Citizenship Rights in a Global Era: The Adequacy of International Human Rights Law in Providing Protection to Asylum Seekers

20. yüzyılda milyonlarca mültecinin mevcut olması milli-devlet sınırları içerisinde olan "vatandaşlık'' kavramının sorgulanmasına yol açtı. Uluslararası insan hakları, teorik olarak da olsa, devlet sınırlarını açan evrensel vatandaşlık haklarını ileri sürdü. Dünyada mal ve finans akımları devlet sınırlarını açabilmesine rağmen vatandaşlık ve hâkimiyet kavramları önemliliğini yitireme-mektedir. Devletler, vatandaşlık kavramını politik bir öğe olarak kullanarak devlet hâkimiyetini pekiştirmektedirler. Böylece vatandaşlık olgusu içine kimin dâhil, kimin dâhil olmayacağını sap-tamaktadırl'ar. Dünyada, vatandaşlık statüsü verilmeyen guruplar arasında mültecilik statüsü talep edenler ön sırada gelmektedir. Devletlerin mültecileri dışlayabilmesi ancak kısıtlayıcı göçmenlik yasaları ve Birleşmiş Milletlerin Mülteci Anlaşmasında olan eksiklerinden dolayı mümkün olabilmektedir. Mülteci Anlaşması, devletleri mutlak kılarak, ülkeye giriş, kabul, dışlama, oturma izini verme ve yurt dışı etme hakkı vermektedir. Böylece mültecilerin vatandaşlık hakları evrensel olmaktan çıkarılarak, devletin politikasına bağlanmış oluyor. Bu makalede devlet, vatandaşlık hakkı ve mültecilik konuları, teorik ve pratik yönleriyle, Avustralya'nın mülteci politikasından da örnekler alınarak, incelenmektedir.

Global Çağda Vatandaşlık Hakları: Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi'nin İltica Başvurusunda Bulunanlara İlişkin Koruma Sağlama Ehliyeti

The emergence of millions of refugees during the twentieth century challenged the adequacy of nation state citizenship. International human rights law theoretically provides a ‘universalised’ form of citizenship and claims to transcend territorial boundaries. It is argued that despite state borders having become increasingly permeable to the flows of finances and commodities, the concepts of sovereignty and citizenship are not diminishing in importance. Citizenship continues to be used by nation states as a political notion through which nation states assert their sovereignty and exclude certain people, including asylum seekers, from membership. This is made possible through the adoption of restrictive migration laws and the shortcomings of the Refugee Convention which render the state as the decisive actor on questions of entry, admission, expulsion and residence. The theoretical arguments in this article will be selectively illustrated with examples of Australia’s asylum policies.

___

Uluslararası Hukuk ve Politika-Cover
  • ISSN: 1305-5208
  • Yayın Aralığı: Yılda 5 Sayı
  • Başlangıç: 2018
  • Yayıncı: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu