TÜRK ATASÖZLERİNDE CİNSİYET ALGISI

Günümüzde ‘cinsiyet çalışmaları ’ akademik veya popüler pek çok araştırmanın konusudur. Kadın ve erkek kimliklerinin algılanışı farklı toplumlarda, farklı zaman dilimlerinde ve farklı kültür zeminlerinde çeşitli görünüm ve sunumlarda karşımıza çıkmaktadır. Esas itibari ile cinsiyet çalışmalarının çıkış noktasını kadın merkezli araştırmalar oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet kavramı söz konusu olduğunda çalışmaların ‘kadın araştırmaları’ üzerine odaklandığı görülür. Ancak bir toplum içerisinde kadınlığın nasıl ve ne şekilde anlam kazandığına layıkıyla bakmak için ‘erkeklik’ algısı ve kurgusunu da anlamak ve göz önünde bulundurmak gerekir. Dolayısı ile bütüncül bir cinsiyet algısını kavrayabilmek için hem kadınlığın hem de erkekliğin nasıl ve ne şekilde inşa edildiğini ifade etmek gerekir. Kadın ve erkek algısının okunacağı en önemli sahalardan bir tanesi de ‘dil’dir. Bu çalışmada anonim bir hüviyete sahip, toplumsal bellek olarak kabul edebileceğimiz atasözlerinde cinsiyet algısı, cinsiyetlere atfedilen roller, atasözlerinin kadınlar ve erkekler hakkında neler söylediği ve cinsiyetlere bakışı üzerinde durulacaktır

TÜRK ATASÖZLERİNDE CİNSİYET ALGISI

Nowadays “gender studies” are the subject of many academic or popular research. The perception of the identity of men and women in different societies, different cultures in different time frames and floors emerges wide range of view and presentations. In principle, women and gender-based research is the starting point of the work. When it comes to the concept of gender studies “women's studies” is focused on. However, deservedly won in the community of femininity and how to look at the meaning of “manhood” perception and understanding, and should be considered in the fiction. Therefore, to understand the holistic perception of gender and how masculinity and femininity, as well as the need to express the way it was built. One of the most important action for the perception of men and women for reading is the “Language”. In this study have features an anonymous, collective memory proverbs can be accepted as the perception of gender, gender-ascribed roles, sayings about men and women and the gender perspective focuses on what he said

