Bölgesel Dönüşüm Süreci ve Körfez Güvenliği

Körfez ülkeleri son dönemde Ortadoğu’daki gelişmelerin bir sonucu olarak ulusal güvenliklerine dair ciddi tehditler algılamaktadırlar. Bu güvenlik endişeleri (ayaklanmalar, İran nükleer anlaşması ve bölgedeki vekalet savaşları) Körfez ülkelerini yeni güvenlik politikası arayışına yöneltmektedir. Bu çerçevede ABD’ye dayalı tek boyutlu güvenlik politikalarını terk etme eğilimine girildiği görülmektedir. Bu yeni politikayı “savunmacı aktivizm” olarak isimlendirmek mümkündür. Savunmacı aktivizm politikalarının sonucu olarak Körfez ülkeleri öncelikle Arap Baharı’nda –İhvan özelinde– sorunun kaynağı olarak görülen aktörlerin sistem dışına itilerek tasfiye edilmesine yöneldi.İkinci olarak, İran nükleer anlaşması sonrasında bölgesel ve küresel denklemi de göz önüne alarak silahlanma artışını önceledi. Üçüncü olarak ise, ABD ile yıl içerisinde gerginlikler yaşayan Körfez ülkeleri hem silahlanmada çeşitlilik hem de güvenlik merkezli yeni ortak arayışlarına yöneldi. Körfez ülkelerinin en hassas oldukları İran tehdidine yönelik bölgede üretmeye çalıştıkları cevaplar bir yandan refleksif güç kullanımının öne çıkmasına diğer yandan Yemen örneğinde görüldüğü üzere stratejik plan yetersizliğinin tezahürü olarak oldukça büyük bir maliyetin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bölgesel düzenin yeniden şekillendiği Arap Baharı sonrası süreçte Körfez güvenlik mimarisine, bölge ülkelerinin yeni oluşan tehdit algılarına ve bu tehdit algılarının yol açacağı muhtemel tepkilere yakından bakılması büyük önem arz etmektedir

Regional Transformation and Gulf Security

As a result of recent developments in the Middle East, Gulf countries have been perceiving serious threats to their national security. These security worries (uprisings, the Iranian nuclear deal, and proxy war in the region) are causing Gulf countries to search for new security policies. Within this frame, a leaning towards a uni-dimensional security policy dependent on the USA has been observed. It is possible to name this new policy as “defensive activism”. As a result of defensive activism, Gulf countries first expelled the actors regarded as being the sources of problems during the Arab Spring, targeting particularly the Muslim Brotherhood. Secondly, it prioritized the increase of armament in the aftermath of the Iranian nuclear deal in the new regional and global context. Thirdly, Gulf countries have begun looking for both variety in their armament as well as new partner centered around security due to the tensions they have experienced with the US in the past year. The responses that Gulf countries have been trying to create against their most sensitive issue of the Iranian threat has caused the reflexive use of force to come to the forefront on one hand and the appearance of huge costs due to the lack of strategic planning, as seen in the Yemen example, on the other. Thus, in the period after the Arab Spring when the regional order has been re-shaped, it is of great importance to consider the Gulf security construction by paying close attention to the threat perceptions of the region’s countries and the possible reactions these perceptions will cause.

___

  • Talha Köse, “İran Nükleer Mutabakatının Muhtemel Bölgesel Sonuçları”, SETA Perspektif, Sayı: 110 (Temmuz 2015).