Sinemasal Gerçeklik Açısından Kente Göçerlik

Türkiye’de köyden kente göç olgusunun yol açtığı sosyo-kültürel dönüşümlere sosyal bilimciler 1970’lere kadar çoğunlukla köy/kent, geleneksel/modern, göçmen/yerleşik gibi iki kutuplu karşıt kavramlar içinden ve bu karşıtlıklara bir çözüm bulmak amacıyla yaklaştılar. Bu açıdan ele alınış biçimiyle gecekondulaşma, kentleşme sürecinin bir aşamasıydı ve geçiciydi. 1965-85 yılları arasında İstanbul’a yılda ortalama 300-550 bin kişi göç etti. Halen 15 milyon olduğu tahmin edilen İstanbul nüfusunun % 65’i “gecekondu mahallesi” olarak adlandırılan kentsel mekânlarda yaşıyor. 1980’lerde İstanbul 3030 sayılı yasayla "metropolleştirildi" ve kent merkezinin boşaltı lıp bir hizmetler ve tüketim mekânı olarak küresel sermayeye açılması gündeme geldi. Eski yerleşikler kentin ticari merkezinde sıkışıp kalmış konut alanlarındaki apartmanlarını bırakıp kentin daha da dışına taşındılar. “Esas kentsoylu” nun bu gecikmiş "banliyöleşme" harekatına, devlet teşvikli konut yapımı, yeni yolların açılması ve otomobil sahibi olmanın kitleselleşmesi ile birlikte orta sınıf İstanbullu katıldı. Ardından, gecekondulunun çoğunluğu da kentin "daha da dışına" göçtü. Kentin marjinal kesiminin geri kalanı ise, boşaltılan, yıkılan ve yeni sahiplerini bekleyen Tarlabaşı gibi “şehir-içi kenar mahalle”lere taşındı. Göç ve göçerlik anlatıları üzerine sürdürülen bir çalışmanın bölümü olan bu makalede, iki Türk filmi örneğinde İstanbul’a göç sürecinin sinematografik anlatımı sosyo-kültürel açıdan yorumlanmaya çalışılmıştır.

Urban Migrancy as Cinematic Reality

Until the 70’s, social scientists have approached the socio-cultural transformations due to urban migrancy within dichotomous conceptual frameworks such as rural/urban, migrant/citizen or traditional/modern and pragmatically, that is, with an intention to resolve these polarities. Within such approaches, becoming gecekondu dwellers was evaluated as a stage in the prosess of becoming proper urbanites. 300-550 thousand people immigrated yearly to İstanbul from the rural areas of the country during 1965-1985. Presently, 65 % of the population of İstanbul is living in urban areas called gecekondu enclaves. In the 80’s, İstanbul was "metropolitanized" in accordance with the Law No. 3030 and the evacuation of residences in the downtown area so that it may be opened up to global capital as a service center and consumption artefect became foremost on the city’s agenda. The established dwellers of the city left their apartment houses in the residential lots squeezed between the ever-spreading commercial core, moved further out towards the new "skirts" of the city. This belated suburban exodus of the "bourgeoisie" was followed by the middle class citizens aided by government subsidized housing developments, the new roads and the popularization of car ownership. They were followed by the majority of gecekondu dwellers who also moved further out in the periphery. The remaining of the "marginal urban population" moved into the officially demolished and evacuated downtown residential areas, such as Tarlabaşı, to form new enclaves. This paper is part of a work in process on narratives of migrancy and attempts to interprete, from a socio-cultural point of view, the cinematographic narration of rural migration into İstanbul in the example of two recent Turkish films.