Yeni Sosyal Medya ve 21. Yüzyılda İletişim: Diyalog Mümkün mü?

İnternetin gelişi, içerisinde insan türünün potansiyellerinin daha fazla ortaya çıkarılabileceği nedeyse sınırsız bir iletişim çağının başlangıcı olarak sitayişle karşılanmaktadır. Oysa “dünya çapında” siyasi bölünmeler göz önüne alındığında ve özellikle yeni interaktif araçların sosyal gerçeklik algısı üzerindeki etkileri söz konusu olduğunda, bir gerçeklik testi yapmak yerinde olacaktır. Web 2.0’ın araçsal doğası ile kullanımındaki ikirciklik, genellikle gözden kaçırılıyor gibi görünmektedir. Gerçekte, kitle davranışının tipik özellikleri olan telkine açıklık, düşünmeden hareket etme, çabuk öfkelenme gibi nitelikler, “dijital kitle” yapısı içerisinde daha da şiddetlenmektedir. Bir yüzyıl önce Gustave Le Bon’un teşhis ettiği bu fenomenler, otomatikleşmiş iletişimin ve yeni yayının niyetlenmemiş sonuçları olabilirler. Yeni teknolojilerin özellikleri, duygusal bir “bize karşı ötekiler” zihniyetine dayanan genel ilke etrafında şekillenmiş tarafgirlik ile propagandayı ve daha az dengeli ya da tarafsız davranışları desteklemeye meyyaldir. Şayet yeni medyanın, iletişimin özü olan diyalog için potansiyellerini değerlendirmeyi arzu ediyorsak, bu araçların beklenen ve beklenmeyen sonuçlarını kitle psikolojisi açısından değerlendirmeliyiz. İnternet kullanımı, yeni bir iletişim etiği ve internetin sosyal etkilerine dair bir duyarlılık ile ikmal edilmelidir

The New Social Media and Communication in the 21st Century: Is Dialogue Possible?

The advent of the internet has been hailed as the beginning of an era of virtually unlimited communication where the human potential can be more fully explored. However, in view of the literally “worldwide” political ramifications, a reality check seems appropriate, especially as regards the impact of the new interactive tools on the perception of social reality. The instrumental nature of Web 2.0, and with it the ambiguity of its use, often appears to be overlooked. In actual fact, typical characteristics of crowd behaviour such as suggestibility, impulsiveness, or irritability, tend to be magnified in the framework of the “digital crowd.” Those phenomena, diagnosed by Gustave Le Bon more than a century ago, may also be an unintended consequence of automated communication and news distribution. The features of the new technology tend to encourage advocacy or propaganda, rallying around a common cause on the basis of an emotional mindset of “us versus the others,” and to a much lesser extent a balanced or neutral attitude. If we want to assess the new media’s potential for dialogue, which is the essence of communication, we will first have to evaluate their consequences, unintended or not, in terms of mass psychology. Internet literacy has to be complemented by an awareness of the net’s social impact and a new ethics of communication.