___

  • Aksoy, Ömer Asım (1988). Atasözleri Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Yayınları.
  • Acar, M. ve Ö. Demir (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü. Ankara:Adres Yayınları.
  • Arslan, M. ve M.Köktürk (1999). “Halkbiliminde Teori ve Yöntem Arayışları”, Milli Folklor, 41:14-28.
  • Bascom, R. William (1954). “Four Functions of Folklore”, Journal of American Folklore, 67: 333-349.
  • Çiftçi, O. (1991). “Çocuğun Sosyalleşmesinde Ailenin Rolü”, Aile ve Toplum Dergisi.
  • Çobanoğlu, Özkul (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü. Ankara: AKM Yayınları.
  • Elçin, Şükrü (1998). “Atalar Sözü”, Türk Dünyası El Kitabı. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, s. 453-466.
  • Ergin, Muharrem (1999). Dede Korkut Kitabı. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
  • Erdoğan, Ayten (2004). “Çocuğun Psikososyal Gelişiminde Babanın Rolü”, Yeni Symposium, 42 (4): 147- 153
  • Günay, Umay (2000). “İslami Dönemde Türk Toplumunda Kadının Yeri ve Önemi”, Milli Folklor, 46: 4-9.
  • Güngör Ergan, Nevin, “Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Aile ve Akrabalık Anlayışı”, http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20DILI/14.php.
  • Günindi Ersöz, Aysel (2010). “ Türk Atasözü ve Deyimlerinde Kadına Yönelik Toplumsal Cinsiyet Rolleri”, Gazi Türkiyat, 6:167-181.
  • Kafesoğlu, İbrahim (2004). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Yayınları.
  • Kağıtçıbaşı, Çiğdem (1981). Çocuğun Değeri: Türkiye’de Değerler ve Doğurganlık. İstanbul:Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Yayınları.
  • Kalafat, Yaşar (2011).“Türk Kültür Coğrafyasında Dul Karı Kültü”, lokmanhekim.mersin.edu.tr/index.php/lokmanHekim/article/.../123
  • Kaplan, Mehmet (2001). “Dede Korkut Kitabı’nda Kadın”, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Kaplan, Mehmet (2001). Kültür ve Dil. İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Malinowski, Bronislaw (1992). Bilimsel Kültür Teorisi. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
  • Ögel, Bahaettin (1988). Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları. İstanbul: Türk Dünyası
  • Araştırmaları Vakfı.
  • Öztürk, Ali (1986). Türk Anonim Edebiyatı. İstanbul: Bayrak Yayıncılık.
  • Sezal, İ. (2002). Toplum ve Aile Sosyolojiye Giriş. Ankara: Martı Yayınları.
  • Sancar, Serpil (2012). Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti- Erkekler Devlet Kurar Kadınlar Aile Kurar. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Sancar, Serpil (2011). Erkeklik: İmkânsız İktidar. İstanbul: Metis Yayınları.
  • Sevinç, Necdet (2007).Türklerde Kadın ve Aile. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları.
  • Zeybekoğlu, Özge (2010). “Toplumsal Cinsiyet Rolleri Bağlamında Türk Toplumunun Erkeklik Algısı”, Ethos:
  • Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar, 3 (1 ) : 1-14
  • http://tdkterim.gov.tr/atasoz/ NOTLAR
  • 1Biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ayırımı genellikle kabul görse de bu ayırıma karşı çıkanlar da vardır. Judith
  • Butler biyolojik cinsiyet gibi toplumsal cinsiyetin de verili olduğunu düşünür. Bkz. Butler, Judith (2010). Cinsiyet
  • Belası, İstanbul: Metis Yayınları, 2010, s. 53-56.
  • 2Yaşar Kalafat Türk kültür coğrafyasında genel anlamda ‘dul kadın’ ile alakalı olumsuz bir algılayış olduğundan
  • bahseder: “ Dul kadın’a gelince adeta bilhassa kırsal kesimde lanetlenmiş kabul edilir, öyle kabul görürdü. Sözlü
  • kültürün özlü sözlerinde, tekerlemelerinde alkış ve kargışlarında bu teşhisi rahatlıkla örnekleyebilirsiniz. Bu
  • tanımlama Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında “Dul Avrat” olarak bilinir. Ondaki kutsuzluğun, uğursuzluğun
  • temas halindeki yakın uzak çevresine zarar vereceği inancı olduğunu gösteren çok sayıda inanma örneği vardır.
  • Örnekler arasında kız istemeğe bu tür hanımlar götürülmezler. Bunların “Gelin Yengesi” olması istenilmez. “Gelin
  • Kınası”nı bunların karıştırması uygun bulunmaz. Bu örnekleri hayatın diğer kesimlerinden de vermek mümkündür
  • Bu inancın derinliklerinde adeta o kimse eşini yitirmekle cezayı hak edecek bir konuda düşmüş ve cezalandırılmıştır.
  • Onun üzerindeki cezalı yaftası onu musibetli durumuna sokmuştur ve onun bu hali adeta bulaşıcıdır. Ona o cezayı
  • veren ondan sakınılmasını da istemiş olmaktadır. Kutlu kişinin kutunun hayrına inanıldığı gibi kutsuz kişinin de bu
  • hali ile şerrine inanılır. Dul kadın, gelin görmesine, nişanlarda yüzük akmaya, kıs istenmesine gönderilmez
  • götürülmez. Dul hanımlara“Baş Yiyen” denir ve ölmüş eşinden adeta sorumlu tutulur.” Bkz. Yaşar Kalafat, “Türk
  • Kültür Coğrafyasında Dul Karı Kültü”,lokmanhekim.mersin.edu.tr/index.php/lokmanHekim/article/…/123
  • 3 Dede Korkut Hikayelerinin mukaddime kısmında bu hususla alakalı olarak ‘Kız anadan görmeyince öğüt almaz,
  • oğul babadan görmeyince sofra çekmez’ şeklindeki ifade kızın üzerinde annenin, oğlanın üzerinde babanın etkisini
  • göstermesi bakımından önemlidir. Ergin, Muharrem (1999). Dede Korkut Kitabı. İstanbul:Boğaziçi Yayınları, s. 16.
  • 4 Türkiye’de çocuğun değeri üzerine kapsamlı bir araştırma yapan Çiğdem Kağıtçıbaşı, Türkiye’de son 30 yılda
  • ekonomik büyüme, kırdan kente göç ve şehirlileşme ile birlikte çocuğa bakışın ve çocuk algısının değiştiğini; bu
  • bağlamda bilhassa kırsal kesimde çocuğu ekonomik güvence olarak gören değerin yerini, psikolojik değerin aldığını
  • belirtir. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Çiğdem ( 2010 ). Benlik Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikoloji. İstanbul: Koç
  • Üniversitesi Yayınları.
  • 5 Bu doğrultuda Türk kültür tarihinin seçkin sözlü verimlerinden olan Dede Korkut Kitabı’nda çocuk ve değeri ile
  • alakalı kıymetli bilgiler vardır. Anlatılarda çocuk mutlak arzulanan bir şey olup, çocuksuzluk Tanrının laneti kabul
  • edilmekte ve derhal giderilmesi gereken bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Boğaç Han hikâyesinde, Bayındır
  • Han, verdiği ziyarette oğlu olanları ak otağa, kızı olanları kızıl otağa oğlu-kızı olmayanları da Tanrının lanetine
  • uğradıkları gerekçesi ile kara otağa kondurur. Yine anlatılarda kısırlık yerilen ve aşağılanan bir durumdur.
  • 6 Dede Korkut Kitabı’nda çok güçlü bir oğul algısı ve vurgusu vardır. Anlatının mukaddime kısmında “…Oğul
  • babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının
  • korudur.” Ergin, a.g.e., s.16