Çağatayca Kitab-ı Mebde-i Nur Mesnevisi’nde Deyimler

XX. Yüzyılın başlarına kadar Orta Asya Türklüğünün ortak yazı dili olan Çağataycanın söz varlığı henüz tam olarak ortaya konabilmiş değildir. Çağatay Türkçesi ile yazılmış eserlerden gerçek anlamda faydalanılabilmesi ve bunların değerlendirilebilmesi için Çağatayca eserlerin söz varlığının ortaya konmasına ihtiyaç vardır. Bu makalede Son Dönem Çağatay Edebiyatı içerisinde değerlendirdiğimiz Baba Rahim Meşreb (1640-1711)’in Kitab-ı Mebde-i Nur Mesnevisi’nde geçen deyimler tespit edilecektir. Makalede önce deyimler hakkında genel bilgiler verilecek sonra eserde geçen deyimlerin dikkat çeken bazı hususiyetleri ve sözdizimsel özellikleri belirtilecektir. Deyimlerde kullanılan kelimelerin kökeni bakımından sınıflandırılması yapılacaktır. Makalenin ekinde, deyimler alfabetik sıraya göre sıralanacak ve deyimlerin anlamları tespit edilmeye çalışılacaktır. Ayrıca deyimin geçtiği beyitlerin numaraları sıralanmak suretiyle deyimin kullanım sıklığı da belirtilmiş olacaktır.

Idioms in Chagatai Kitab-ı Mebde-i Nur Masnavi

Chagatai vocabulary which is a common written language of the Turks of Central Asia is not yet fully brought out until the beginning of the 20th century. There is a need to bring out Chagatai works’ vocabulary in order to really take advantage of works written in Chagatai and for their evoluation. The idioms used in the Kitab-ı Mebde-i Nur Masnavi of Baba Rahim Mashrab (1640-1711), who we consider in the last period Chagatai Literature, will be determined in this article. First, the general information about the idioms will be given and then syntactic features and some conspicious characteristics of idioms used in the work will be specified in this article. The classification in the terms of the origin of the words used in idioms will be done. Idioms will be arreyed in the alphebetical order and the meanings of the idioms will be tried to determine in the attached to the article. Also, the frequency of the using of the idiom will be specified with arraying the numbers of couplets that used idioms.

___

  • Akkök, Elif Arıca (2007), “Deyimlerin Anlambilimsel ve Bilişsel Özelliklerine Göre Tahmin Edilebilirliği: Yabancı Dilde Bir Uygulama” Dil Dergisi 138, s: 18-33. Ankara.
  • Aksan, Doğan (1995), Her Yönüyle Dil, TDK Yayınları, Ankara.
  • Aksan, Doğan (2001), Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını, Bilgi Yayınevi, Ankara.
  • Abdullah, Hacı İsmetullah (Haz.) (1994), Babarahim MeşrebMebde-i Nûr, Özbekistan Respublikası Fenler Akademiyası Fen Neşriyatı. Taşkent/Özbekistan.
  • Elçin, Şükrü (1986), Halk Edebiyatına Giriş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.
  • Ergin, Muharrem (1985), Türk Dil Bilgisi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
  • Fidancı, Mahmut (1994), “ġah Meşreb Menakıb-namesi”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
  • Gedik, Sadi (2010), Baba Rahim Meşreb’in Kitab-ı Mebde-i Nur Mesnevisi (İnceleme-Metin-Gramer-Dizin), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara.
  • Gencan, Tahir Nejat (1983), Dilbilgisi, Kanaat Yayınları, İstanbul.
  • Johanson, Lars (2007), (Çev. Nurettin Demir) Türkçe Dil İlişkilerinde Yapısal Etkenler, TDK Yayınları, Ankara.
  • Korkmaz, Zeynep (2007), Türkiye Türkçesi Grameri ġekil Bilgisi, TDK Yayınları, Ankara.
  • Palmer, F. R. (Çev. Ramazan Ertürk) (2001), Semantik, Yeni Bir Anlambilim Projesi, Kitabiyat Yayınları, Ankara.
  • Sinan, Ahmet Turan (2008), “Deyim Kavramı Üzerine Notlar -1” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 18, Sayı:2 Sayfa: 91-98 Elazığ.
  • TAD1 Türk Atasözleri ve Deyimleri 1 (1992), Haz: Milli Kütüphane Genel Müdürlüğü, MEB Yayınları, Ankara.
  • Toklun, Selahattin (2001), “Meşreb (1640-1711)”, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 454, s. 110-115. EK KİTAB-I MEBDE-İ NUR’DA GEÇEN DEYİMLERİN SÖZLÜĞÜ A
  • Àb-ı dìde tök- : göz yaşı dökmek, ağlamak (35/21) Àb u reng bir- : (?) 8/20, 119/98. Àb-rūy tap- : yüz suyu bulmak, iyilik bulmak, iyilikle karşılaşmak 1/13, 133/11 Àb-rÿy tile- : yüz suyu dilemek, yardım istemek, 12/27 Àb-rū tök- : yüz suyu dökmek, çalışmak çabalamak 1/13, 179/6 èadem şehrige kir- : yokluk dünyasına girmek, doğmak, dünyaya gelmek, 234/11 ÀftÀb tutul- : güneş tutulmak, 3/17 Àh ur- : üzülmek, feryat etmek, 8/25, (25 defa) èahdıÆnı boz- : ahdini bozmak, sözünde durmamak, sözünden vaz geçmek, 226/10. Àh-ı serd ur- : feryat etmek, şiddetli üzülmek, 12/23 aşlı saşat: aklı yerinde olmayan, dengesiz, 141/41 aşlı yet’alma-: aklı yeterli olmamak, anlama gücü zayıf olmak, 27/37, 113/17 èÀlemàa şÿr sal- : karışıklık çıkarmak, fitne çıkarmak, düzen bozmak, 36/9 anadın peşìmÀn kil- : doğduğuna pişman olmak, hep şanssız olmak, 2/ arşke başı yetüş- : arşa başı ulaşmak, onurlanmak, çok değerli olmak, 209/2 atını tut- : adını tutmak, 29/1, 57/37, 57/38, 146/18, 146/19 ayaàıàa yışıl- : birinin ayağına yıkılmak, birine yalvarmak yakarmak, 25/2 èayn yerge tüş- : gözü yere düşmek, çok ağlamak 127/42. ÀzÀde tut- : önde tutmak (?) 205/40 . ÀzÀr bir- : incitmek, rahatsız etmek, 58/41, 91/23. ÀzÀrnı kör- : incinmek, rahatsız edilmek, 58/42. B baġrı Àb bol- : bağrı su olmak, çok çok üzülmek, 199/46. baàrı köy- : bağrı yanmak, iç sıkıntısı çekmek, 157/28. baàrını òÿn şıl- : bağrını kan eylemek, 63/16. bahÀsı ikki pul : çok kıymetsiz, değeri çok düşük, 190/8. baórge àavta ur- : denize derinlik vurmak, bir konuda çabalamak, bir alanda büyük gayret göstermek, bir konuda derinlik kazanmak, (?) 27/45. baòye-i ìmÀnge reng ü rìv sal-: imanın dikişine hile salmak, inancını bozmaya çalışmak, tereddüt oluşturmak, 178/84. bÀl u per bol- : kol kanat olmak, destek olmak, yol göstermek, 133/15. bÀl u perini tüzet- : kol ve kanadını düzeltmek, bir yere ulaşmak için kullanılan aracı düzeltmek, 238/7. bÀl u per ur- : kol kanat vurmak, çabalamak, gayret sarfetmek, 204/30. baş köterme- : başını götürmemek, uzaklaşmamak, bir şeyden vaz geçmemek, 195/6. başı çayna- : başı kaynamak, büyük sıkıntıya düşmek, 12/19, 144/2, 179/30. başı bilen kit- : yok olmak, başını kaybetmek, 175/2. başıdın aylan- : birinin çevresinde dolanmak, ayrılmamak, tabi olmak, 199/77, 119/49. başıge yit- : başına yetmek, başını kaybetmesi için yeterli olmak, yok olmak, 132/9, 146/3, 158/6. başıÆa tüş- : başına gelmek, rast gelmek, karşılaşmak, 2/3, 105/44, 141/99. başına belÀ kil- : felakete düşmek, başına bela gelmek, 206/23, 226/19. başına òÀk saç- : başına toprak saçmak, pişman olmak, pişmanlıklar yaşamak, feryat etmek, ayıplamak, 202/8, 89/17. başına tofraà saç- : başına toprak saçmak, kınamak, ayıplamak, 60/37, 69/24. başına kÿhlar tüş-: büyük dertlerle karşılaşmak, başına büyük belalar gelmek, 113/37, 237/ baş ur- : baş vurmak, necat istemek, secde etmek, 35/10, (8 defa). baş üstide sÀyebÀn bol- : başın üstünde gölge olmak, korumak, muhafaza etmek, kötülüklere karşı engel olmak, 155/9. başı arşke yet- : çok başarılı olmak, değer kazanmak, onurlanmak, 100/5. başı kit- : yok olmak, büyük felakete uğramak, 198/11. başını ur- : başını vurmak, kurtuluş istemek, secde etmek, 20/45, (6 defa). başını fÀrià kıl- : bir şeyden uzaklaşmak, terk etmek, 33/9. başını şalem yap- : başını kalem yapmak, (?) 199/10, 211/17. başını keraòt şıl- : başını sabit kılmak, 178/69. başını yi- : yok etmek, büyük belaya düşürmek, 185/15. başke tüş- : başa gelmek, karşılaşmak, 54/15, 59/24, 73/56, 99/6. bÀùın çeşmini aç- : gönül gözünü açmak, kalp gözünü açmak, sırları keşfetme kabiliyeti kazanmak, 199/3. behre tap- : nasip bulmak, payını almak, 215/1 behri açıl- : nasibi açılmak, iyi şeylerle karşılaşmak, 108/5. berhem ur- : karma karışık bırakmak, karıştırmak, bozmak, 6/8, (29 defa). berhem yi- : karışıklık yemek, bozulmak, keşmekeş olmak, 98/4. bì-cÀ oş at- : yersiz ok atmak, sonuç getirmeyecek, yersiz iş yapmak, 48/31. bil baġla- : bir şeye dayanmak, bir şeyden medet ummak, 226/31, 121/8, 122/3, 142/8. bilini iòlÀãdın kemer baàla- : işini samimiyetle yapmak, samimiyet ipine sarılmak, ihlas sahibi olmak, 198/40. biliÆni baġla- : önlem almak, tedbirli olmak, 222/2. bì-perde süòan şıl- : perdesiz söz söylemek, açık