CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA ESAS MAHKEMESİNİN VERDİĞİ HÜKÜM

Dava konusu uyuşmazlıkların belli süreç sonunda bir yargı ile çözülmesi yani “kesilip atılması” amacıyla özel makamlar belirlenmiştir. Bu makamlar önlerine gelen uyuşmazlığı bir yargı ile sonlandırırlar. Bu yargı taraflar bakımından da uyuşmazlığı kesip atan karardır. Bu anlamda yargı “karar niteliğinde hüküm” diğer bir ifadeyle “karar” olarak isimlendirilir. Mahkeme iddianamede belirtilen olay ve sanığa ilişkin olarak karar verecektir (CMK m.225/1). Karar verilmeden önce duruşmaya getirilmiş ve mahkemede tartışılmış delillere dayanılacak, son söz sanığa verilecek ve bu deliller vicdani kanaatle serbestçe takdir edilecektir (CMK m.217/1). Öte yandan unutulmamalıdır ki, yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir (CMK m.217/2). Mahkeme yargılamanın duruşma evresini tamamladıktan sonra hükmünü verecek; dolayısıyla yargı makamı önündeki uyuşmazlığı çözerek sanık hakkında suçlu veya suçsuz biçiminde bir sonuca ulaşacaktır. Mahkemenin ulaşacağı bu sonuç, Anayasa ve Ceza Muhakemesi Yasası’na göre gerekçelendirilmek zorundadır. 765 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 29. maddesinin sekizinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “cezanın asgari hadden tayini halinde dahi takdirin sebepleri kararda mutlaka gösterilir” şeklindeki bir ibareye 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasası’nda yer verilmemiştir. Ancak bu durum mahkemelerin verecekleri kararları gerekçelendirme yükümlülüğünün artık bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Çünkü aşağıda ayrıntılarıyla göreceğimiz gibi 1982 Anayasası m. 141’le getirilen bu zorunluluk 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası m. 34 ile de tekrarlanmıştır. Yargılama makamı duruşma evresini tamamladıktan sonra önündeki uyuşmazlığı çözüme kavuşturmak amacıyla bir hüküm kurmak zorundadır. Mahkemenin ulaştığı bu sonuç, yani kurulan hüküm gerekçeli olmak zorundadır. 765 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 29. maddesinde düzenlenmiş bulunan gerekçe zorunluluğuna ilişkin ibareye 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda yer verilmemiştir. Ancak bu durum mahkemelerin verecekleri kararları gerekçelendirme yükümlülüğünün artık bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Çünkü konuya ilişkin temel düzenleme 1982 Anayasası m. 141’de yer almaktadır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası m. 34’de de bu husus vurgulanmış ve ayrıca hükmün özelliğine ilişkin maddelerde de konuyu düzenleyen ayrıntılara yer verilmiştir. Öte yandan mahkemelerin karar ve hükümlerinin gerekçeli olması yükümlülüğü, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi madde 6’da açıkça yer almasa da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, demokrasinin işleyişi bakımından temel öneme sahip bulunan bu maddeyi adil yargılanma hakkı çerçevesinde geniş biçimde yorumlamakta ve kararlarında verilen hükümlerin gerekçeli olması gerektiğini belirtmektedir. Özellikle Mahkeme tarafından yasa yollarının var olduğu sistemlerde hükümlerin gerekçeli olması ilkesinin, adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından olduğu ve bu nedenle gerekçesizliğin yasa yolunu hayali bir olanak haline getireceği açıklanmıştır. Mahkeme, sanığın ancak bu şekilde kendisine tanınmış olan temyiz etme-yasa yoluna başvurma hakkını etkin bir biçimde kullanabileceğini belirtmektedir. Hâkim hüküm kurarken cezayı alt sınırdan belirlese bile bu durumun gerekçesini göstermelidir. Bu faaliyeti sırasında hakim kullandığı takdir yetkisinin dayanaklarını da hükümde açıkça göstermek zorundadır. Öte yandan hâkimin verdiği hükümlerin gerekçesi hak ve adalet duygularını incitmemeli, keyfilikten uzak olmalıdır. Belirttiğimiz özellikleri taşıyan gerekçe, hükmün taraflar ve kamuoyu tarafından kabul edilmesine olanak tanıyacaktır.

THE SENTENCE OF THE COURT IN TURKISH CRIMINAL PROCEEDINGS LAW

___

  • N.Kunter/F.Yenisey/A.Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2006, k.no.3.9.
  • E.Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, İstanbul 2007.
  • N.Centel/H.Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2006.
  • N.Toroslu/M.Feyzioğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2006.
  • B.Öztürk/M.R.Erdem, Öztürk Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2007.