Excavations at the Mound of Van Fortress / Tuspa

Van Gölü’nün doğu kıyısında uzanan ovanın ortasında “Van Kayalığı” yükselir. Burası MÖ 9. – 7. yy’lar arasında Doğu Anadolu’da merkezi bir krallık kurmuş olan Urartu’ların krali kentidir. Doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 1400 m uzunluğunda, kuzey-güney ekseninde ise 230 m ile 60 m arasında değişen genişliğe sahip bu konglomera kayalık, krallığın yıkılışına kadar kullanılmıştır. Urartulu mimarların “tabii topoğrafya”yı değiştirme, ana kayaya şekil vermekteki başarılarını, mimarideki ustalıklarını başkent Tuşpa’nın bütün alanlarında izlemek mümkündür. Ana kayayı işleyerek oluşturulan yataklarda yükselen duvarlarla meydana getirilen teraslarda kademeler halinde yükselen görkemli binaları, topografyayı değiştirmek ve olanaklarından yararlanma noktasındaki başarının en iyi göstergesidir. Sarp kayalıklar, Urartulu mimarların becerisiyle üzerinde çok katlı binaların yükseldiği düzlük alanlara dönüştürülmüştür. Urartu karakterini yansıtan en bildik anıtlar Van Kalesi’nde yer alır: Krali Mezar Yapıları, Açık Hava Kutsal Alanı, Saraylar, Tapınaklar, Kaya Nişleri yanında ana kayaya işlenmiş çivi yazılı metinler, yapı kitabeleri de Urartu’nun en zengin çivi yazılı arşivini oturur. Başkent Tuşpa’da gerçekleştirilen arkeolojik kazılar 20. yüzyılın başlarına kadar iner. Rus bilim adamı I.A Orbelli 1916’da, Amerika Birleşik Devletleri’nden Kirsopp ve Silva Lake ise 1938-1939 yılları arasında kalenin değişik noktalarında kazılar yaparlar. Van Kalesi Höyüğü’ndeki çalışmalarında Urartu ve İlk Tunç Çağı çanak çömleklerini rapor ederler. Kalenin güneyinde Eski Van Şehri’nde yaptıkları çalışmalar ise, raporlarında oldukça az bilgi vermelerine karşın bizim için oldukça önemlidir. Kazıcılara göre Eski Van Şehri’nin kültürel dolgusu oldukça kalındır, yaklaşık 5 m derinlikte toprak yapısı değişmeye başlar ve bu dolguda Urartu çanak çömleği bulunur. Kalede 1960’lı yıllardan itibaren İstanbul Üniversitesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi adına Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında kazı ve araştırmalar başlar. 1983 yılından itibaren ise Prof. Dr. M. Taner Tarhan tarafından kapsamlı çalışmalar yürütülür. Prof. Tarhan, kazı çalışmaları yanında koruma projelerini de hayata geçirir ve bu çerçevede Van Kalesi Eski Van Şehri Tarihi Milli Park Projesi 1983-1987 yılları arasında hazırlanır. Yine aynı amaçla 1987-1991 yılları arasında Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazılarını yürütür. Bu kapsamda 1983-1991 yılları arasında gerek sitadel alanında gerekse Eski Van Şehri’nde birçok yapının yeniden çizimleri yapılır, koruma onarım projeleri hazırlanarak uygulanır. 1989-1991 dönemi kazılarında Van-Tuşpa sitadelinin kuzeyinde Van Kalesi Höyüğü’nde de kazı çalışmaları yürütülür. Bir “Urartu Konağı” ortaya çıkarılır. Tarhan’a göre Van Sitadeli’nin çevresi tümüyle Aşağı Kent tarafından kuşatılmıştır. Erken dönemlerde, Sitadelin güneyinde uzanan korunaklı alanda kurulan ilk yerleşmeler krallığın ve başkentin büyümesiyle orantılı olarak sitadelin kuzeyindeki alanlara da yayılmıştır. Yeni mahalleler yanında Urartulu elit tabakanın çok odalı konakları da bu alanlarda bağımsız birimler olarak yer almışlardır. 2010 yılında yeniden hayata geçirilen Van-Tuşpa Projesi çerçevesinde, Van Kalesi Höyüğü’nde yeni dönem kazılarına başlanmıştır. Höyüğün batısındaki ”A” Alanı olarak adlandırılan kısmı mezarlık olarak kullanılmıştır. Mezarlık alanında iki ayrı gömü tabakası belirlenmiştir. İslami gömülerin geç evre gömüleri olduğu anlaşılmaktadır. Birçok noktada İslami mezarların Hıristiyan mezarlarını kestiği izlenmiştir. Mezar tipolojisine bakıldığında dinsel inanışlarla mezar tipleri arasında doğrudan bir bağlantının olmadığı söylenebilir. Doğrudan toprağa açılmış basit toprak gömüler yanında, yine basit toprak mezarların salt taşı ile kapatıldığı örnekler izlenmiştir. Bazı örneklerde mezar çukurunun tabanına açılmış ikinci bir çukura ceset yatırılmış ve üzeri sal taş levhalar ile kapatılmıştır. Bunun yanında az sayıda taş sandık mezar ve yine toprağın çok yumuşak olduğu alanlarda, yan duvarları kerpiçle oluşturulmuş mezarlar da görülmektedir. Mezar yönleri her iki gömü anlayışında da baş batıya gelecek şekilde doğu-batı yönlüdür. Müslümanlarda gövde hafif sağ yan üstüne yatırılmış ve baş güneye bakar pozisyonda uzatılmıştır. Hıristiyan gömülerde ise baş hafifçe yükseltilmiş ve doğuya bakar pozisyondadır. Eller çoğunlukla kadınlarda göğüs, erkeklerde ise bel hizasında birleştirilmiştir. Mezarlar iki evreli olduğu anlaşılan taş temelli, kerpiç bedenli mimariyi keser. Mezar çukurları birçok noktada bu duvarları tahrip etmiştir. Duvar kalınlıkları 70-80 cm. arasında değişmektedir. Bu katmanın altındaki dolguda ise henüz mimari vermeyen, ancak Geç Demir Çağı çanak çömleğinin bulunduğu bir tabaka saptanmıştır. Söz konusu dolgunun altında ise üstü çamur harçla sıvalı altı kalın bir mıcır tabakasıyla oluşturulmuş tabanlara sahip Urartu mimarisi saptanmıştır. Söz konusu tabaka ve taş duvarlar açılan alanların büyük bölümünde izlenmekle birlikte henüz bir plan verecek durumda değildir. Ancak bu alanlarda ortaya çıkarılan mimarinin yapısal özellikleri ve aksları 1989-1991 yıllarındaki kazı döneminde ortaya çıkarılan Urartu mimarisiyle paralellik taşımaktadır. Eski dönem kazılarında bulunmuş Urartu yapısı tekrar temizlenerek ortaya çıkarılmış ve pasif koruma uygulanmıştır. Çalışmalar sırasında 1989-1991 kazı sezonunda ortaya çıkarılmış B11 mekânın doğu duvarı yer yer tahrip eden bir hoker gömü ve hemen kuzeyinde oldukça bozulmuş ancak buluntuları in situ ortaya çıkarılmış bir gömü saptanmıştır. Söz konusu gömü alanının bulunduğu duvarda 1989-1991 kazı sezonunda da aynı yönde 214 nolu gömü saptanmıştır. Söz konusu gömü in situ buluntuya rastlanmaması nedeniyle- diğer mezar buluntuları ve gömünün üzerini örten çanak-urne parçalarından yola çıkılarak Geç Demir Çağı’na tarihlenmiştir. Stratigrafik olarak söz konusu gömülerin daha geç olması mümkün görünmekle birlikte, oldukça tahrip olan bu alandaki durumun net olmadığını belirtmek gerekir. Ancak 2010 kazılarında aynı alanda tarafımızdan ortaya çıkarılan her iki gömü çevresinde in situ durumdaki buluntu topluluğu (fibula ve gümüş hilal biçimli küpeler) Geç Demir Çağ’ı değil daha çok Urartu karakteri taşımaktalar. Bu çerçevede söz konusu gömüler Prof. Dr. Tarhan’ın işaret ettiği, mimari olarak oldukça belirsiz durumda olan geç evre Urartu katmanı ile ilişkili olabilir. Diğer taraftan Urartu’nun geç evresi mezarlık tabakası ile de temsil ediliyor olabilir. Bu durumun daha net anlaşılması için kazı çalışmalarının daha geniş alanlarda sürdürülmesi gerekmektedir. Van Kalesi 2010 yılı çalışmaları ve elde ettiğimiz yüzey bulguları “Van Kalesi Höyüğü” olarak tanımlanan alanın oldukça geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Zaten Amerikan kazı heyetinin eski Van Şehri’nde yapmış olduğu kazı çalışmaları, Prof. Dr. Taner Tarhan’ın aynı alanda yaptığı çalışmalar ile bizim ve Van Müzesi’nin başkanlığında yapılan kazılar, Eski Van Şehri olarak adlandırılan, sitadel alanının güneyine yayılan arazinin de Urartulu yerleşmeciler tarafından iskân edildiğini gösteren açık kanıtı sunmaktadır. Bu bölgeden gelen ve Urartu Saray Malları olarak tanınan kırmızı astarlı çanak çömlekler bu durumun açık kanıtlarını oluştururlar. Bu nedenle 2011 yılı kazı programının kuzeyde yer alan Van Kalesi Höyüğü olarak tanımlanan alanın yanında, sitadelin güneyinde yer alan Eski Van Şehri ve yine sitadelde yer alan ve 1989-1991 yıllarında kısmen ortaya çıkarılan alanların tümünü kapsayan bir kazı projesiyle değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda Van Kalesi ve Aşağı Kenti’nin yeni bir projeyle değerlendirilmesi ve İlk Tunç Çağı’ndan 20. yüzyılın başına kadar uzanan sürecin maddi kültür katmanlarının tümünü barındıran bu alanın konunun uzmanı arkeolog, sanat tarihçisi, mimarlık tarihçisi ve restoratörlerden oluşan bir arkeolojik kazı ekibi tarafından yürütülmesi uygun olacaktır. Bölgede restorasyon çalışması çerçevesinde yürütülen kazı ve temizlik çalışmaları özellikle en azından Urartu dönemine kadar inen tabakaların bulunduğu Eski Van Şehri’nde geri dönüşü olmayan tahribatlara neden olmaktadır. Tabakalanmanın açık bir şekilde izlendiği bu alanda sadece temizlik ve restorasyon çalışmaları adı altında yapılan kazılar Urartu tabakalarına zarar vermekte, bölgede en azından 11. yüzyıldan beri bilinebilen Hıristiyan ve Türk-İslam dönemi yapılarının karakteristik özelliklerinin ve daha da ötesinde o dönemin mimari anlayışından demografik yapısına uzanan yelpazedeki özelliklerini algılamamızı ve tanımlamamızı imkânsız kılmaktadır.

