METİNDİLBİLİMSEL ÇÖZÜMLEME: MUZAFFER İZGÜ’NÜN YEDİ UYURLAR ÖYKÜSÜ

Bu çalışmada Muzaffer İzgü’nün Yedi Uyurlar adlı öyküsü metindilbilimsel yöntemlerle incelenmiştir. Metindilbilim, tümce ötesi dilsel yapılardaki ilişkileri inceleyen, metinlerin üretilme ve anlaşılmasındaki düzenlilikleri saptayan bir bilim olduğundan bu çalışmada metindilbilim yöntemi kullanılmıştır. Metindilbilimsel yöntemler, metnin biçimsel boyutunu ilgilendiren küçük yapısının ve anlamsal boyutunu ilgilendiren büyük yapısının detaylı olarak incelenmesine olanak vermektedir. Bu çalışmanın birinci bölümünde metin ve metindilbilim kavramları hakkında bilgi verilmiş, ikinci bölümünde ise metnin yapısı ayrıntılı olarak incelenmiştir. Metnin yapısı, küçük yapı ve büyük yapı olmak üzere iki bölümde değerlendirilmiştir. Metindeki yinelemeler, artgönderimler, öngönderimler, örtük anlatımlar, eksiltili yapılar ve bağıntı öğeleri saptanarak metnin küçük yapısı incelenmiştir. Metnin büyük yapısı kapsamında ise, metnin tutarlılığı, anlatıcı ve bakış açısı, öykü kişileri, öyküdeki zaman ve uzam ile öykünün genel anlamsal yapısı değerlendirilmiştir.

TEXT LINGUISTIC ANALYSES: MUZAFFER İZGÜ’S STORY, YEDİ UYURLAR

In this study Muzaffer İzgü’s Yedi Uyurlar Story is analysed by text linguistic methods. Since text linguistics is a science that analyses the relationships between structures beyond sentence and determines the regularity of the production and comprehension of texts, text linguistics method was used in this study. Text linguistic methods allow a detailed analysis of microstructure, which concerns stylistic aspect of a text, and macro structure, which concerns semantic aspect of a text. The first part of this study gives information on the concepts of text and text linguistics; as for the second part, it examines the structure of the text in detail. The structure of the text is evaluated in two parts as microstructure and macrostructure. Repetitions, anaphoric references, cataphoras, implicit expressions, ellipsis structures and correlation elements were determined, thus microstructure of the text was analysed. As for the macrostructure of the text, consistency of the text, narrator and aspect, characters of the story, time and location of the story and overall semantic structure of the story were analysed.

