Ahlakın Cinsiyeti: Klasik İslam’da Kendilik, Aile ve Toplum Etiği, Zahra Ayubi, çev. Galipcan Altınkaya, Livera Yayınevi, İzmir, Aralık 2022

Ahlakın Cinsiyeti, çarpıcı bir hikâyeyle başlar. Hikâye Gazzali’nin, karısının ve çocuklarının yanından, belki bir daha dönmemek üzere ayrılışını resmetmektedir. Otobiyografik bir kaynağa dayanan bu resimde, Gazzali’nin Bağdat’tan ayrılırken içinde bulunduğu hayal kırıklığına, parlak kariyerine ustaca yer verilirken, ondan geriye kalan karısı, oğlu ve kızının bu hikâyenin neresinde durduğu konusunda sessizlik hüküm sürmektedir. Gazzali Bağdat’ı terk etmek üzere evinden ayrılırken kardeşine dönerek “Gitmem gerektiğini biliyorsun” der. Karısına ise tek kelime bile etmez. Hikâyenin bize sunduğu resim bu yöndedir. Fakat acaba gerçekte bu ayrılış nasıl gerçekleşmiştir? Yazar, otobiyografik bu resme dayanarak, karısıyla tek kelimeyle bile olsa vedalaşmadan yaşadığı şehirden ayrılan bir erkek âlim prototipi sunar ve Gazzali’yi Gazzali yapan şeyler arasında karısı ve ailesi ön planda olan figürler olarak sunulmaz. Fakat yazarın bize sunduğundan bağımsız olarak biz okuyucu/izleyiciler olarak karşımıza bir soru ve bir yol ayrımı çıkar. Soru şudur: Acaba gerçekte bu ayrılış nasıl gerçekleşmiştir? Gerçekleşen olay otobiyografiye ve oradan da ilgili belgesele ne kadar yansımıştır? Yol ayrımı ise, gerçekte ne yaşandığından bağımsız olarak, metnin, sanki karısı Gazzali’nin hayatında hiç yokmuş gibi inşa edilmesinin, bilinçli bir metin kurgusu olarak, bir dünya görüşünün yansıması olarak görülüp görülmeyeceği noktasında düğümlenir. Karısı Gazzali’nin entelektüel/akademik/ilmî yolculuğunda nerede yer almaktadır? Dahası, karısı ve çocukları, kendilerinden uzaklaşıldığında Gazzali’ye daha nezih bir etik/ilmî yükselme imkânı veren dış unsurlar mıdır? Hikâyenin ve ele alacağımız kitabın düğümlendiği sorular ve ayrışma noktaları bunlardır