Survival in Jack London’s The Call of the Wild and White Fang

İnsanın açgözlülüğü, doğaya ve doğal kaynaklara yönelik insan merkezli bakış açısı; netice itibariyle doğanın, kıyamete ramak kala insanlığı uyarmasına yol açacak türden, geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurmuştur. İnsanın bu katı davranışı, insanoğlunun çevreye olan söz konusu tutumunun devam etmesi durumunda kaçınılmaz bir kıyamet konusunda insanlığı uyaran kayda değer bir edebi ve sanatsal eser yığınına imza atan edebiyatçıların, medyanın ve bazı aktivistlerin iç bilincini uyandırmış görünmektedir. Kendini doğanın sahibi olarak gören insan, bumerang benzeri bir etki yaratan sorumsuz ve patavatsız davranışlarıyla her zaman çevrenin ve türlerin, doğal kaynakların ve nihayetinde kendisinin tahribatına neden olmuştur. İnsanoğlunun açgözlülüğü, her geçen gün artan talebi karşılamak için her türlü mal ve malzemenin seri üretimine yol açmakta ve bunun sonucunda çevreyi kirletmekte, fabrika atıkları sonucunda tarım ürünlerini zehirlemekte ve böylece insanları diğer türlerle ortak bir kaderi, hayatta kalma mücadelesini paylaşmaya sevk etmektedir. Jack London'ın the Call of the Wild (1903), ana karakter Buck'ın hayatta kalmasını kolaylaştıran veya ağırlaştıran çevresel faktörlerin rolünü yansıtır ve Buck'ın evcil bir hayvan iken nasıl da ilkel bir canavara dönüştüğünü tasvir etmektedir. Ancak White Fang'da (1906), London, White Fang adlı vahşi bir köpeğin değişen çevreye uyum sağlama mücadelesini ve hayatta kalmak için evcilleştirilmesi gerektiğini anlatır. Bu çalışma, Jack London'ın the Call of the Wild (1903) ve White Fang (1906) adlı yapıtlarını hayatta kalma mücadelesi bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır.

___

  • Beierl, B. (2008). The Sympathetic Imagination and the Human—Animal Bond: Fostering Empathy Through Reading Imaginative Literature. Anthrozoös, 21(3), 213-220. doi: 10.2752/175303708x332026