Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması

Ortodokslar arasında teolojik konular, kurallar ve ibadet şekli açısından birlik sağlamak amacıyla 1 Ekim 1844'te Patrikhaneye bağlı olarak hizmete açılan Heybeliada Ruhban Okulu, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde Fener Rum Patrikhanesinin, diğer bağlı metropolitlikler ve kiliselerin din adamı ihtiyacını karşılamıştır. 1971 yılında özel üniversitelere "devlet denetiminde olma" şartını getiren Anayasa Mahkemesinin kararına uymak istemeyen Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu'nun Teoloji Bölümünü kapatmayı tercih ederek, 1971-1972 öğretim yılından itibaren Heybeliada Özel Rum Erkek Lisesi olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Devlet, düzenleyici kurum olma vasfından hareketle eğitim öğretim faaliyetlerinin devlet gözetiminde ve denetiminde yapılmasına karar vermiştir. Devlet denetiminin Patrikhane tarafından kabul edilmemesi nedeniyle, Heybeliada Ruhban Okulu şimdiye kadar açılamamıştır. Patrikhane aslında, kendisine has bir ayrıcalık talep ederek okulun kendi denetiminde, yabancı öğrenci ve öğretmen kabul edecek şekilde yeniden açılmasını istemektedir. Patrikhanenin Ekümeniklik iddialarıyla da örtüşen bu istek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına olduğu gibi Lozan Antlaşması 'nin ruhuna ve uluslararası diğer sözleşmelere aykırı bir imtiyaz talebi niteliğindedir. Türkiye, Ruhban Okulu konusunda laiklik, eşitlik ve Lozan'da belirtilen "karşılıklılık" ilkesi ve Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde hareket etmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu 'nun yeniden açılması meselesi, Patrikhanenin girişimleri nedeniyle Türkiye'nin iç meselesi olmaktan çıkarak uluslararası alanda tartışılmaya başlanmış ve Türkiye üzerine çok boyutlu baskılara dönüşmüştür. Özellikle Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinde, AB kriterleri olarak dayatılan Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına müsaade edilmesi durumunda, diğer dinî okulların açılmasına da örnek teşkil edeceği, bu durumun laik Türkiye açısından sonradan çözülemeyecek bir çok sorunu beraberinde getireceği muhakkaktır. Bu nedenle; çözüm arayışlarında tarihî gerçeklerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Re-openinig of the Holy Theological School of Halk

The Holy Theological School of Halki, established on October 1, 1844, due to generate unity among the Orthodox population on theological issues, regulations and practices of the creed had been contructed as a facility of the Patriarchate, serviced for Greek Patriarchate of the Phanar by training and instructing clergy to the affiliated metropolitans and churches. The restrictive clause amended by the Supreme Court on 1971 obliging ali the private universities to be "monitored and controlled by the State" disavowed by the Patriarchate, and preferred to close down the Department of Theology, as of 1971- 1972 academic year, began to operate as Private High School of Halki for Boy s. State, characteristically as a regulative institution, devised to monitor and control the educational activities. As the clause amended the state control över schools had been displeased the Patriarchate, the Holy Theological School of Halki has not been resumed since today. Patriarchate, exclusively for the Theological School, demanded a sui generis privilidge through performing self-determination of the intramural activities and enrolling international students, instructors and scholars to the Theological School. Such demand overlapping with the ecumenical allegations of the Patriarchate, has an contradicting nature to the essence of Lausanne Treaty and other international conventions as vvell as Turkish codes of law by demanding privilidge. On the issues concerning the Theological School of Halki, Turkey has been acting by considering the secularity, egality and the principle of "correspondence" as stated in Lausanne Treaty and within the framework of Turkish Republic Codes of Law. The issue of re-opening Theological School as an international matter rather than a state matter, with the propaganda of the Patriarchate resulted as multi-dimensional sanctioning on Turkey, and instigated an international debate generadng a matter vvell beyond the domestic affair of the state. Principally, on the brink of joining to the European Union, any attempt to re-open the Theological School could set an example leading to resume other religious schools, will provoke many issues within Turkey and most likely diffıcult for the secular statehood to tackle with. Therefore; the historical facts should not be overshadowed while searching for possible solutions.

___