MİTTEN EFSANEYE BİR HALK OYUNU: BİNGÖL KARTAL OYUNU

İlk insanlar duygularını ve düşüncelerini anlatabilmek için doğada bulunan hayvanları çeşitli mimik ve hareketlerle taklit etmeye çalışmışlardır. Bu ses ve taklitlerin birleşiminden ise halk oyunları ortaya çıkmıştır. İçinde zekâ, yetenek ve eğlence unsuru barındıran halk oyunlarının kökeni; Şamanların icra ettikleri ritüellerde kutsal ve güçlü kabul ettikleri yırtıcı kuşların kartalın hareketlerini taklit etmelerine dayanır. Bu yüzden bugün halk oyunlarında çeşitli hayvan motiflerine yer verilmektedir. Bingöl’e ait bir halk oyunu olan Kartal oyunu da kartalın av sırasındaki hareketlerinin taklit edilmesiyle ortaya çıkmış bir oyundur. Yörede oyunun ortaya çıkışı ile ilgili üç tane efsane anlatılmaktadır. Halk tarafından yaygın olarak kabul gören ve bu oyunun kaynağı olarak düşünülen efsane şöyledir: Bir zamanlar köyün birinde zengin bir ağanın sağır ve dilsiz bir çobanı vardır. Bu çobanın sürüsünün içinde kendisinin özellikle de köyün ağasının çok sevdiği bir kara kuzu bulunmaktadır. Bir gün ağanın sürüsünü otlatan çobanın sıcaktan yorgun düşüp bir ağacın gölgesine dinlenmeye çekildiği sırada açlıktan gözü dönmüş bir kartal o çok sevilen kara kuzuyu kaptığı gibi dağın zirvesine doğru uçar. Kısa bir süre sonra sürüde kara kuzunun olmadığını fark eden çoban, dağın zirvesinde uçuşan kartalları görünce hemen telaşla o yöne doğru koşmaya başlar. Dağın zirvesine ulaştığında ise kartalların kara kuzuyu yemek için kıyasıya mücadele ettiklerini görür. Kara kuzuyu yırtıcı kartalların pençesinden kurtarmanın mümkün olmadığını anlayan çoban çaresiz hemen köye dönüp bu durumu köyün ağasına anlatmaya karar verir. Ancak çoban dilsiz ve sağır olduğu için olup bitenleri ağaya ağlayarak ve kartalların hareketlerini taklitederek ifade etmeye çalışır. İşte çobanın bu hareketlerinden esinlenerek ortaya çıkan Kartal Oyunu yörede iki yüz yıldır oynanan bir oyundur. 

___

  • GÜVEN, Merdan, (2014). “Türk Halk Oyunlarında Kartal Figürü”, Atatürk
  • Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Erzurum, s.285-302