söylemek, açık konuşmak, 81/66. bir birini dÀmenige yapuş- : bir birinin eteğine yapışmak, birbirinden yardım istemek, 118/ (bir şeyden) bir şadem çışma- : bir şeyden az miktarda bile uzaklaşmamak, 205/16. bir nefesde yetti deryÀnı yut- : yedi deryayı yutmak, olağanüstü güçlere sahip olmak, 242/ bir yaşadın ikki bÀk baş köter-: bir yakadan iki korkunun baş göstermesi, çok korkmak, 240/ C cÀn baàışla- : can vermek, hayatta kalmasını sağlamak, 43/11, 205/38, 212/20. cÀn şulaàıdın işit- : can kulağından işitmek, dikkatli bir şekilde dinlemek, 24/11, 129/6. cÀn şulaàı birle işit- : can kulağı ile işitmek, dikkatli dinlemek, 51/15. cÀn şulaàı birle aÆla- : çok iyi anlamak, iyi anlamak, 216/10, 114/18. cÀnı çış- : canı çıkmak, ölmek, 36/20. cÀnı titre- : canı titremek, çok korkmak, tedirgin olmak, 184/40. cÀnıdın keç- : kendini feda etmek, canından geçmek, 35/45, 243/13. cÀnıdın sìr: canına doymuş, her şeyden vaz geçmiş, 184/2. cÀnını bir- : canını vermek, bir şeye canını feda etmek, 73/31. canını teng şıl- : canını sıkmak, üzmek, 216/7. cÀnı kit- : canı gitmek, ölmek, yok olmak, 78/12, 141/165. ciger-bend : evlat, çok sevilen şey, 97/46, (18 defa). cismini şalem şıl- : cismini kalem kılmak, (?) 192/5. cihÀnnı toyını kör- : dünyanın güzelliklerini görmek, mutlu olmak, 152/8. cūş ur- : coşmak, heyecana gelmek, 1/29, 1/36, (27 defa). cüdÀ tüş- : bir şeyden ayrı düşmek, ayrı kalmak, 17/9. Ç çÀk-ı girìbÀn bol- : yakasını yırtmak, feryat etmek, yardım istemek, pişman olmak, 128/ çarò ur- : geri dönmek, 5/37, 31/5, (13 defa). çeng sal- : pençe atmak, ele geçirmek için el atmak, 49/28, 97/65, (18 defa). (birinin) çenàÀlige tüş- : tuzağına düşmek 36/18, 178/89. çeşm baàla- : gözü bağlanmak, görememek, 15/30. çeşm-i aóvel: şaşı gören, doğru göremeyen, yanlış yolda olan, 16/9. çeşm-i dilni aç- : gönül gözünü açmak, iç dünyasıyla görebilmek, 19/2, 120/19, 150/23. çeşmini tik- : gözünü dikmek, dikkatle bakmak, 141/126. çeşm-ter bol- : gözü yaşlı olmak, çabuk ağlamak, 199/74, 99/74. D dÀmÀnını tut- : eteğine yapışmak, yardım istemek, bağlanmak, 199/69, (5 defa). dÀmge tüş- : tuzağa düşmek, 90/10. dÀmen-i devletni tut- : mutluluğun eteğinden tutmak, insanı yücelten şeye bağlanmak, 237/ dÀmenin ber ur- : (?) 226/47. dÀmenini maİbÿù uşla- : eteğini sıkı tutmak, birine sıkı sıkıya bağlanmak, 237/86. dÀmenini şoyma- : eteğini bırakmamak, bir şeye sıkı sıkıya yapışmak, bağlanmak, 85/ dÀmenige Àteş tüş- : eteğine ateş düşmek, büyük bir tehlike ile karşı karşıya gelmek, 119/ dÀmenige dest ur- : eteğine el vurmak, 167/8. dÀmenni yıà- : eteği yığmak, eteğini toplamak, gitmek, uzaklaşmak, 186/67. dÀne’i òuşk cÀyıge sep-: tohumu kuru yere serpmek, sonuç alınmayacak bir işe girişmek, bir şey elde edilmeyecek işe yatırım yapmak, 106/9. dÀne-i iòlÀãnı ik- : ihlas tohumu ekmek, 148/3. (bir şeyden) dÀstÀn aç-: anlatmak, hikayeleştirmek, 40/26, (beş defa). (bir şeyden) defter aç- : anlatmak, hikayeleştirmek, 1/32, 5/14, (8 defa). defteridin saòt tig- : anlatılan şeyden rahatsız olmak, 178/69. defterni biti- : defteri yazmak, anlatmak, 27/55. defter-i ışşdın gepür- : aşk defterinden bahsetmek, aşkı anlatmak, 35/54. dehÀnnı baàla-: ağzı bağlamak, konuşmamak, diline sahip olmak, 17/11. dem al- : dinlenmek, istirahat etmek, 58/9. dem urma- : söz etmemek, anlatmamak, 57/57, 211/17, (17 defa). derd kör- : dert görmek, dert yaşamak, sıkıntılarla karşılaşmak, 8/20, 8/29, 22/11, 89/67. derd-i seri bol- : baş derdi olmak, en öncelikli dert olmak, 11/29, 113/31. derdni aç-: derdini anlatmak, 8/20. deryÀ-dil bol- : derya gönüllü olmak, gönlü zengin olmak, 190/40. dest bir- : el vermek, yardım etmek, 54/5, 97/22, 118/19, 158/10, 236/89. dest ur- : el vurmak, dokunmak, 3/25, 8/70, (14 defa). dest ü pÀ kuru- : eli ayağı kurumak, ölümü yaklaşmak, 229/3. dest ü pÀ yetür- : el ayak yetiştirmek, yardımına yetişmek, 243/6. destidin kit- : elinden gitmek, kaybetmek, 150/2. destiÆe kir- : eline geçmek, sahip olmak, yönetimi altına girmek, 236/32. destiÆni kūtah eyle- : elini kısa etmek, gücü azalmak, 91/7. destiÆni taşla- : (?) elini çırpmak, elini sallamak, 159/6. dest-i kÿteh bol- : eli kısa olmak, bir şeye zayıf davranmak, 159/1. destini al- : elini almak, elini tutmak, 148/10. destini uzat- : bir kimseye iyilik amacıyla yaklaşmak, elini uzatmak, 199/45. dest tap- : el bulmak, destek bulmak, 24/4, 53/28, 54/9, 54/14, 97/3. dest tigür- : el değdirmek, dokunmak, 186/97. dest tut- : el tutmak (?), 42/37, 111/16, 160/2, 198/57, 200/14. dest ü pÀy ur- : el ve ayak vurmak, çabalamak, mücadele etmek, 42/30, (14 defa). dest-vasièlik: el genişliği, bolluk, zenginlik 44/19. dest yetiş- : el ulaştırmak, kavuşmak, 21/9. dıraht-ı bì-åemer bolma- : meyvesiz ağaç olmamak, faydalı olmak, faydalı işler yapmak, 143/ dıraòt åemerge yatar bol- : ağacın meyve vermeye başlar olması, bir şeyden netice almaya başlamak, ürün elde etmeye başlamak, 6/14. dìde aç- : göz açmak, (?) 