Türkiye’nin Liberal Geleceği

1990’ların ilk yılları hem Türkiye için hem de liberal düşüncenin genel ve mahallî tarihi bakımından ilginçti. 1980’li yıllar sona ererken ülkede bütün kolektivist akımlar mevcuttu. Sosyalist, İslâmcı, nasyonalist ve Kemalist fikir akımları, yayın organları ve bu akımlara yakın duran, destek veren toplum tabakaları vardı. Namevcut ana çizgi liberalizmdi. Ülkede kendini liberal olarak adlandıran insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Ankara’da Mustafa Erdoğan, Kâzım Berzeg ve bu satırların yazarı, İstanbul’da ise Gülay Göktürk liberal dünya görüşüne sâhip olduğunu ilân eden ilk kişilerdi. Özal’ın kısmî “liberalleşme” açılımları ülkenin ekonomik yapılanmasında ve siyasî kültüründe kimisi önemli kimisi önemsiz bazı değişiklikler meydana getirmekle beraber henüz liberal bir fikir akımı boy göstermemişti. Anavatan Partisi (ANAP)’nde bir araya geldiği söylenen siyasî çizgilerden birinin liberalizm olduğu iddia ediliyordu ama “ANAP liberalleri” bu etiketi kendileri benimsemiş ve ilân etmiş değildi. Medya tarafından öyle adlandırılmışlardı. Üstelik liberal felsefeden de habersizlerdi. Medya içki içen, eşi başörtüsü kullanmayan, dindarlık işaretleri sergilemeyen, rahat tavırlı kimselere “liberal” diyordu. Bu yaklaşıma göre liberallik bir hayat tarzıydı veya bir hayat tarzıyla alâkalıydı. Yani, takvimler 1990’ların başını gösterdiğinde, ne entelektüel ne de siyasî hayatta teşhis edilebilir sayıda liberal ve belirgin, teşhis edilebilir, ciddîye alınabilir bir liberal fikir akımı vardı.