Eleştiri Yokluğunda Sanat

2012 yılının son çeyreğinde, sanat dünyası “eleştiri” nin iflası söylemleriyle sarsıldı ve böylece  2013’ün gündemi şimdiden belli oldu. Amerika’nın önde gelen eleştirmenlerinden David Hickey’in  Observer’a yaptığı açıklamada, sanat eleştirmenliğinin, sanat eserlerini riski olmayan birer yatırım  aracı olarak gören zengin koleksiyonculara yatırım danışmanlığı yapmaya dönüştüğünü ve daha fazla  buna devam edemeyeceğini belirtmesi, Sarah Thornton’un sanat gazeteciliğini bırakacağını açıklaması  yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.1 Aslında, sanat ortamına duyulan güvensizliğin öncü sarsıntıları  90’lı yılların başlarından itibaren hissediliyordu. Bu çağın sanatının, geçmişi tekrar eden, bir kiracı gibi  varolanın üzerine yerleşen bir anlayışa doğru evrildiği yönündeki görüşler,sanatçıları markaya  dönüştüren, pazarlama stratejileri geliştiren, spekülasyonlarla pazarı kızıştıran kurumların / kişilerin  varlığı vb. zaten tartışılır hale gelmişti. 1996’da yayınlanan Sanat Komplosu adlı kitabında, sanatçı  olmanın ve sanat yapmanın sıradan bir iş haline geldiğinden söz eden Baudrillard’ın, “Marcel  Duchamp ve Andy Warhol’un bu keşfi çok daha önceden köklü bir biçimde ortaya koyduklarını, sanatın, piyasanın taleplerini karşılamak için durmadan kendini inşa eden bir fabrikaya dönüştüğünü,  eleştirinin bir yanılsamadan ibaret olduğunu ifade eden sözleri hala hafızalarda.
Anahtar Kelimeler:

Eleştiri, Yokluğunda, Sanat

Eleştiri Yokluğunda Sanat

2012 yılının son çeyreğinde, sanat dünyası “eleştiri” nin iflası söylemleriyle sarsıldı ve böylece 2013’ün gündemi şimdiden belli oldu. Amerika’nın önde gelen eleştirmenlerinden David Hickey’in Observer’a yaptığı açıklamada, sanat eleştirmenliğinin, sanat eserlerini riski olmayan birer yatırım aracı olarak gören zengin koleksiyonculara yatırım danışmanlığı yapmaya dönüştüğünü ve daha fazla buna devam edemeyeceğini belirtmesi, Sarah Thornton’un sanat gazeteciliğini bırakacağını açıklaması yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.1 Aslında, sanat ortamına duyulan güvensizliğin öncü sarsıntıları 90’lı yılların başlarından itibaren hissediliyordu. Bu çağın sanatının, geçmişi tekrar eden, bir kiracı gibi varolanın üzerine yerleşen bir anlayışa doğru evrildiği yönündeki görüşler,sanatçıları markaya dönüştüren, pazarlama stratejileri geliştiren, spekülasyonlarla pazarı kızıştıran kurumların / kişilerin varlığı vb. zaten tartışılır hale gelmişti. 1996’da yayınlanan Sanat Komplosu adlı kitabında, sanatçı olmanın ve sanat yapmanın sıradan bir iş haline geldiğinden söz eden Baudrillard’ın, “Marcel Duchamp ve Andy Warhol’un bu keşfi çok daha önceden köklü bir biçimde ortaya koyduklarını, sanatın, piyasanın taleplerini karşılamak için durmadan kendini inşa eden bir fabrikaya dönüştüğünü, eleştirinin bir yanılsamadan ibaret olduğunu ifade eden sözleri hala hafızalarda.