LEYLÂ ERBİL’İN KADIN ANLATICILARI

Öz Kadınlar, Leylâ Erbil’in hikâyelerinin başkahramanıdırlar. Hemen hemen bütün hikâyeler kadın karakterler üzerine kuruludur. Dahası, hikâye onların bakış açılarıyla, sesleriyle aktarılır. Bu nedenle birçok hikâyenin anlatıcı sesi kadınlardır. Bu çalışmada, yazarın kadın anlatıcılarının; olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekân gibi unsurlar aracılığıyla kurguyu oluştururken ne tür bir yola başvurduğu, neyi nasıl anlattığı, kadın anlatıcıların anlatımdaki yetkinliği, konumu, anlatımdaki tercihi, olaylara ve karakterlere bakış açısı üzerinde durulmuştur. Leylâ Erbil’in sahip olduğu ideolojinin anlatıcıların söylem ve eylemlerine ne derece etki ettiği aydınlatılmaya, kadınların bakış açılarıyla hikâyeler çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu nedenle çalışmada dil, üslup ve anlatım tekniği gibi anlatıcı ve bakış açısı ile ilişkili unsurlara da değinilmiş, yazarın bütün hikâyeleri incelemeye tâbi tutulmuştur. Leylâ Erbil, hikâyelerinde I. şahıs anlatıcıyı ve onun bakış açısını kurgunun merkezine oturtur; hikâyeler ağırlıklı olarak kadın “ben-anlatıcı” tarafından nakledilir; I. şahıs anlatıcının görüldüğü birçok hikâyede bilinç akışı, iç monolog ve geriye dönüş teknikleri iç içe geçer. Yazarın anlatım görevini üstlendiği bölümlerde benimsemiş olduğu ideolojinin hem kadın anlatıcılarının hem de karakterlerinin söylem ve eylemlerine yansıdığı görülür. Hikâyelerde yazar ile onun sözcüleri konumundaki kadın anlatıcılar, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını benimsemedikleri diğer karakterlere sert eleştiriler yöneltirler. Varoluşlarını gerçekleştirmek isteyen kadın anlatıcıların iç dünyaları karamsarlık, anlamsızlık, yalnızlık, huzursuzluk ve bunalım gibi duygularla kaplıdır. Hayalini kurdukları ideal toplum düzenini yaratamayan, toplumun geleneksel bakış açısını ve kadınları cinsel bir obje olarak algılayan erkek egemen zihniyeti değiştiremeyen kadın anlatıcıların ruh dünyası parçalanmış, onları hayata bağlayacak herhangi bir amaç kalmamıştır. Kadın anlatıcıların iç benliklerindeki parçalanmışlık/bölünmüşlük bir tepki olarak dillerine yansımış ve bunun sonucunda dilin mevcut kurallarını alt üst eden bir anlatım tarzı söylemlerine egemen olmuştur.