sebzevârî, Molla Hâdî bin Mehdî. Şerhü’l-Manzûme. Thk. Muhsin Bidârfer. 2 Cilt. Kum: İntişârât-ı Bidâr, 1390/2011.
  • Sübhânî, Cafer. Ferheng-i Akâid ve Mezâhib-i İslâmî. 6 Cilt. Kum: İntişârât-ı Tevhid, 1378/1999.
  • Şirazî, Seyyid Râzî. Dershayı Şerh-i Manzûme Hekim Sebzevarî. Tahran: İntişârât-ı Hikmet, 1392/2013.
  • Tabâtabâî, Allame Muhammed Hüseyin b. Muhammed b. Muhammed Hüseyin. Nihâyetü’lHikme. 3 Cilt. Kum: İntişârât-ı Defter-i Tebligât-ı İslâmî, 1378/1999.
  • Taftazanî, Mesut bin Ömer. Şerhü’l-Makâsid. Thk. Abdurrahman Amire. 5 Cilt. Kum: İntişârâtı Râzî, 1370/1991.
  • Tûsî, Ebû Cafer Nasîrüddîn Muhammed b. Muhammed b. Hasen. el-İşârât ve’t-Tenbihât LilMuhakik et-Tusî. Kum: İntişârât-ı Neşrü’l-Belâğa, 1375/1996.
  • Tûsî, Ebû Cafer Nasîrüddîn Muhammed b. Muhammed. Tecridü’l-İ’tikad. Kum: Defter-i Tebligât-ı İslâmî, 1407/1986.
  • Tûsî, Ebû Cafer Nasîrüddîn Muhammed b. Muhammed. Telhisü’l-Muhassal. Beyrut: Dârü’lEdva, 1405/1984.
  • Yezdî, Muhammed Tâki Misbâh. Âmuzeş-i Felsefe. 2 Cilt. Kum: Sâzmân-ı Tebligât-ı İslâmî, 1378/1999.