___

  • Aksan, D. (1999). Anlambilim / Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara: Engin Yayınları.
  • Aydın, M. (2007). Dilbilim El Kitabı, İstanbul: 3F Yayınları.
  • Günay, D. (2003). Metin Bilgisi, İstanbul: Multilingual Yayınları.
  • Güner, E. S. (2008). “Türkçe İçin Derlem Tabanlı Bir Anafor Çözümleme Çalışması”, Trakya
  • Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Edirne.
  • Hengirmen, M. (1999). Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara: Engin Yayınları.
  • İzgü, M. (1984). Orta Direği Yıkan Ayı, Ankara: Bilgi Yayınevi.
  • Kıran, Z., Kıran, A. E. (2002). Dilbilime Giriş, Ankara: Seçkin Yayınları.
  • Kıran, Z., Kıran, A. E. (2007). Yazınsal Okuma Süreçleri, Ankara: Seçkin Yayınları.
  • Kocaman, A., vd. (2003). Söylem Üzerine, Ankara: ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayınları.
  • Onursal, İ. (2003). “Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık”, Günümüz Dilbilim Çalışmaları,
  • İstanbul: Multilingual Yayınları.
  • Oraliş, M., Ozil, Ş. (1992). “Metindilbilimsel Yaklaşımla Yazınsal Bir Metni Çözümleme
  • Denemesi”, Dilbilim Araştırmaları 3, İstanbul: Hitit Yayınları.
  • Özdemir, E. (1983). Okuma Sanatı: Nasıl Okumalı, Neler Okumalı, İstanbul: Varlık Yayınları.
  • Pospelov, G. N. (1995). Edebiyat Bilimi, İstanbul: Evrensel Yayınları.
  • Rifat, M. (1999). Gösterge Eleştirisi, İstanbul: Kaf Yayınları.
  • Sığırcı, İ. (2005). “Metin Bilgisi”, Dilbilim ve Uygulamaları, İstanbul: Multilingual Yayınları.
  • Şenöz, C. A. (2005). Metindilbilim ve Türkçe, İstanbul: Multilingual Yayınları.
  • Uzun, L. S. (1995). Orhon Yazıtlarının Metindilbilimsel Yapısı, Ankara: Simurg Yayınları.
  • Vardar, B. (1988). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, İstanbul: ABC Tanıtım Basımevi.
  • Karşısındaki alınmasın diye alçak sesle “Şuyun şuyun eksik, ah kim bilir benim de neyim
  • eksik, ama önce seninkini tamamlayalım, sonra benimkine bakalım.” diyecek. Böyle sözleştiler,
  • sözlerinde durdular. Bir sabah vakti, “Tamam mıyız?” demediler. İlkin eksiklerine baktılar.
  • Üçünün birer eksiği, birinin iki eksiği çıktı. Öbür üçü tamamdı, iyi hazırlanmışlar idi. Ama
  • iyi hazırlanmışlıklarından dolayı gururlanmadılar, ötekilere yukarıdan bakmadılar. Yardımcı
  • elleriyle eksikleri tamamladılar. Eksikleri tamamlarken sanki kendi eksiklerini tamamlıyorlarmış
  • gibi alçak gönüllü idiler. İşte ondan sonra “Tamamız.” dediler. Yedi arkadaş, yedisi birden yola çıktılar. Ve onlar arkadaştılar. Ve onlar, hemen yola çıkmadılar. Yola çıkmadan önce helalleştiler. Çünkü onlar helali,
  • haramı biliyorlardı. Birbirlerinden izin istediler, belli bir zaman için kavileştiler. Ve dediler ki,
  • “Helalleşelim, burada buluşalım. Köpek, eşyalarımızın başında dursun.” Ve köpeği okşadılar.
  • Yedisi birden dağıldılar. Onlar dağılırken yağmur yağıyor idi. Dediler ki: “Yağmur dinince burada olalım. Sonra yola revan olalım.” Ve yağmur yağdı, yağdı. Köpek eşyaların başında bekledi. Köpek ıslandı. Ama köpek sadık
  • köpekti, eşyaların yanından hiç ayrılmadı. Çok acıktı, istese torbayı parçalar, içindeki kuru
  • şeyleri yer idi, ama yemedi, sahiplerini bekledi. Köpek yedi kişiyi bekledi. Gök yeri öptü, yer göğü… Şimşekte ayrıldılar. Gök ikiye yarılır gibi oldu. Koca bir ışık aydınlattı yeryüzünü. Ve ışık öylece kaldı. Yağmur damlaları altın damlası oldu. Gök açıldı. Bulut güldü. Ve köpek açtı. Torbalara hiç dokunmadı.
  • Sahiplerini bekledi. Yedi arkadaş, yedisi birden göründüler, yedi ayrı yönden geldiler. Sanki bir düdükle yola
  • çıkmış, bir düdükle oraya gelmiş idiler. Köpek bile şaşırmış idi bu işe. Kuyruğunu hangisine
  • sallayacağını bilememiş idi. Ve acı acı bağırmış idi. Ve onlar ilkin köpeğin karnını doyurdular. Yedi arkadaş, yedisi de ayrı ayrı köpeğin sırtını
  • okşadılar. Köpek iyice doyup gerilende, onlar bağdaş kurup oturdular. Gözleriyle anlaştılar. Ve
  • gözleri dedi ki: “Biz helalleştik, siz helalleştiniz mi?” El verdik, el aldık, gözü göze saldık, gözlerden helal, ağızlardan söz aldık, helaldir dediler,
  • her şey helaldir. Varın gidin, yolunuz açık olsun. Gönlünüzü hoş tutun. Biz burada kalırız.
  • Kalırız amma yolunuzu gözleriz. Bir gece, bir de gündüz, ondan sonra alışırız. Geri günler
  • eklenir birbirine. Ve bizler sabırlıyız. Sabrımız büyüktür. Taşan sabrımızı yutkunuruz, baştan
  • sabrederiz. Sabır bizi şişirir. Şiştikçe daha sabırlı oluruz. Çocuklar ve dahi sabırlıdırlar. Onlara
  • sabrı biz öğretiriz. Ve onlar arkadaştılar. Onlar yedi arkadaştılar. Yedisinin karısı da böyle mi düşündü, böyle mi helal verdi, helal aldı acaba? Yo, ikisininki