15/28, 25/14, 39/8, 47/6, 215/35. dìde òÿn-Àlÿde: gözü kanlı, çok ağlamış, çok dertli, 16/15. dìde tig- : göz dikmek, zarar vermek üzere kastetmek, 54/11. dìde tik- : göz dikmek, dikkatle bakmak, 215/25. dìdeni nemnÀk şıl- : gözü yaşlı kılmak, ağlamak, 221/8. dìdeni rÿşen şıl- : gözü aydın kılmak, sevindirmek, güzel haber vermek, 237/70. dìdesin aldıda: birinin gözünde bir şeyin kıymeti, 117/25. dìdesidin òÿn tök- : gözünden kan dökmek, çok ağlamak, 119/28, 127/44. dìdesi ter bol- : gözü yaşlı olmak, ağlamak, 160/8. dil aç- : gönlünü açmak, bir şeyi sevebilmek için gönlünde yer vermek, 57/92, 83/8. (bir şeye) dil baàla- : gönül bağlamak, çok sevmek, 149/5. dil ber- : gönül vermek, âşık olmak, bağlanmak, 36/5, 238/7. dildin çışar-: bir sözü gönülden söylemek, 69/41. dil dü-nìm bol- : gönlü iki parça olmak, çok korkmak, derinden etkilenmek, 156/61. dil tapşur- : bir şeye ya da kimseye gönlünü teslim etmek, sevmek, âşık olmak, 35/2. dilge cÀ şıl- : gönülde yer etmek, 63/29. dilge cÀ bol- : gönülde yer bulmak, bir şeyin sevgisinin gönülde oluşmaya başlaması, 178/ dilige derd tüş- : gönlüne dert düşmek, kaygılanmak, 234/27, 237/52. dilge àam tüş- : gönüle gam düşmek, kederlenmek, üzülmek, 89/42. dilge şek keltür- : gönüle şüphe getirmek, şüphe etmek, şüpheye düşmek, 36/1, 223/2. dilge naşş şıl- : gönülde iyice yer etmek, hatırına almak, 126/28. dilge tökül- : gönüle dökülmek, gönüle gelmek, 52/29. dilge ur- : gönle vurmak, gönülde ortaya çıkmak, 207/68, 211/9, 165/16. dilġa yetüş- : gönüle yetişmek, gönüle ulaşmak, 224/5. dili sefìd bol- : gönlü ağarmak, gönlü tertemiz olmak, gönlü parlamak, 178/15. dili titre- : gönlü titremek, ürpermek, 7/6, 106/67, 141/119. dilni boz- : gönlü bozmak, gönülde çirkin duygular oluşturmak, 179/8, 197/37. dilini pÀkize şıl- : gönlünü temiz kılmak, çirkin duyguları uzaklaştırmak, 107/8. dilini süst şıl- : gönlünü tembel kılmak, bir işi yapma konusunda isteksiz olmak, 98/10. dilini şÀd it-: gönlünü mutlu etmek, sevindirmek, 178/70. dili uyàan- : gönlü uyanmak, gerçekleri görmeye başlamak, 190/27. dilini uyġat- : gönlünü uyandırmak, gerçekleri görmesini sağlamak, 219/2. dilini üz- : bir şeyden gönlünü ayırmak, gönlünü koparmak, 208/2, 235/15. dilni arıt- : gönlü temizlemek, gönlü kötü duygulardan arıtmak, 40/19. dilni ġaflet bas- : gönlü gaflet basmak, gönlün gerçekleri göremez olması, 221/18. dilni àubÀr şıl- : gönlü kirletmek, gönüldeki güzel duyguları kaybetmek, 10/13. dil ü dìde rūşeni: gönlü ve gözü parlatan, insana mutluluk veren, 226/61. dìni kit-: dini gitmek, dinsiz kalmak, dinden çıkmak, 178/19. dost tut- : dost edinmek, 215/32, 106/81, 182/1. dükÀn aç- : bir şeyle meşgul olmak, bir usul üzere hareket etmek, 23/52, 23/54. (bir şeyin) dükÀnın şur- : bir şeyle meşgul olmak, bir şey üzere hareket etmek, 193/49, 197/ dünyage kil- : dünyaya gelmek, doğmak, 168/1. dü reng bol-: iki renk olmak, iki yüzlü olmak, 31/15. dürni saç- : bir sırrı açığa vurmak, 199/21. E elem tart- : elem çekmek, sıkıntı içinde olmak, 202/4. engüşt-nümÀ bol- : parmakla gösterilmek, meşhur olmak, insanlar tarafından dikkat çekmek, 146/16. esb-i dilni daàla- : gönül atını yaralamak, 35/28. eåer şıl- : eser kılmak, iz bırakmak, etkilemek, 44/34, 140/11, (6 defa). eåer şal- : belirti kalmak, iz kalmak, 62/9. G àam ye- : dert edinmek, üzüntü çekmek, 36/22, 57/67, (7 defa). ġam-òÀr bol- : gam yemek, üzüntü çekmek, kederlenmek, 99/77. àayrnı dildin çışar- : her türlü yabancı unsuru gönülden çıkarmak, tasavvufta Allah’tan başka her şeyi gönülden çıkarmak, 58/66. gerden bir- : boyun vermek, boyun eğmek, emri altına girmek, tabi olmak, 106/52. gerden ig- : boyun eğmek, uymak, tabi olmak, 121/4. gerden ur- : boyun vurmak (?) 