Oyunculuk Eğitiminde Eğitimcinin "Eğitimi"nin Önemi

Öz Toplumların homojen yapısının bozulması, sosyolojinin ölümü, kapitalizmin yarattığı tüketime dayanan anlayış, egoların ağır bastığı bireycilik ve popüler kültürün bastırmasıyla oyunculuk sanatının ünlü olmakla eşdeğer tutulduğu bir zihniyetin egemen olduğu çağımızda, eğitimin değeri daha da artmakta hatta zorunlu olmaktadır. Günümüzde iletişimsizliğin sonucunda, herkesin kendi manyetik alanını çizip sınırlarına kimseyi sokmaması, doğal olarak bundan payını alan sanatçının da hemen tanınma, çabuk kazanıp- tüketme anlayışı, eğitimi ve eğitim görenleri de zedelemekte ve sabırsızlığa neden olmaktadır. Uzmanlaşmak, eğitim veren kadar eğitim alan adayı da sabırlı kılmak- farkındalık, ceremesine çekmek, acısına katlanmak, tozunu yutmak, usta-çırak ilişkisinin önemine dayanır. Ancak eğitimde, kantite yerine kalite, eğitimcinin pedagojik formasyonu önemli... Pedagoji bir yanıyla oyuncu olmadan önce insan olmayı, toplum istemleri açısından da biz ne kadar oyuncu istihdam etmeliyiz sorusunun yanıtını aramaya yönlendirir. Oyunculuk eğitimi güvene dayanan uzun bir yolculuk, önce adayın aşırı özgüvenin yarattığı kırılma noktasından sonra oyuncuya özgüveni iade edilerek noktalanmalı ve ona artık hazır olduğu bilinci verilirken, diplomanın bir bitiş değil bir başlangıç olduğu, öğrenmenin yaşam boyunca sürdürülmesi gerçeği aşılanmalıdır. İşte ancak o zaman duruşu olan ve yaptığının ayırdına varan bir kimlik kazandırılmış olur. Eğitmen iyi oyuncu olmaktan çok, iyi bir eğitici olduğu için oyuncunun gözünde yücelmelidir. Eğitmen sahne deneyiminin yanında sınıf, stüdyo ya da okul sahnesinde yaşamayı seçen kişi olmak kadar, kendisine benzeyen adaylar yerine özgün oyuncular yaratmalı, kendi sahne deneyimlerini ya da anılarını anlatan yerine, oyuncunun eğitimi konusunda beyin fırtınası yapabilmelidir. Sonuçta sahne pratiğini, oyunculuk kuramına dönüştürebilecek yetiye ulaşmış kişi olmalıdır ki model olabilme mertebesine erişsin.