  • helal aldı, helal aldı. Beşininki beddua ettiler. Kötü kötü söylendiler. Onlar sabretmedi. Onlar
  • kocalarına kötü davrandılar. Kötü kötü baktılar. Artlarından su dökmediler, el etmediler, gönül
  • almadılar, gönül vermediler. Dilleri bir karış idi onların. İçlerinden biri, “Gidişin olsun, dönüşün
  • olmasın senin herif” dedi. İşte bu kadın eziyeti seviyor idi. Çünkü kendisi eziyet içinde idi. Öteki
  • dört kadın, beddua etmediler, kötü söz etmediler, ama gönülden razı olmadılar. İçlerinden birisi
  • dedi ki, “Bıktım.” Amma söz etmedi, acaba neden bıktı, neden bıktığını açık açık söylemedi. Yedi arkadaş, yedisi birden yola çıktılar. Ve dahi köpek onların ardında idi. Köpek mutlu idi. Yedi arkadaş mutlu idi. Yedi arkadaşın mutluluğu yüzlerinden belli idi. Hava çok güzel idi. Yedisinin de yürekleri kabarıyor idi. Köpek bazen öne geçiyor, bazen arkada kalıyor idi. Yanlarından geçenler onlara bakıyor, onlar yabancılara selam veriyorlar idi. Yükler ağır idi,
  • ama onlara çok hafif geliyor idi. Sanki yükün altında başka biri var, o görünmeyen biri onlara
  • yardım ediyor idi. Köpeğin yiyeceği buradan oraya birinde, oradan oraya başka birinde idi. Ve onlar konuşuyorlar idi: “Bizler mutluluğu aradık. Şimdi onu görüyoruz. Gördüğümüz şeye mutlaka yaklaşacağız.
  • Onu elimizle tutacağız. Biz yedi arkadaş, yedi can, ona koşuyoruz, mutlu olmaya. Mutlu
  • olmayı biz istedik, oturduk, konuştuk. Ve karar verdik. Gidiyoruz dedik. Sözümüzde durduk.
  • Sözümüzde durmasaydık, şimdi karılarımızın yanında olacaktık. Ve onlar şimdi ardımızda
  • Bir tek köpek dilini çıkardı güneşe, ötekiler memnun başlarını salladılar. Bir pınar onlara hayat sundu. Bir güneş var idi sanki suyun içinde, bir ikinci güneş. Su öyle
  • parlaktı. Avuç avuç içtiler, yüzlerine sürdüler. Ve dahi bu sudan yanlarına aldılar. Su dile geldi,
  • onlara şöyle dedi: “Ben en güzeliyim. Benden güzeli yok burada, çok için.” Onlar suya dediler ki: “Çok içtik. Çok tükettik, yerine bol bol gele. Haydi, başkalarını da bekle böyle sessiz.
  • Memnun kaldık senden pınar.” Ve onlar uzun bir yolculuktan sonra vardılar mağaraya… Mağara o mağara. Onlara denmişti ki: “Görünüşü ay gibi, ama yarım ay. Yarım ayın sağ yanı açıktır, sol yanı
  • kapalıdır. Gündüzse, açık yerinden güneş doğar, kapalı yerinden güneş batar. Şayet geceyse,
  • yedi kardeş yıldızı açık yerindedir mağara ağzının. Bir cılız yıldız sol yanında göz atar, işte
  • o yanından değil, bu yanından gireceksiniz mağaraya. Işığınızı yakacaksınız, ilerleyeceksiniz.
  • Fazla ileri gitmeyin, ortada bir yer, işte kocaman, orası… Yazın serin olur, kışın sıcak olur. Yazın
  • eser, hangi deliğinden üfler bilinmez, ama üşütmez, hoş olur insan, yorgunluğu hemen geçer,
  • uyur gider. Kışınsa yorgan tepende, ayağın sıcacık. İşte öyle bir mağara…” Ve onlar… Yedi arkadaştılar. Yedisi birden mağarayı gördüler, yüklerini sağ yanlarına aldılar, köpeği
  • önlerine kattılar. Ve onlar parmaklarını mağaranın sağ yanına uzattılar. Alacakaranlıkta yarım ayı gördüler. Ve onlara kucak açtı mağara. “Buyurun, dedi sağ yanımdan. Çoktandır kimse uğramaz, bir
  • can girmez içime. Girin ki içime, üşüyorsanız ısıtayım, yanıyorsanız soğutayım…” Yedi arkadaş, yedisi birden girdiler mağaraya. Yedisinin birden sesi öttü mağaranın içinde.
  • “Yeni kadrolar açtık.” dediler. Biri işçi idi. daha uykunun üçüncü günü adresine “İşine son” yazısını postalayıp yerine
  • asgari ücretle birini aldılar. Biri tezgâhtar idi. Ve patronu bugün yarın onu sigortaya alacak idi. Tezgâhtarın yittiğini
  • görünce, derin bir soluk alıp yerine yenisini sigortasız tarafından koymuş idi. Biri köşede simitçi idi. Öteki köşenin simitçisi “Vah vah, öldü arkadaş” diyerekten,
  • dördüncü günü daha iyi iş yapan köşeye konmuş idi. Biri emekli idi. beşinci günü gazetelerde yedi yitik haberi çıkıp da birinin emekli olduğunu
  • öğrenen sandık, “Ha şöyle, yitiyitiverin” diyerek sofradan bir boğazın eksildiğine sevinmiş, bu
  • arada “Emekli yaşını seksene mi yoksa doksana mı çıkarsam” diye düşünmüş idi. Öteki biri, yüksek okulda öğrenci idi. En çok da o dedi: “Biz gerçekten yedi gün, yedi gece
  • uyumadık, yedi gün içinde bunca yasa çıkarılamaz, bunca yasa ve YÖK kararı uygulamaya
  • konulamaz. Biz galiba beş yüz yıl falan uyuduk.” Yüksek okul öğrencisi sınıfta kalmış idi, belge
  • almış idi, hiçbir okulda okuma hakkı kalmamış idi, aldığı burslar bir hafta içinde isteniyor idi,
  • bir yandan askere çağrılıyor idi, şebekesini üç gün içinde dekanlığa teslim etmezse, çok ağır
  • cezalara çarptırılacağı ufacık bir pusulayla haber veriliyor idi. Köpeğe hiçbir şey olmamış idi. Köpek, yine köpek idi.