"Aydınlanma Zihniyeti"nin Ötesi: Antropokozmik Bir Bakış Açısı

Aydınlanma, Batı’da 18. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan bir kültürel hareket, henüz tam anlamıyla tahakkuk etmemiş bir insanlık ideali, ya da tüm dünyada, özellikle de Kültürel Çin’de modernist davranış kalıplarının bir zihniyet karakteri olarak algılanabilir. Bu çalışmanın odağı, dünya tarihinde gelmiş geçmiş muhtemelen en güçlü ideoloji olan Aydınlanma zihniyetidir. Tarihsel ve karşılaştırmalı bir medeniyet perspektifi içinde Aydınlanma zihniyetinin ötesine geçmenin en kesin yolu, insan toplumlarında mevcut olan tüm manevî kaynaklara dokunmaktır; böylece bir hareket, ideal ve akıl olarak Aydınlanmanın özgürleştirici fikirleri ve pratiklerini kaybetmeksizin insan merkezciliğini, araçsal aklı ve saldırgan bireyciliği aşabilecek hümanist bir vizyon formüle edilebilir. Bu noktada Konfüçyen hümanizmin sunduğu antropokozmik perspektif, tarihsel olarak önemlidir; zira kültürel çeşitlilik hakikati içinde evrensel etik ideale hitap etmektedir.

Beyond the “Enlightenment Mentality”: An Antropocosmic Perspective

Enlightenment can be perceived as a cultural movement originated in the West since the 18th century, as an ideal for the human community yet to be fully realized, or as a mentality characteristic of the modernistic modus operandi throughout the world, especially in Cultural China. The focus of this essay is the Enlightenment mentality, arguably the most powerful ideology in world history. In a historical and comparative civilizational perspective, the surest and soundest way to accomplish going beyond the Enlightenment mentality is to tap all the spiritual resources available to the human community in order to formulate a humanistic vision which can transcend anthropocentrism, instrumental rationality, and aggressive individualism without losing sight of the liberating ideas and practices of the Enlightenment, as a movement, an ideal, and a mentality. In this respect the antropocosmic perspective offered by Confucian humanism is historically significant, for it addresses the ideal of universal ethic in the reality of cultural diversity.