11/39, 50/3. gerdenige şal- : boynuna kalmak, üzerinde kalmak, sorumluluk almak, 226/125. gerdeni òam (şıl-) : boynunu eğmek, acizliğini kabul etmek, tabi olmak, 37/15, (7 defa). gerdenini sın- : boynunu kırmak, boynunu eğmek, acizliğini kabul etmek, 106/37. gevherni aç- : gevheri açmak, sır olan kıymetli bir bilgiyi söylemek, bir sırrı açığa vurmak, 7/5. girìbÀn çÀk (şıl-) : yakasını yırtmak, perişan olmak, çok üzülmek, 16/14, (3 defa). gÿş-ı dil birle işit-: gönül kulağı ile işitmek, isteyerek dinlemek, 114/20. gÿş-mÀl bir- : uyarmak, azarlamak, kulağını çekmek, 50/17, 110/34, (5 defa). gÿş-mÀl tap- : uyarılmak, azarlanmak, kulağı çekilmek, 150/17. gÿş-mÀl tig- : uyarı değmek, uyarılmak, azarlanmak, 180/25. H òÀk-i pÀyın közge sürt- : ayağının tozunu gözüne sürtmek, birine her şeyiyle hizmet etmek ve bağlanmak, 119/46. Óaş’nı sat- : Hakk’ı satmak, dünya menfaati için Allah’ın emirlerine aykırı hareket etmek, 97/10. òÀlì cÀm iç- : boş bardak içmek, taklit etmek, yapıyor gibi görünmek, 98/5. òalşnı mÀlın yıà- : halkın malını toplamak, hırsızlık yapmak, ticarette sahtekarlık yapmak, 83/3. òÀne-i dilni süpür- : gönül evini süpürmek, nefsani duygulardan uzaklaşmak, 25/4. òÀnmÀnıdın keç- : evinden geçmek, evini terk etmek, 35/45, 243/13. òÀùırdın çış- : hatırından çıkmak, unutmak, değer vermemek, 18/27, 18/34, 184/21. òÀtırıge kil- : hatırına gelemek, hatırlamak, 8/4, 48/60, 179/28, 190/46, 191/10, 240/22. òÀtırıge yüz girih sal- : içine yüz düğüm salmak, kafasını karıştırmak, üzüntüye sevk etmek, 149/15. helÀl loşma yetkür- : helel kazanç kazanmak, 125/4. himmetdin kemer bağla- : himmetten kemer bağlamak, Allah’ın yardımına dayanmak, 5/15, 23/7. òoş kil- : hoş gelmek, mutlu etmek, 14/24, 81/14, 81/116. òÿn-Àbe tök-: kanlı göz yaşı dökmek, çok ağlamak, 129/1. òÿn-Àbe yut- : kan yutmak (?) 136/4, 141/83, 184/25. òÿn-ı óasÿdın ye- : hasetçi kanını yemek (?) 141/135. òÿnını tök- : kanını dökmek, yaralamak veya öldürmek, 114/15. òÿn yut- : kan yutmak (?) 193/51. hÿş kit- : aklı gitmek, şuuru kaybolmak, 65/33. hÿşıge kil- : hatırına gelmek, hatırlamak, 81/34. hüner ur- : hüner vurmak, beceri göstermek, 112/4. İ èibret al- : ibret almak, kötü bir olaydan ders çıkarmak, 8/43, 30/17, (14 defa). igri yoldın şayt- : eğri yoldan dönmek, kötü davranışlarını bırakmak, 178/34. ikki dünyÀnı kilidini tap- : iki dünyanın kildini bulmak, her iki dünyanın sırrını çözüp mutlu olmanın yolunu bulmak, 119/73. ikki işni başını tut- : iki işi birden yapmaya çalışmak, 178/46, 178/47. ikki közidin şan tök- : iki gözünden kan dökmek, çok ağlamak, 76/5. ìmÀnı köy- : imanı yanmak, imansız duruma düşmek, 103/8, 106/10. ìmÀnını sat- : imanını satmak, dünya için imanından vaz geçmek, 48/31. ìmÀn kiltür- : iman getirmek, inanmak, 225/28, 225/44. işikini baàla- : eşiğini bağlamak, kapısını kapatmak, girişe engel olmak, 66/51. K şaddiÆni òam şıl- : boyunu bükmek, gururdan uzak olup acziyetini kabul etmek, 194/2. şadem şoy- : ayak koymak, bir şeye başlamak, bir yere girmek, 2/1, 2/7, (28 defa). şademni ilgeri şoy- : ayağını ileri koymak, bir şeyde ileri gitmek için dayima mücadele etmek, 37/3, 107/4, 119/100, 167/1, 178/3. (bir şeyin) şadrin bil- : bir şeyin kadrini, kıymetini, değerini bilmek ve ona göre davranmak, 111/13. şahrı kil- : kahrı gelmek (?), 27/36. şalbi pÀre bol- : kalbi parçalanmak, kalbi kırılmak, incinmek, üzülmek, 76/4. şalem ur- : kalem vurmak (?), 81/81. şÀmetini nÿn eyle- : boyunu nun etmek (?), 124/50. şan yıġla- : bir sıkıntıdan dolayı çok ızdırap çekmek, çok ağlamak, 8/25, (16 defa). şan yut- : kan yutmak (?), 141/67, 193/79. şarÀrı şalma- : kararı kalmamak, gücü kalmamak, karar verememek, 199/53. kÀrvÀn kitti: fırsat kaçtı, 170/7, 227/11. kÀse-i òÿn yut- : kan çanağı yutmak (?), 27/34. şaygudın şaddı kemÀn bol- : kaygıdan boyu bükülmek, çok çile çekmek, dertten iki büklüm olmak, 119/8. şaİÀdın şaç- : kazadan kaçmak, takdire boyun eğmemek, 218/19. (birini) kem kör- : birini küçük görmek, hafife almak, 145/9. (bu yolda) kemer baġla- : kararlı olmak, 206/17. keyfiyet al- : keyfiyet almak, bilgi edinmek, doğruları öğrenmek (?), 63/20. kirÀàa iş buyur- : kendi yapması gereken işi başkasına havale etmek, 237/34. kiştdin dest köter- : ekinden eli uzaklaştırmak, çabalamamak, gayreti bırakmak, 45/12. şol bir- : el vermek, müritliğe kabul etmek, 186/90. şolı baàlan- : eli bağlanmak, hareket kabiliyeti elinden alınmak, 89/61. şoluÆnı saòla- : elini saklamak, eline sahip olmak, eli ile zarar vermemek, 129/4. şoluÆnı kÿtÀh eyle- : elini kısa eylemek, bir işle ilgilenmeyi azaltmak, 139/4. şol köter- : el kaldırmak, dua etmek, 37/15, 72/5, 