TÜRKÇE ÖĞRETİMİ ÇERÇEVESİNDE YAZINSAL BİR METİN ÇÖZÜMLEME ÖRNEĞİ OLARAK REFİK HALİT KARAY’IN GARİP BİR HEDİYE’Sİ

Altmışlı yıllardan itibaren ‘metin çözümlemesi’ alanında çeşitli yöntemler geliştirilmiş; kuramsal yaklaşımlar ve çeşitli metinler üzerinde gerçekleştirilen uygulamalar metne yeni açılardan bakılabileceğini göstermiştir. Tümce ötesi dilbilim çalışmalarıyla başlayan bu kuramsal yaklaşımlardan metindilbilim, kendine özgü araştırma yöntemleri geliştirmiştir. Metindilbilimin ‘bağlaşıklık, bağdaşıklık, amaç, durumsallık, kabul edilebilirlik, bilgisellik, metinler arası ilişki’ gibi metinsellik ölçütleri vardır. Bu ölçütlerden ‘bağlaşıklık’ ve ‘bağdaşıklık’, metindilbilimsel incelemelerde ana yapıyı ortaya koymada en çok başvurulan ölçütlerdendir. Bağlaşıklık metnin küçük ölçekli yapısıyla yani, ardışık sözceler arasındaki dilsel bağıntılar ile ilintiliyken, bağdaşıklık metnin büyük ölçekli yapısıyla yani, metindeki sözcelerin anlamsal bir bütünlük içinde algılanmasını düzenleyen mantıksal bağıntılar ile ilintilidir. Yazınsal metinler dilin en güzel kullanım örneklerinin sergilendiği metinlerdir. Diğer metin türlerinden farklı olarak daha dolaylı ve örtük bir dilin kullanıldığı, ilk okunuşta çözümlenemeyen özel bir anlam zenginliğine sahip metinlerdir. Bir yazınsal metin örneği olarak öyküler, bir oturuşta okunacak kısalıkta, az sözcükle çok şeyin anlatıldığı özlü metinlerdir. Öyküde, yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olaylar, kişilere bağlı olarak belli bir uzam ve zaman içinde anlatılır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesi gibi özelliklerle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküler, yazarının yazmadığı ya da yazamadığı şeyleri derin yapılarında simgesel alt yapılarla ifade eden metin türleridir. Bu yüzden bir öykü metnini okuma, yazar tarafından kodlanmış olan metnin kodunu çözme eylemine karşılık gelmektedir. Okuma etkinliğini gerçekleştiren kişi, kendi dünya bilgisine paralel olarak metni anlamlandırırken metin çözümleme kuramlarının ortaya koyduğu metni anlamlandırma yöntemlerinden yararlanacaktır. Böylece okuyucu, yazarın amacına uygun olarak oluşturduğu metnin anlamsal ve estetik kodunu çözebilecek ve onunla doğrudan iletişime geçebilecektir. Öyküler, dil öğretiminde araç olarak kullanılabilecek, kendine özgü estetik ve teknik yapısı olan metin türleridir. Türkçe öğretiminde, dilimizin estetik kullanım örneklerinin sergilendiği, kültürel dokumuzu yansıtan, iyi kurgulanmış özgün metinlerle öğrencilerin yüzleşmeleri ve metindilbilimsel yöntemlerle bu metinleri okuyup yorumlayabilmeleri önemlidir. Metindilbilim, bunların algılanıp metin örgüsü dahilinde yorumlanabilmesi için bir takım ipuçları sunar. Metni algılayabilen öğrenci okuduğundan zevk alır, olay örgüsüne yönelik oluşan merak duygusu onda okuma isteğini artırır. Ayrıca metinlerin kısa olması da öğrencilerin okuma etkinliğine katılmalarını arttırıcı bir özelliktir. Yazınsal olmaları itibariyle de kendilerine özgü dilsel yapılar ve biçemsel özellikler barındırmaktadırlar. Örneğin, sözcüklerin düz anlamlarının yanı sıra simgesel yan anlamlarının, söz sanatlarının çokça kullanıldığı metinler olmaları öğrencilerin dilin farklı kullanım biçimleri ile karşılaşmalarını sağlayacak, sözcük dağarcıklarını artıracaktır. Buna paralel olarak öğrenci kendini sözlü ve yazılı olarak daha iyi ifade edebilecektir. Bu bağlamda bu çalışmada, Anadolu’daki sürgün hayatının izlerini taşıyan Memeleket Hikayeleri adlı öykü kitabıyla ünlenen ve Türk edebiyatının Anadolu’ya açılmasına öncülük etmiş olan Refik Halit Karay’ın Garip Bir Hediye adlı öyküsü metindilimsel bir çözümleme örneği olarak ele alınmıştır. Öyküde, Feridun maddi sıkıntılar içerisinde yaşayan bir savaş gazisidir. Cepheden dönerken bir Yahudi’yi ölümden kurtarır. Yahudi kendisine kıymetli olduğunu söylediği bir tıraş fırçası hediye eder. Satacak bir şeyi kalmayan Feridun tıraş fırçasını satmaya karar verir. Fırçanın maddi bir değerinin olmadığını öğrenen Feridun onu camdan aşağı fırlatır. Kırılan fırçanın sapından iki tane kıymetli pırlanta çıkar. Öykü çözümlenirken öncelikle metnin temel unsurlarına yönelik örnek bir ölçek oluşturulmuş, sonra bu ölçek dahilinde metin okunmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Metin çözümlenirken, metnin yüzey yapısındaki yineleme, eşdizimsel örüntüleme, gönderim, değiştirim, eksiltili yapı gibi bağlaşıklık unsurlarından hareketle, metnin derin yapısındaki anlam katmanlarına ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma, aynı zamanda bir bütüncül okuma örneği olarak da sunulmuştur. Makale üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, öykü ‘küçük ölçekli yapı’ unsurları bakımından değerlendirilirken, ikinci bölümde ‘büyük ölçekli yapı’ ölçütleri bakımından ele alınmış, üçüncü bölümde ise metnin derin yapıdaki anlam katmanlarına yönelik bütüncül bir okuma yapılmaya çalışılmıştır. 
