Dünya Düzeni ve Vatandaşlık: Ulus-Devletin Ötesinde Yeni İmkânlar

Batı medeniyetinin doğuşunda iki vatandaşlık kavramı görülmektedir: Birincisi Atina’da ortaya çıkmış olup Yunan kökenli, ikincisi ise Kudüs’ten ilham alan Hıristiyan kökenli vatandaşlık kavramıdır. Genellikle Aristoteles’le ilişkilendirilen birinci kavram olan “polites”, bir polis’in yahut şehir devletinin üyesi demektir (ve Aristoteles’e göre böyle bir üyelik insanoğlu için “doğal” ve aslîdir). En iyi bilinen şekliyle St. Augustine tarafından ifade edilen ikinci kavram ise bir üyelik çiftini, yani biri dünyevî (civitas terrena) diğeri ilahî (civitas Dei) olmak üzere iki farklı şehre üyeliği varsaymaktadır. Bütün Batı medeniyeti tarihi aslında Atina ile Kudüs arasındaki anlaşmazlığı ızhar etmektedir. Bu kurucu kavramsallaştırmada da açık olarak görüldüğü üzere vatandaşlık sadece formel ve hukukî bir statü değil, daha derin bir boyuta yani insan olmanın ve diğer insanlarla beraberce ve insanlığımıza yakışır biçimde yaşamının ne anlama geldiğine işaret eder. Batı modernliği bağlamında Atina ve Kudüs mirası sıklıkla unutulur ya da bir kenara itilir; fakat bunun da bir bedeli vardır. Modern liberalizm şemsiyesi altında vatandaşlık, daha derin bir bağlı- lığı dışlayan, formel-yasal bir sözleşme şeklinde tasvir edilmiştir. Fakat kapı dışarı edilen medenî bağlar, milliyetçilikler ve etnik ve dinî kimlikler şeklinde ters teperek arka kapıdan içeri girmiştir. Hukukî şekilcilik ile tikelci kimliklerin bileşimi, tam da modern ulus-devletin merkezinde yer alan bir bileşimdir. Bu makalede, modern ulus-devlette vatandaşlığı ve onu aşabilecek yolları üç aşamada ele alacağım. Öncelikle modern telakkinin ortaya çıkışının izini sürdükten sonra ulus-devlet vatandaşlığını dört bir yandan kuşatan teorik tereddütleri ve zıtlıkları değerlendireceğim. Sonuç kısmında bir dizi ulus-aşırı ya da küresel tercihleri ele alacak ve bunun için hem (kozmopolis olarak yeniden biçimlendirilmiş bir) Aristotelesçi adil toplum anlayışına hem de St. Augustine’in “göç şehri” hakkındaki düşüncelerine müracaat edeceğim.

World Order and Citizenship: Paths beyond the Nation-State

At the dawn of Western civilization, we find two conceptions of citizenship: the one arising in Athens, the other inspired by Jerusalem. The first conception, associated with the name of Aristotle, is that of the “polites” or member of the city-state. The second conception, most prominently formulated by St. Augustine, assumes a dual citizenship namely, membership in two cities, the earthly city and the heavenly city. The entire history of Western civilization unfolds as the tension or antagonism between the two conceptions or between Athens and Jerusalem. As is evident from these “founding” conceptions, cizitenship is not merely a matter of formal, legal status but points to a deeper dimension: to what it means to be human and to live together properly with others in this world. In the context of Western modernity, the legacies of Athens and Jerusalem are often forgotten or sidelined -but at a cost. Under the aegis of modern liberalism, citizenship is often portrayed as a formal-legal contract, without any deeper allegiance. However, the exiled civic bond returns through the bacdoor: in the form of the backlash of nationalism and ethic or religious “identity.” It is preciesly this combination of legal formalism and particularistic “identity” which is at the heart of the modern “nation-state.” The article discusses citizenship in the modern nation-state and possible paths beyond it in three steps. After tracing initially the emergence of the modern conception, I examine the main theoretical quandaries and antinomies besetting nation-state citizenship. By way of conclusion, I discuss a number of “transnational” or global options, invoking for this purpose both the Aristotelian notion of a just community (restyled as cosmopolis) and the Augustinian reflections on the “pilgrim city.”