112/14. (-dın) şol köter-: bir şeyden eli uzaklaştırmak, bir şeyden uzaklaşmak, 221/13, (4 defa). şol yu- : bir şeyden el yumak, sahip olunan bir şeyden vaz geçmek bırakmak, bir şeyle ilgisini kesmek, 1/68, 1/68, (14 defa). şolda nÀmı kÿzede Àbı bolma- : elde namı kasede suyu olmamak, hiçbir şeye sahip olamamak, 45/6. şolge kir- : ele girmek, bir şeye sahip olmak, 14/9, 27/14, (9 defa). şolge al- : ele almak, yönetimi altına alamak, 223/3, 142/5. şolge kil- : ele gelmek, birinin idaresi altına girmek, 97/51. şolge tut- : ele tutmak, elde tutmak, sahip olmaya devam etmek, 112/10. (birinin) şolıge bir- : birinin idaresine vermek, 39/71, 69/55. (birinin) şolıge tüş- : birinin eline düşmek, birinin insafına kalmak, 124/5, 49/4. şolını tut- : elini tutmak, yardım etmek, 10/8, 203/5, 193/55, 226/114. şolını sal- : elini salmak, elini bırakmak, dayanaktan vaz geçmek, 10/10, 54/25, 180/10. şolını öp- : elini öpmek, saygısını göstermek, 119/56. şolunı üz- : elini bırakmak, desteğini kesmek, 203/6, 221/7, 243/33. şolıge rahtı (bolma-): elinde azığı olmamak, hazırlığı olmamak, 199/62. şoluÆdın kil- : elinden gelmek, bir işi becerebilmek, 13/14, 142/1, (7 defa). şoldın al- : elden almak, birini bir şeyden mahrum etmek, 220/8, 184/54, (4 defa). şoldın kit- : elden gitmek, sahip olduğu şeyi kaybetmek, 27/34, 39/45, (17 defa). şoldın üz- : elden koparmak, yoksun bırakmak, 243/28. şolnı ur- : eli vurmak, el sürmek, dokunmak, 220/37, 172/25. şolnı tart- : eli çekmek, el sürmemek, dokunmamak, 156/40. qoluÆdın birme- : elinden vermemek, bırakmamak, 10/6, 44/26, (6 defa). şol uzat- : el uzatmak, yardım etmek, destek olmak, 50/36, 53/25, 203/3. köÆül üz- : bir şeyden sevgisini kesmek, uzaklaşmak, gönlünü koparmak, 226/10. köÆlin aġrıt- : birini kırmak, üzmek, 199/49, 58/43. (birinin) köÆlini al- : teselli etmek, sıkıntısını gidermek, ilgilenmek, 105/27, 142/8. köÆlini tap- : gönlünü bulmak, teselli etmek, gönlünü almak (?), 76/19, 77/13. köÆlige naşş şıl- : gönlüne nakş etmek, içine işlemek, 216/17. köÆlige cÀ bir- : gönlünde yer vermek, sevgisini taşımak, 178/24. köÆlige àayret tüş- : gönlüne gayret düşmek, şevke gelmek, 193/5. (bir duyguyu) köÆlige sal- : gönlüne salmak, içine ilham etmek, 90/42, 113/3, 156/35. köÆlige ziyÀ ber- : gönlüne ziya vermek, içini aydınlatmak, 176/1. köÆüldin köter- : bir duyguyu gönülden uzaklaştırmak, gidermek, 18/16, 65/32. köÆüldin dÿr bol- : gönülden uzak olmak, 47/5. köz açıp yaşın bil- : bir şeyi çok yakın bilmek, 89/18. köz tik-: göz dikmek, bir şeyi elde etmek istemek, 17/12, 28/18, 40/13, 215/7. köz tut- : göz tutmak, kendisini olduğundan farklı göstermek, 30/11. közdin sal- : gözden uzaklaştırmak, 162/18. köz yumul- : ölmek, 12/13, 112/54. közüÆni nÿrı kit- : gözünün nuru gitmek, yaşlanmak, 13/3, (7 defa). közüÆni aşı bol- : gözünün akı olmak, çok yakın olmak, 142/1. közüÆ aç- : gözünü açmak, uyanmak, dikkatini toplamak, 69/51, 89/48. közi tüş- : gözü bir şeye düşmek, bakmak, 115/5, 135/3, 184/8. köziÆ çıksın! : Gözün çıksın! Yazıklar olsun! 141/98. közidin òÿn tök- : gözünden kan dökmek, çok ağlamak, çok üzülmek, 155/33. şucaà aç- : kucak açmak, yakınlık göstermek, misafir etmek, ilgilenmek, 36/17. kūçe-i teslìmni tut- : teslim köşesini tutmak, tevekkül etmek, 206/23. şulaş sal- : kulak salmak, kulak vermek, dinlemek, 1/5, 121/2, 128/2, 141/27, 199/31. şulaşàa al- : kulağa almak, söyleneni dikkate almak, 185/31. kÿtÀh aşl: aklı kısa, anlayışı kıt, 231/3. kūteh-naźar: kıt görüşlü, anlaşı kısa, 6/15, 20/2, 37/13. L lÀf ur- : laf vurmak, söylemek, anlatmak, 8/40, 58/26, (16 defa). M maèrifet şapısı açıl- : marifet kapısı açılmak, bilgi yollarını keşfetmek, manevi bilgileri öğrenmeye başlamak, 81/34. maşÀm tut- : makam tutmak, yer edinmek, 211/14. mÀl óabs it- : mal biriktirmek, zengin olmaya çalışmak, 236/79. maãlaóat körset-: maslahat göstermek, barışmak, yakınlaşmak, 12/5, 39/2. mÀtem tut- : yas tutmak, çok üzülmek, 27/34, 141/83. mÀ vü menì şıl- : kibirlenmek, enaniyet göstermek, ben ben demek, 126/43. menzil bir- : yer vermek, yöneltmek, yönlendirmek, 117/30. menzil tut- : menzil tutmak, yer edinmek, mekan tutmak, 13/10, 193/51. menzildin çış- : menzilden çıkmak, yoldan çıkmak, doğruluktan uzaklaşmak, 125/29. merdni ser-riştesini boz- : (?), 178/3. mukaddem tut- : önde tutmak, bir şeye daha fazla önem vermek, 17/10. mÿm şıl- : mum kılmak (?), 47/16. (bir şeyi) mum it- : mum etmek, eritmek, yıkmak, 214/21. muãìbet tonıdın dÀmÀn izle- : musibet elbisesinden etek istemek, kendisi bela olan bir şeyden yardım istemek, 25/8. mühr şıl- : mühürlemek, onaylamak, 58/12. mülk-i dilni aç- : gönül mülkünü açmak, iç dünyasını ortaya koymak, 132/8. mülk-i dilni boz- : gönül mülkünü bozmak, huzurunu kaçırmak, iç sıkıntısı yapmak, 141/ mülk-i naòvetke alev sal- : gurur ülkesini aleve vermek, gururu ortadan kaldırmak, 135/ müşkili açıl- : sıkıntısı giderilmek, problemi çözülmek, 82/25. N nÀmını tut- : adını tutmak (?) 