Anahtar Kelimeler:

-

-

Since the sixties, many methods have been developed in text analysis area; theoretical approaches and applications realized on the diverse texts have demonstrated that it is possible to look at the texts from different perspectives. Textlinguistics, which began with beyond sentence studies and is one of these theoretical approaches, developed its own research methods. Textlinguistics has textual standards such as cohesion, coherence, intentionality, situationalty, acceptability, informativity, intertextuality. Cohesion and coherence from these standards are most commonly referred standards to demonstrate main structure. While cohesion is related to microstructure of the text that is linguistic relations between sequential utterances, coherence is related to macrostructure of the text that is logical relations providing perception of the utterances of the text in a semantic unity. surface structures. That is why listening a short story text corresponds decoding the code of the text encoded by its author. The person performing read activity when making sense of the text in parallel to his/her own world knowledge he/she will use the methods to make sense of the text that text analysis theories have presented. In this way, the reader can decode the semantic and aesthetic code of the text that its author created for his/her own purposes and can communicate directly its author. The stories are text types that have their own aesthetic and technical structure and that can be used in language teaching. In Turkish teaching, the confrontation of the students with well-fictionalized original texts reflecting our cultural structure in which the aesthetic use samples of our language are exposed and their understanding and interpreting them are very important. Texlinguistics provides some tips for detecting and interpreting of these texts within the text weave. The students who can detect the text get pleasure from reading texts, the sense of wonder that occur in students for plot increases their read requests. In addition, shortness of the texts is an increasing feature of the participation of the students in reading activities. Because they are literary they have own linguistic structure and stylistic features. For example, as they are texts in which symbolic connotations of the words and rhetoric are used in addition to denotations of the words, the students will face different language use examples and their vocabulary will increase. In parallel, the students will express themselves verbally or in writing. In this context, in this study, Refik Halit Karay’s short story titled Garip Bir Hediye has been analysed as a sample of textlinguistic analysis. Refik Halit Karay was famous for his storybook titled Memleket Hikayeleri containing traces of life in exile in Anatolia and pioneered the opening of the Turkish literature to Anatolia. While analysing story, moving from HallidayHassan (1976) and Beaugrande-Dressler (1981), firstly, an exemplary template has been formed for the basic elements of the text and within this template the text has been tried to read and interpret. While analysing text, moving from cohesive elements of the surface structure of the text such as reiteration, collocation, reference, replacement and ellipsis, the layers of meaning in the deep structure of the text have been reached. At the same time, this study has been presented as a sample of holistic reading. This article consists of three sections. In the first section, the story has been evaluated according to microstructural elements of the text. In the second section, the story has been evaluated for the macro structural standards and in the third; text has been tried to read holistically for the layers of meaning in the deep structure of the text

___

  • AYDIN, İ. (2012). İlköğretim 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’nın “Duygular” TemasındaYer Alan Okuma Metinlerine Metindilbilimsel Bir Yaklaşım. Turkish Studies, 7(3), 381-407.
