Göçmenler, Demokratik Yurttaşlık ve İnsan Hakları

Bu çalışma, sosyal ve siyasal kuramın ışığında, farklı türden eşitsizliklerin kesiştiği dar bir alanda sıkışıp kalan ve orada var olma mücadelesi veren göçmenlerin- ama özellikle de zorunlu göç edenlerin- yurttaş ve insan haklarıyla kurduğu ilişkiyi değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu yazının temel sorusu, “yurttaş” olamayan göçmenlerin “insan” olarak nasıl bir hayat sürdüğüdür. Fakat burada yurttaşlığın kimlere hangi koşullarda verilmesi gerektiği gibi uzun ve kapsamlı bir tartışmaya girmek yerine, iki meseleye odaklanılacaktır. İlki, göçmenlerin çeşitli sebeplerle mahrum bırakıldığı yurttaşlığın idealde ne anlamana geldiğidir. Bunun için Jean-Jacques Rousseau’nun siyasal felsefesine (İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Toplumsal Sözleşme isimli eserlerine) başvurulacak ve siyasal katılımın insanın varoluşundaki yeri ve önemini sorgulanacaktır. İkinci meseleyse, “yurttaş” ve “insan” kategorilerinin karşılıklı ilişkisi ve insan haklarının egemen iktidar açısından taşıdığı siyasal fonksiyondur. Bu kısımda, Hannah Arendt, Giorgio Agamben ve Jacques Rancière’in yazılarına ve aralarındaki fikir ayrılıklarına göndermelerle, yurttaş ve insan haklarının örtüşüp örtüşmediği tartışılacaktır. Bunu yaparken, Arendt’in “ya yurttaş hakları insan haklarıdır ya da insan hakları yurttaş hakları” ifadesi üzerinde özellikle durulacaktır. Zira Arendt haklıysa ve insan hakları yurttaş olmayanlara verilen haklar ise, kamusal alandan ziyade özel alana ilişkin olmalıdır. Bu durumda, insan hakları hiçbir siyasal anlam taşımaz. Yok, eğer insan hakları zaten anayasal haklara sahip olan yurttaşlara veriliyorsa, bu sefer de bir totolojiden ibaret olur.

Immigrants, Democratic Citizenship and Human Rights

In the light of social and political theory, this study aims to evaluate how immigrants relate to citizenship and human rights—particularly, forced migrants who are trapped in a narrow space where different kinds of social inequalities intersect and make their struggle to exist even harder. The main concern of this article is in what ways immigrants as “non-citizens” can lead a life as “human”. But instead of asking who should be given citizenship and under what conditions, we will focus on two issues. The first is the meaning of ideal democratic citizenship, which immigrants and even citizens are deprived of. Here, we will refer to the political philosophy of JeanJacques Rousseau and try to explicate the significance of political participation for human existence. The second is the type of relationship between “citizen” and “human” as two distinct categories and the political function of human rights from the perspective of sovereign power. Here, we will discuss whether or not civil and human rights overlap with reference to the writings of Hannah Arendt, Giorgio Agamben, and Jacques Rancière and work through their disagreements. Specifically, we will deal with Arendt’s presupposition that either citizen’s rights are human rights or human rights are citizen’s rights. That is, if human rights are the rights granted to non-citizens, they should belong to the private realm and, therefore, cannot have a political significance. But if human rights are granted to citizens who already have constitutional rights, then it will be a mere tautology.