16/5, 16/7. nÀr-ı ışşıàa tutaş- : aşk ateşine tutuşmak, âaşık olmak, 35/57. naôarnı dilge şoy- : bakışını gönle çevirmek, gönlüne dikkat etmek, 21/14. naôarı tüş- : nazar etmek, bakmak, 46/11. naôar tap- : nazar bulmak, nazar değmek (?) 60/23. nazarnı ilgeri qoy- : nazarı ileri koymak, ileri görüşlü olmak, geleceğe bakmak, 10/2. nefes tutul- : nefesi tutulmak, yaşlanmak, zor nefes almak, 46/14. neseb bÀzÀrını àarşı (bol-) : asabiyet yapmak, kavmiyetçilik yapmak, 119/2. nìm-nigÀ şıl- : yarım bakmak, bakıverip geçmek, 97/7. Ö öz ayaàına tìşe ur- : kendi ayağına balta vurmak, farkında olmadan kendi kendine kötülük yapmak, 141/89. öziÆdin kiç- : kendinden geçmek, kendini feda etmek, 142/9. özini taşla- : kendi kendini atmak, 28/10. özini ur- : kendi kendine vurmak, çok üzülmek, 225/10, 225/26. P pÀ tut- : ayak tutmak (?) 212/50. pÀy şoy- : ayak koymak, bir işe dahil olmak, bir iş için hareket etmek, 47/13, 182/5. pÀyıge baş şoy- : ayağına baş koymak, yalvarmak, yakarmak, 92/24. pÀyıge dÀm tüş- : ayağına tuzak düşmek, ansızın bir belaya çatmak, 217/15. pÀyı baġlan- : ayağı bağlanmak, bir engel sebebiyle hareket edememek, 217/15. pÀyıge yışıl- : ayağına yıkılmak, yalvarmak, yakarmak, 119/18. perde bol- : perde olmak, görünmesine engel olmak, 88/20. perdesini yırt- : perdesini yırtmak, gizli olanı ortaya çıkarmak, 214/20, (7 defa). perde tut- : perde tutmak, gerçeğin görünmesine engel olmak, 117/25. R rÀóat kör- : rahat etmek, sıkıntı çekmemek, 17/12. rÀh tut- : yol tutmak, yönelmek, 199/52. rÀh-ı èÀcizlikni tut- : acizlik yolunu tutmak, tasavvufta müridin kendisini Allah’ın varlığında yok kabul etmesi, 110/42, 111/27, 120/25. rÀhını baàla- : yolunu bağlamak, ilerlemesine engel olmak, 119/31. rÀh-ı vefÀ tut- : vefa yolunu tutmak, vefalı olmak, 1/92. regi titre- : damarı titremek, çok korkmak, 103/5. reng-ü rÿyı uç- : yüzünün rengi uçmak, beti benzi atmak, çok heyecanlanmak, çok korkmak, hastalanmak, 178/51. rÿ bir- : yüzünü göstermek, ortaya çıkmak, tezahür etmek, 35/63, 47/9, (14 defa). rÿ-gerdÀn bol- : yüz çevirmek, dönmek, bir anlayıştan dönmek, 127/25, 138/4, 141/128. rìşe-i iòlÀã tut- : ihlas püskülü tutmak, ihlaslı olmak, 24/9. S sÀbit-şadem (bol-): ayağı sabit olmak, kararlı olmak, 18/12, 27/49, (19 defa). saşal akarıp tiş tüş- : sakalı ağarıp dişi düşmek, yaşlanmak, 33/10, 227/8. sarı şadem şoy- : -e doğru ayak koymak, yönelmek, 110/33. sÀyebÀn izle- : gölge istemek, korunak istemek, koruyucu istemek, 91/35. sÀye-i merdìge yışıl- : bir kişinin gölgesine yıkılmak, birinin koruması altına girmek, 115/ sÀyebÀn tile- : gölge istemek, korunak istemek, koruyucu istemek 141/53. sÀyesi tüş- : gölgesi düşmek, belirmek (?) 41/31, 132/5, 197/29. seferni pìş tut- : seferi ileride tutmak, tasavvufta tasavvuf ehlinin seyr-i süluku her şeyden önde tutması, 8/51. seferni ilgeri tut-: seferi ileride tutmak, tasavvufta tasavvuf ehlinin seyr-i süluku her şeyden önde tutması, 204/46. ser aç- : baş göstermek, ortaya çıkmak, 36/11. ser ur- : baş göstermek, ortaya çıkmak, görünmek, 1/46, 1/62, (10 defa). ser-ber ur- : baş göstermek, ortaya çıkmak, görünmek 1/80, 9/3, (12 defa). ser-gerdÀn şıl- : başını döndürmek, kendinden geçirmek, âşık etmek, 157/5. serini şoy- : başını koymak, bir amaç uğruna kendini feda etmek, 45/50. seride sÀyebÀn bol- : başında gölge olmak, her an için koruma altına almak, 157/50. ser-riştedin cüdÀ bol- : ipin ucundan ayrı olmak, rehberden uzak olmak, 126/10. sìnelerni òÀlì şıl- (it-) : gönlünü boşaltmak, gönlünde bir şey bırakmamak, 8/77, 10/8. sìnesige seng ur- : bağrına taş vurmak, büyük pişmanlık duymak, ah vah etmek, 227/45. sìnesi kebÀb bol- : içi yanmak, feryat etmek, 241/5. sìnesini çÀk şıl- : göğsünü parçalamak, feryad u figan etmek, 60/28, 79/7, 127/15. sofradın çörek aç- : sofradan çörek açmak (?) 