  • AYDIN, İ. (2013). İlköğretim Türkçe 8. Sınıf Öğrenci Çalışma Kitabı’nın ‘Duygular’ Temasında Yer Alan Etkinliklere Metindilbilimsel Bir Yaklaşım. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 32(1), 25-55.
  • AYDIN, İ. ve TORUSDAĞ, G. (2013). Lamartine’in Göl ‘Le Lac’ Şiirine Metindilbilimsel Bir Yaklaşım. Turkish Studies, 8(10), 105-114.
  • BEAUGRANDE, R. A. ve DRESSLER, W. U. (1981). Introduction to Text Linguistics. London and New York: Longman.
  • BÖLÜKBAŞ, F. (2012). Usage of Text Linguistics Methods in Teaching Turkish as a Foreign Language. The Szeged Conference, Proceedings of the 15th International Conference on Turkish Linguisticsheld on August 20-22, 2010 in Szeged,133-142.
  • COŞKUN, E. (2005). İlköğretim Öğrencilerinin Öyküleyici Anlatımlarında Bağdaşıklık, Tutarlılık ve Metin Elementleri. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
  • DİLİDÜZGÜN, Ş. (2008). Türkçe Öğretiminde Metindilbilimsel Bağlamda Uygulamalı Bir Yaklaşım. Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • ESMER, E. (2010). Okuma Anlama Becerisi ile Yazılı Anlatı Metni Üretme Becerisinin Etkileşimi:6. Sınıf Öğrenci Metinleri Üzerine Betimsel Bir Çalışma. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • GÜNAY, D. (2007). Metin Bilgisi. İstanbul: Multilingual.
  • HALLIDAY, M. A. K., HASAN, R. (1976). Cohesion in English. London: Longman.
  • KARATAŞ, Y. (2008). Metin İncelemesinde Söylembilim Yöntemi “Binbir Gece Masalları Üzerine Bir Uygulama”. Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
  • KARAY, R. H. (2010). Memleket Hikâyeleri (Özel Basım). İstanbul: İnkılap.
  • ÖZKAN, B. (2004). Metindilbilimi, Metindilbilimsel Bağdaşıklık ve Haldun Taner’in “Onikiye Bir Var” Adlı Öyküsünde Metindilbilimsel Bağdaşıklık Görünümleri. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13(1), 167-182.
  • ŞENÖZ, C. A. (2005). Metindilbilim ve Türkçe. İstanbul: Multilingual.
  • TAŞIGÜZEL S. (2004) İlköğretim Türkçe Ders Kitaplarında Öğretici Nitelikteki Metinlerdeki Eşdizimsel Örüntülemelerin Görünümü. Dil Dergisi, 125, 72-87.
  • TORUSDAĞ, G. (2013). Metindilbilime Genel Bir Bakış ve Metindilbilimsel Bir Çözümleme Örneği Olarak Ömer Seyfettin’in “İlk Cinayeti”. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 24, 42-84.
  • UZUN SUBAŞI, L. (2006). Öğrencilerin Yazılı Anlatım Sürecindeki Metinselliştirme Sorunları. II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 693- 701.
  • YILDIRIM, A. ve ŞİMŞEK H. (2003). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Seçkin Yay. Ek Garip Bir Hediye Çarşıdaki kuyumcu dükkânları önünde Feridun iki saattir dolaşıyor, hiç birine girmeğe cesaret
  • edemiyordu (1). Satacağı bir şeyi kalmamıştı; yalnız cebinde bir tıraş fırçası vardı ki onun bir değeri olup
  • olmadığını sormak istiyordu (2). Velev ki fildişi saplı, nakışlı, işlemeli olsun, bir tıraş fırçasının kıymeti
  • ne olabilirdi? (3) Bunu sormaktan utanıyordu (4). Hem sade utanmak değil, biraz da korkuyordu (5).
  • Muhakkak beş para etmeyecekti (6). Ona vaktiyle bunu hediye eden Yahudi “Değerlidir, kadrini bil,
  • sakın atma, zamanında işe yarar ” dediği zaman muhakkak eğlenmişti; bu bir azizlikti (7). Şimdi ona
  • güvenerek nasıl soracaktı? (8) Bir aralık içine öyle bir hüzün, bir ümitsizlik doldu ki hemen oraya çökmek ve ağlaya ağlaya
  • erimek, tükenmek istedi... (9) Zaten aylardan beri dertler, endişeler içinde garip bir baygınlık ârız oluyor,
  • yüreğinde bir erime, bir tükenme hali seziliyordu; bu belki bir kalp illetiydi, beklenmeyen bir zamanda
  • ölebilirdi (10). Ne iyi olacaktı (11). Keşke şimdi, şuracıkta düşüp kalsaydı, kurtulsaydı... (12) Cebinden
  • fırçayı bir kere daha çıkardı, baktı: Alelâde, herkesteki gibi, beş on kuruşluk bir maldı, buna bir kıymet
  • verebilmek için insan ya mecnun olmalı, yahut kendisi gibi artık, açlık ve sefalet içinde şuurunu yarı
  • kaybedip hayallere kapılmış bulunmalıydı... (13) Dönmeğe karar verdi, sonra vazgeçti, büyük mağazalara giremeyeceğini anlayarak camekânında
  • sekiz, on gümüş halka, bir kaç kâse, Yemen taşı duran ufacık bir dükkânın kapısını itti, bir çıngırak öttü,
  • içeride, mavi ışıklı bir ispirto lambasının üzerine eğilmiş yandan gözlüklü, keten önlüklü, kart, kırçıl bir
  • kuyumcu, loşluğa gömülü işiyle meşguldü (14). Gözlerini kaldırıp gelen adamı süzdü, sonra, isteksiz,
  • hatta biraz da ürkekçe: “Nedir, ne istersin?” diye sordu (15). Feridun fırçayı uzattı: “Vaktiyle birisi hediye etmişti”, dedi (16). “Kıymetli olduğunu, söylemişti, acaba hakikaten bir değeri var mı? Bakar mısınız?”
  • (17) Öbürü merakla eline aldı, evirdi, çevirdi, salladı, tırnağıyla kazıdı, sonra geri verdi: “Beş para etmez,
  • mezat malında eşi çok ” dedi (18). Feridun kekeleye kekeleye, kusur dileyerek çıktı... (19) Kendi
  • kendisine: “Hain Yahudi”, diyordu, “beni meğerse aldatmış, az daha onun uğrunda ölüyordum da...” (20) Filvaki öyle de oluyordu ya... (21) Bundan on sene evveldi, Feridun, Mısır’dan Selânik’e
  • dönüyordu, limana demir atmışlardı (22). Yolculardan kıyafetsiz bir ihtiyar Yahudi, güvertede dünyadan
  • habersiz, hırs ve heyecan içinde eşyalarını istif etmekle meşgul iken vincin altına girmiş ve tam o sırada,
  • demir kancadan kurtulan bir iri denk olanca ağırlığıyla herifin başına inerken o, emsalsiz bir çeviklikle
  • hemen fırlamış, kucaklayınca Yahudi’yi ölümden kurtarmıştı (23). Fakat yük Feridun'un tam omuzunun
  • yanından askerî kaputunu yırtarak geçmişti (24). Kendine gelen Yahudi eşyalarının arasından bir
  • kocaman kutu açmış, sıra sıra dizilmiş tıraş fırçalarından, bir tanesini ayırmış ve ona uzatarak: “
  • Değerlidir, kadrini bil, sakın atma, zamanında işine yarar.” demişti (25). Ufak tefek eşya satan bu fakir adamdan zaten ne beklenirdi? (26) Fakat niçin öyle söylemiş,
  • neden bu oyunu etmişti? (27) Hoş, Feridun da o zaman bu söze ehemmiyet vermemişti ya (28) Fırçayı
  • almış, bir tarafa atmış, hatta bavuluna koyarak, harpte, esarette, üç sene mütemadiyen kullanmış; kıymeti
  • olacağını hatırına getirmemişti (29). Fakat bugün uzun bir cenk, bir esaret ve felaket devresinden sonra
  • İstanbul'a dönüp de yarı sakat, işsiz parasız kalınca ve bütün malını, eşyasını elinden çıkarıp bir dilim
  • ekmeğe muhtaç bir hale düşünce bu vakayı ve Yahudi’nin mânalı sözleri hatırlanmış, nihayet işte gelip
  • fırçanın kıymetini sormuştu (30). Demek beş paralık bir değeri yoktu ha... (31) Atmak için hazırlandı,
