İrşâdü’l-Akli’s-Selim’in Tefsir Geleneğindeki Konumu

Bu makale içerik itibarıyla tefsir tarihi ve yazımıyla doğrudan ilgilidir. Özel olarak Ebussuûd tefsiri genel olarak Osmanlı müfessirlerine dair akademik çalışmalar ekseriyetle önyargılıdır. Zira modern tefsir tarihi paradigması selefîdir. Söz konusu edebiyatı ya görmezlikten gelmiş ya da birbirini tekrar eden haşiye türü metinler olarak algılamıştır. Miladi XII ve XIII. asırlardan itibaren İslam coğrafyasında eğitim sistemi medreselerin inşasıyla kurumsallaşmış ve kısmen de devletleşmiştir. Diğer bir ifadeyle dini ilimler medreselerde belirli bir müfredat ve mezhep anlayışına bağlı olarak dil eksenli tedris edilmeye başlanmıştır. Bu eğitim sistemine paralel olarak bir tefsir kitabiyatı da oluşmuştur. Bunlar bir ilimde var olduğu kabul edilen iktisar, iktisad ve istiksâ mertebelerine göre farklı hacimlerde telif edilen eserlerdir. Ebussuûd tefsiri medreselerde tercih edilen iktisad (orta büyüklükte) tefsirlerden ziyade istiksâ (detaylı ve geniş) tefsirler kategorisindedir. Özelde Ebusssuûd genelde Osmanlı tefsir geleneğini besleyen iki ana ilim damarı vardır. Bunlardan birincisi Salebî ve Nişabur tefsir hareketi, diğeri ise Zemahşerî ve belağî-beyanî tefsir hareketidir. Her ne kadar modern dönem tefsir tarihi yazarları tarafından Salebî dışlansa da klasik dönem tefsir geleneğinin merkezinde Salebî vardır. Yine Mutezilî olması sebebiyle önyargıyla okunan Zemahşerî de medrese modeli tefsirlerin ana kaynağıdır.