BABAM MUHAN BALİ

Öz Yaş haddinden emekli olduktan sonra bu kez iş yaşamına, sevgili dostu ve öğrencisi Prof. Dr. İskender Pala’nın daveti ile aydın düşünceli ve yüksek çalışma kapasiteli çalışma arkadaşlarının bulunduğu İstanbul Kültür Üniversitesi’nde göreve başladı. Yaşamının belki de en huzurlu ve verimli olabilecek çalışma döneminde bu kez çok ama çok zalim bir düşmanla “akciğer kanseri” ile tanıştı. Hayatı boyunca tek sigara içmemiş, bedenine onun deyimi ile “emanete” hep mümkün olduğu kadar iyi bakmış, özen göstermiş bir insan için inanılması güç bir hastalıktı. Çok uzun yıllar en kötü kömürlerin havasına karıştığı ve solumaktan başka çarenin olmadığı Erzurum havasının bir sonucu muydu? Yoksa İngilizlerin açıp kapatmadan gittikleri Kıbrıs’taki Lefke- Gemikonağı madenlerinin mi? Hiç bilemedik ve bilemeyeceğiz.. Ama sonuçta babam bu dehşet verici hastalığı yakalandı. Üç yıl ve üç ay boyunca “Eyüp Sultan” sabrı ile hastalık ile mücadele etti. Asla şikayet etmedi, asla niye ben demedi (belki içinden sitem etti ama