  • köşeye bırakıverecekti, lâkin ne olsa bir tıraş fırçasına ihtiyaç olabileceğini düşünerek bu fikrinden
  • vazgeçti, cebine soktu, yürüdü (32). Serencebey yokuşundaki kocaman evlerini elden çıkarıp Ahırkapı feneri arkasına düşen çukur ve
  • rutubetli fıkara mahallelerinden birine taşındıkları günden beri sefalet büsbütün yakalarına yapışmıştı
  • (33). Ana oğul ıslak ve kasvetli bir evde solucan gibi kıvrılarak ne eziyetli, ne matemli bir ömür
  • sürüyorlardı (34). Bu akşam, çarşıdan dönüşünde Feridun zaruretin bütün kasavetini yüreğine bir tortu
  • gibi çökmüş buldu, annesine, kısaca: “- Beş para etmiyor, nafile hülya kurmuşuz ” dedikten sonra
  • yukarıya, boş odaya çıktı, kafesi sürdü, nefes almak ihtiyacıyla dışarıya sarktı (35). Belliydi ki yüksek
  • yerlerde henüz güneş, neşe ve hayat vardı (36). Fakat buradan, çukur bostanlarla yıkık kale duvarları
  • arasına gömülü şu, izbe mahalleden renk ve ışık çoktan elini çekmiş, bodur, sarsak ve kara evler
  • tepesindeki azametli cami kubbelerinin yüklü gölgesi altında çoktan seçilmez olmuştu (37). Henüz
  • lâmbaların bile yanmadığı şu erken saate bir bodrum kapanıklığı duyulan sokaklara karanlık başka türlü,
  • yüreğe gam dolar gibi çöküyor, ağızlarına kadar taşkın bostan kuyularından etrafa kemirici bir yaşlık
  • yayılarak vücuttan evvel ruha işliyordu (38). Bu sarnıç kadar kapanık ve ıslak mahalleye şu saatte hiç bir
  • köşeden aydınlık sızmıyor, hiç bir yerden ışık damlamıyordu (39). Hâlbuki denizin öbür yakasında Kadıköy, gurup eden güneşin ışıklarına boyalı çehresini, aynaya
  • eğilmiş bir şuh kadın gibi, uzatmış, renkler içinde bahtiyar bir gülüşle parlıyor, için için kızarıyordu (40).
  • Bu kuytu, karanlık karşısında orası hayalî beldeler gösteren bir sinema şeridi gibi revnaklı inanılmayacak
  • kadar şen, aydınlık görünüyordu, Feridun şimdi bunu seyrederek, vücudunda mahallenin karanlığı ve
  • gözlerinde Kadıköy’ün ışıkları öyle ölüvermek arzusuyla yanıyordu (41). Birden kızdı, elini tekrar cebine soktu; haftalardan beri kendisinde hiç olmazsa ufak bir kıymet
  • farz ederek bütün ümitlerini bağladığı hediye onu âdeta yakıyordu; Yahudi’nin uzun ve seyrek sakallı,
  • buruşuk, kirpiksiz çehresi karanlığın içinde dehşetli bir vuzuh ile canlanarak hain hain gülüyor, ırkının
  • kandırmağa pek elverişli olan yayvan şivesiyle: “-Aldattım seni” diyordu... (42) Evet, aldatmıştı, en
  • muhtaç, en perişan zamanında... (43) Fakat insan bir tıraş fırçasından medet ummak, bir define beklemek
  • için ne kadar aptal olmalıydı... (44) Kıllarından yakalayıp pencereden uzattı; aşağıda kale duvarlarına
  • yakın bir iri yalak taşı vardı; ortasını nişanladı, parmağını sokmuş bir akrebi silker gibi hızla attı ve
  • görmek için dikkat kesilip baktı (45). Fırçanın kemik sapı sert bir ses çıkardı (46). Sonra büsbütün çökmüş, koyulaşmış olan karanlığın
  • içinde yan yana iki göz nokta parladı (47). Feridun bunlara, bu maviye yakın bir renkle ışıldayan şeylere
  • uzaktan bir müddet şaşarak baktı, sonra birden yüreğini akıl almaz bir ümidin kapan gibi sıktığını duydu;
  • merdivenleri dörder dörder atlayarak aşağıya koştu, sokağa fırladı, eğildi, göğün belirsiz aydınlığını
  • yüreğinde toplayarak süprüntüler içinde hâlâ pırıl pırıl yanan bu iki ufak şeyi, iki küçük taş parçasını
  • ellerine aldı, gene koşarak içeriye döndü (48). İdarenin ölgün ziyasına tutup baktığı zaman bunların birer