Söz, Yazı ve Bellek: Ünal Nalbantoğlu’nun Yapıtı

Hasan Ünal Nalbantoğlu, sadece öğrettikleriyle değil, özellikle dersleri dolayımıyla taşıdığı bir vicdanla hatırlanmaya değerdir. Nalbantoğlu’nun iyi bilindiği gibi akademi içerisinde eleştirel bir konumu olmuştur. Özellikle insani bilimlerde işlevsel bilgi üretmeye dönük çabayı hem eleştirmeye hem de açığa çıkartmaya çalışmıştır. Bundan kaçınmak amacıyla derslerin bir fayda arayışıyla değil, bilgi sevgisiyle gerçekleştirilmesi gerektiğini sürekli dile getirmiştir. Bilgiyle ilişkinin çok farklı kipleri olduğunu hatırlatır. Bilgiyi eleştirmek, bilgiyle çatışmak, onun doğruluğunu peşinen kabullenmekten önce gelir. Bu akademinin en temel ve ilksel idealidir. Bu anlamda Nalbantoğlu’nun mirası, ortaya koyduğu sınırlı sayıda metnin yanında öğrencilerin kulaklarında kalan derslerden oluşur. Onun ardında bıraktıklarını değerlendirmek için, bu derslerin etkin bir katılımcısı olmak da gereklidir. Yani söz konusu yapıtın önemli bir sözlü tarafı vardır. Özellikle bilgiyi yazıya dökmeyi reddeden Nalbantoğlu, bilginin bir kere ele geçirilecek bir tür veri olmadığını, kuşkuyla yaklaşılması ve sürekli tashih edilmesi gereken bir tarafının da olduğunu savunur. Bu da sıkça eleştirdiği gibi, ele geçirilen bilgiyi hemen yazıya geçirmeyi ve bu yarım bilgi üzerinden iktidar alanları yaratmayı olanaksız kılar.

Word, Writing, and Memory: Oeuvre of Ünal Nalbantoğlu

Hasan Ünal Nalbantoğlu is worthwhile to remember, not just because of what he taught, also especially with the mediation of conscience conveyed in his lessons. Nalbantoğlu has been well known in academia as a critical figure. In particular, he tried to both criticize and reveal efforts to produce functional knowledge in the humanities. In order to avoid this kind of production, the courses should be carried out to express the love of wisdom not to seek functional usage of knowledge. He recalled that the relationship with knowledge has very different modalities. Being critical with knowledge comes before accepting its truthness in advance. This is the most basic and primary ideal of the academy. In this respect, Nalbantoğlu’s legacy not only consists of what he wrote but also what has been recollected by his students. In order to assess what he left behind, it is also necessary to be an active participant of his courses. His oeuvre has an important oral aspect in addition to the written part. Nalbantoğlu refused to reinscribe the knowledge into written expression, and rather argued the necessity of a constant skeptical approach and revision. This makes impossible the reinscription of acquired knowledge into a written form, and to create power fields around this inadequate knowledge.

___

  • Cioran, Emil Michel (2007). Ezeli Mağlup, Çev. Haldun Bayrı, İstanbul: Metis Yayınları.
  • McLuhan, Marshall (2007). Gutenberg Galaksisi: Tipografik İnsanın Oluşumu, Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  • Nalbantoğlu, Hasan Ünal, der. (1997). Patikalar: Martin Heidegger ve Modern Çağ, Ankara: İmge Yayınevi. (2009). Arayışlar: Bilim, Kültür, Üniversite, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Ülgener, Sabri (2006). Zihniyet, Aydınlar, İzm’ler, İstanbul: Derin Yayınları.