___

Çilingiroğlu, A. 2004 “How was an Urartian Fortress Built ?”, A. Sagona (ed.), A View from the Highlands: Archaeological Studies in Honour of Charles Burney Leuven: Peeters: 205-231.

Çilingiroğlu, A. – M. Salvini (eds.) 2001 Ayanis I: Ten Years’ Excavations at Rusahinili Eiduru-Kai 1989-1998, Roma: CNR, Istituto per gli Studi Micenei ed Egeo-Anatolici.

Erzen, A. – E. Bilgiç – Y. Boysal – B. Öğün 1963 “Van Çevresi 1963 Çalışmaları”, Türk Arkeoloji Dergisi XII/2: 34-36.

Kleiss, W. (ed.) 1979 Bastam I: Ausgrabungen in den urartaischen Anlagen 1972-1975, Berlin.

1980 “Bastam, an Urartian Citadel Complex of the Seventh Century, B.C.”, American Journal of Archaeology 84: 299-304.

Korfmann, M. 1977 „Die Ausgrabungen von Kirsopp und Silva Lake in den Jahren 1938 und 1939 am Burgfelsen von Van (Tuspa) und in Kalecik“, Berytus 25: 173-200.

Köroğlu, K. – E. Konyar 2008 “Comments on the Early/ Middle Iron Age Chronology of Lake Van Basin”, Ancient Near Eastern Studies. A Re-Assessment of Iron Ages Chronology in Anatolia and Neihbouring Regions. Proceedings of a Symposium held at Ege University, Izmir, Turkey, 25-27 May 2005 XLV: 123-146.

Kroll, S. 1970 “Die Keramik aus der Ausgrabung Bastam 1969”, Archàologiscbe Mitteilungen aus Iran 3: 67-92.

1972 “Die Keramik aus der Ausgrabung Bastam 1970”, Archàologiscbe Mitteilungen aus Iran 5: 69-95.

1976 Keramik urartãiscber Festungen in Iran, Berlin.

1979 “Die urartãische Keramik aus Bastam”, W. Kleiss (ed.), Bastam I: Ausgrabungen in dm urartâischen Anlagen, 1972-1975, Berlin:203-220.

1988 “Die Keramik”, W. Kleiss (ed.), Bastam II: Ausgrabungen in den urartâischen Anlagen 1977-1978, Berlin: 165-173.

Lake, K. 1940 “Vanda Yapılan Hafriyat, 1938”, Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi 4: 179-191.

Martirosjan, A. A. 1964 Armenija v èpochy bronzy irannego zeleza Erevan: Izdaerstvo Akademii Nauk Armjanskoj SSR.

Muscarella, O. W. 1965 “A Fibula from Hasanlu”, American Journal of Archaeology 69: 233- 240.

Salvini, M. 1979 „Die urärtaischen Tontafeln“, W. Kleiss (ed.), Bastam I: Ausgrabungen in den urärtaischen Anlagen, 1972-1975, Berlin: 115-131.

Tarhan, M. T. 1984 “Van Kalesi’nin ve Eski Van Şehrinin Tarihi-Milli Park Projesi Üzerinde Ön Çalışmalar”, Araştırma Sonuçları Toplantısı 2: 179-203.

1985 “Van Kalesi’nin ve Eski Van Şehri’nin Tarihi-Milli Park Projesi Üzerinde Ön Çalışmalar (I):Anıt Yapılar”, Araştırma Sonuçları Toplantısı 3: 297-355.

1994 “Recent Research at the Urartian Capital Tushpa”, Tel Aviv 21: 22-57.

Tarhan, M. T. – V. Sevin 1993 “Van Kalesi ve Eski Van Şehri Kazıları, 1991”, Kazı Sonuçları Toplantısı XIV/I: 407-429.