165/5. söz ur- : söz vurmak, söz etmek, anlatmak, 62/19. suvge tüş- : suya düşmek, boşa gitmek, 30/2. süóan aç- : söz açmak, anlatmaya başlamak, 111/17. Ş şevketni aç-: büyüklüğünü göstermek, azametini hissettirmek, 29/11. T ùÀèatın sat- : ibadetini satmak, dünya menfaati için ibadetini kullanmak, 206/71. ùabl şaş- : davul çalmak, eğlenmek, 103/29. tÀc u taòt taşla- : tacı ve tahtı terk etmek, dünya makamını bırakmak, 226/102. taósìn qal- : hayret etmek, garip karşılamak (?) 1/ 58. ùay ur- : atlayıp geçmek, sıçramak, üzerinden geçmek, 5/4, 104/22, (11 defa). tekebbür üyini boz- : büyüklük evini bozmak, gururu yok etmek, 159/4. telbìsni yi- : oyun yemek, aldatılmak, oyuna gelmek, 178/78. tenidin cÀn çık- : teninden canı çıkmak, ölmek, 8/75, 105/37, 240/4. terÀzÿnı şur- : teraziyi kurmak, ölçmek, tartmak, hesaplaşmak, 62/26. tevsen-i himmetke min- : himmet atına binmek, himmete layık olmak, himmeti kazanmak, 25/13. ùınÀb-ı bendeligin boynuÆa sal- : kulluk ipini boynuna salmak, kulluğa layık bir şekilde yaşamak, 116/2. tilni saòla- : diline sahip olmak, yanlış söz etmemek, diliyle kimseyi üzmemek, 129/4. tügün sal- : düğüm salmak, kusur yapmak, zarar vermek, 39/60. tüş kör- : düş görmek, rüya görmek, 31/20, 45/21, 170/17. Ü ümìd üz-: ümit kesmek, ümitsiz olmak, 29/15, 184/51, 197/34. V vÀpes tüş- : geride kalmak, 33/3. vefÀnı yolını tut- : vefa yolunu tutmak, vefalı olmak, 6/17. vücÿdını sındır- : vücudunu kırmak (?) 128/9. Y yakÀ çÀk (şıl-): yakasını yırtmak, feryat etmek, üzülmek, 16/15, 221/8, (7 defa). yÀdıdın çış- : hatırından çıkmak, unutmak, 105/18, 178/13. yÀdıge kil- : hatırına gelmek, hatırlamak, 218/33, 193/39, 240/6, 240/38. yÀdıàa tüş- : aklına düşmek, hatırlamak, 242/5. yÀdıÆa al-: hatırına almak, gönlüne yerleştirmek, 218/33. yaşa çÀk eyle- : yakasını yırtmak, feryat etmek, üzülmek, 105/7, 146/4, 162/5. yaşasını tut- : yakasını tutmak, yakalamak, yetişmek, 33/10. yaşasını yırt-: yakasını yırtmak, feryat etmek, 33/14, 45/31, 73/28. yÀr-ı gÀr bol- : çok yakın arkadaş olmak, dost olmak, 114/25, 118/24, 149/24. yışılàanda kolını al- : yıkılanın elinden tutmak, zora düşene yardım etmek, 236/77. yolda şal- : yolda kalmak, hedefine ulaşamamak, 47/10, 72/3, (8 defa). yolda şoy- : yolda bırakmak, hedefine ulaştırmamak, 49/32, 205/36. yoldın az- : yoldan çıkmak, sapıtmak, 47/15. yoldın çış- : yoldan çıkmak, sapıtmak, 71/11, 106/44, 141/41, 179/36. yoldın şal- : yoldan kalmak, yola devam edememek, 166/22. yoldın şayt- : yoldan dönmek, bir anlayıştan ya da işten vazgeçmek, 237/53. yoldın şoy- : yoldan koymak, bir işten ya da anlayıştan alıkoymak, 30/13, 187/6. yolàa sal-: yola salmak, anlayışını düzeltmek, belli bir anlayış üzere yönlendirmek, 8/31, 39/71, 148/10, 179/36, 179/39, 199/71, 227/20. yolge şal- : yola kalmak, devam edememek, 237/51. yolge kir- : yola girmek, belli bir anlayışa uygun davranmak, 35/52, (13 defa). yolge tüş- : yola düşmek, yola çıkmak, belli bir anlayışa yönelmek, 220/19, (5 defa). yol adaş- : yoldan çıkmak, sapıtmak, azıtmak, şaşkınlık üzere kalmak, 1/27, (11 defa). yol az- : yoldan çıkmak, sapıtmak, azıtmak, şaşkınlık üzere kalmak, 13/11. yol açuş: yol açık, engelsiz, 35/53. yol tap- : yol bulmak, çare bulmak, 35/66, 79/18, 81/27, 125/36. yol tart- : yol çekmek, yol sürmek, yönelmek (?) 19/4. yolnı aç- : yolunu açmak, önünü açmak, ilerlemesini sağlamak, 24/8, 90/9, (7 defa). yolını baàla- : yolunu bağlamak, engel olmak, 10/7, 17/7, (7 defa). yolını tut- : yolunu tutmak, ilerlemesine engel olmak, 169/4. yolnı ur- : yolu vurmak (?) 151/3, 176/3. yoluÆa baş ur- : yoluna baş vurmak, bir şeye yönelmek (?) 1/54. yurtnı tut- : yurdu tutmak, ülkeye hakim olmak (?) 92/17. yüküÆni yükle- : yol hazırlığı yapmak, 33/1. yürekke taş ur- : yüreğe taş vurmak, üzüntüsünü içine atmak, 199/36. yüregini daàla- : yüreğini dağlamak, derin üzüntüye kapılmak, 67/9. yürek şan eyle- : yürek kan eylemek, güçsüz düşürmek, sıkılmasına sebep olmak, 62/ yüz ögür- : yüz çevirmek, birinden ya da bir şeyden uzaklaşmak, ilgiyi kesmek 11/17. Z żamìriÆ rÀzını açma- : içindeki sırrı söylememek, sırrı gizli tutmak, 188/2. zebÀn aç- : dil açmak, konuşmak, anlatmaya başlamak, 241/11. zebÀnı beste (bol-) : dili bağlanmak, konuşamamak, 199/54. zebÀn-ı fitneler aç- : diliyle fitne yaymak, konuşarak fitne çıkarmak, 20/2. zebÀn-ı kūteh: dili kısa, dikkatli konuşan, az konuşan, 199/56, zehrdin óalvÀ pişür- : zehirden helva pişirmek, kötü bir şeyden güzel bir şey üretmek, 225/ zehrni üstige engübìn şoy- : zehrin üstüne bal koymak