Bâkî’nin Gazellerinde Sevgilinin Adlandırılması Üzerine Bir İnceleme

Klâsik Türk edebiyatının hemen her döneminde gazel, şairler tarafından tercih edilen bir nazım şekli olmuştur. Özellikle son asırlarda muhteva bakımından bir çeşitlenme görülmekle birlikte gazelde asıl konu daima aşk olmuştur. “Gazel” adının kendisi bile aşk ile ilgilidir. Şairler, sevgiliyi tasvir ederken veya methederken ya da ona doğrudan seslenerek kendisine karşı besledikleri duygu ve düşüncelerini anlatırken onu bir şekilde adlandırma ihtiyacı duymuşlardır. Mesnevi nazım şekliyle yazılan aşk hikâyelerinde sevgilinin Leylâ, Şîrîn, Züleyhâ, Azrâ, Gülşâh gibi bir özel adı vardır. Fakat gazel geleneğinde sevgilinin özel adla adlandırılması gibi bir uygulama yoktur. Bu nedenle gazelde şairler sevgili için “özel adlandırma” yoluna giderler. Bu adların bir kısmı “kalıcı adlar”dır; ya başından beri sevgili anlamındadırlar ya da sonradan bu anlamı kazanmışlardır. Bunların sayısı fazla değildir. Sevgili için kullanılan adların büyük çoğunluğu “geçici adlar”dır. Geçici adlar da ya istiare ya da kinaye yoluyla meydana getirilmektedir. İstiare ile adlandırmada, başka bir varlığın adı geçici olarak sevgili için ad olmaktadır. Kinaye ile adlandırmada ise, sevgilinin herhangi bir sıfatı ad yerine ve ad görevinde kullanılmaktadır. Bu makalede, klâsik dönemin şairlerinden biri olan ve klâsikleşmeyi en iyi biçimde temsil ettiğini düşündüğümüz Bâkî’nin gazellerindeki sevgili adları, adlaşma süreçlerine göre tasnif edilerek incelenecektir.

An Analysis on How the Beloved One is Named in Bâkî’s Ghazals

Ghazals have always been a versification style favored by the poets in almost all eras of classical Turkish literature. Although there has been a recent diversification in terms of content especially in the last few centuries, the main issue in ghazals has always been love. Indeed, the noun "Ghazal" is itself related with love. Poets needed to name their beloved ones to describe, praise or address them directly with the aim of expressing the emotions and thoughts they have for them. In the love stories written in the form of Masnavi, the beloved one has been named usually with such proper names as Leylâ, Şîrîn, Züleyhâ, Azrâ and Gülşâh. However, in the ghazal tradition there is no such naming the beloved ones with the proper names. Because of this reason, poets prefer naming their beloved ones with "special naming". Some of these names are "permanent nemes", either having the meaning the beloved one ever since, or earned that meaning in time. They are not many in number. Most of the names used for the beloved one are "temporary names". These names are created either by metaphors or by antonomasia. In the naming with metaphors, the name of another creature is given to the beloved one temporarily. In the antonomasia, an adjective describing the beloved one is adopted as a name and used as a noun. In this study, the names for the beloved ones will be analyzed in terms of their processes of transforming into names in the ghazals of Bâkî, who is one of the poets of the classic era and who, we think, represents best the process of becoming a classic.

___

Ahmedî Pûrenârî, Zohre. (1393). “Beresî-i Nâmhâ-yı Ma‘şûk der-Gazel”, Bûstân-ı Edeb Mecelle-yi Şi‘r-pejûhî-i Dânişgâh-ı Şîrâz, Sal 6, Şumâre 3 (Pâyîz), s. 1-20. Çermegî Umrânî, Murtazâ. (1387). “Nâmhâ-yı Şâ‘irâne-i Ma‘şûk der-Gazeliyât-ı Hâkânî, Nizâmî ve Sa‘dî”, Kâviş-nâme Fasl-nâme-i İlmî-Pejûhişî, Sâl 9, Şumâre 17, s. 293-320. Gozârî, Mîrcelâleddin. (1368). “Nigâhî be-İstiâre-i Kinâyî ve Sâhtâr-ı Ân”, Keyhân-ı Ferhengî, Şumâre 70, s. 23-24. Hazrî, Ali ve Resul Bellâvi ve Ma‘sûme Fethî-makdem. (1396). “Mutâla‘a-i Tatbîkî-i Sâhtâr-ı Kinâye der-Zebân-ı Farsî vu Arabî”, Pejûhiş-nâme-i Nakd-ı Edebî vu Belâgat, Sâl 6, Şumâre 1, s. 89-106. https://www.vajehyab.com/dehkhoda/جانان (Son Erişim Tarihi: 23.03.2018) https://www.vajehyab.com/dehkhoda/جانانه (Son Erişim Tarihi: 23.03.2018) İpekten, Haluk. (1994). Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz, İstanbul: Dergâh Yayınları. Kahrâmânî Ferd, Tâhire ve Ali Muhammed Poştdâr. (1394). “Beresî-i Kinâye der-Mukaddime-i Şâh-nâme”, Ulûm-ı Edebî (Fasl-nâme-i Dânişkede-i Edebiyât u Ulûm-ı İnsânî-i Dânişgâh-ı Kum), Sâl 5, Şumâre 7, s. 139-160. Korkmaz, Zeynep: Türkiye Türkçesi Grameri Şekil Bilgisi, 2. baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007. Küçük, Sabahattin. (1994). Bâkî Dîvânı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Mîrsâdıkî (Zulkadr), Meymenet. (1376), Vâje-nâme-i Huner-i Şâ‘irî, Çâp-ı Devvum (hemrâh bâ-efzûdehâ), Tahrân: Kitâb-ı Mehnâz. Öztürk, Furkan. (2016). Bâkî Divanı Sözlüğü Bağlamlı Dizin ve İşlevsel Sözlük, 2 Cilt, İstanbul: Dün Bugün Yarın Yayınları. Recâî, Muhammed Halîl. (1353). Me‘âlimu’l-Belâğa der-‘İlm-i me‘ânî vu Beyân u Bedî‘, Çâp 2, Şîrâz: İntişârât-ı Dânişgâh-ı Pehlevî. Safarî, Esed ve Muhammed Sâdıkî. (1391). “Kinâye der-Âyine-i Şi‘r-i Zahîruddîn-i Fâryâbî”, Fasl-nâme-i Tahassusî-i Zebân u Edebiyât-ı Fârsî, Şumâre 14, S. 355-368. Saraç, M. A. Yekta. (2001) Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, 2. baskı, İstanbul: Bilimevi Yayınları. Sefercioğlu, M. Nejat. (2001). Nev’î Divanı’nın Tahlili, 2. baskı, Ankara: Akçağ Yayınları. Tanpınar, Ahmet Hamdi. (2012). On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı, 19. baskı, İstanbul: Dergâh Yayınları. Tarlan, Ali Nihad. (1964). Şeyhî Divanı’nı Tetkik, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Yayınları. Tarlan, Ali Nihad. (1981). Edebiyat Meseleleri, İstanbul: Ötüken Neşriyat. Tolasa, Harun. (2001). Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, 2. baskı, Ankara: Akçağ Yayınları. Vahîdiyân Kâmyâr, Takî. (1389) “Kinâye, Nakkâşî-i Zebân”, Nâme-i Ferhengistân, Şumâre 8, s. 55-69.