Adli Kapitülasyonların Osmanlı Yerel Yöneticileri Üzerindeki Etkisine Bir Örnek: “ARAM PAPASYAN DAVASI”

Bursa, 19.yüzyılın başlarında ticari ve kültürel açıdan Osmanlı Devleti’nin taşradaki en önemli şehirlerinden biriydi. Hudâvendigâr Vilayetine bağlı bir sancak konumunda olan şehrin gelişimi 1834 yılı ile birlikte ivme kazandı. Bu tarihten itibaren, buhar gücüyle çalışan filatür (iplik çekme) makinelerinin Bursa’ya gelmesi, Avrupalı devletlerin şehre olan ilgisini artırdı. İlk olarak İngilizler, Bursa’da yaşayan kendi uyruklarının haklarını korumak ve aynı zamanda ticari faaliyetlerini düzenlemek amacıyla 1838 yılında Bursa’da bir konsolos görevlendirdi[1].20.yüzyılın başlarında şehir, ekonomik, kültürel ve sosyal hayatta önemli bir zenginliğe ulaştı. Bu zenginliğin doğal bir sonucu olarak da şehirde yabancıların etkinlik alanı genişledi. Yabancılar, özellikle ekonomi, din ve eğitim alanında gayrimüslimler üzerindeki nüfuz alanlarını kontrol altında tutmak için, Bursa’da konsolos görevlisi bulundurmaya özen gösterdiler. 1902 yılı dikkate alındığında şehirde, İran, Almanya, İngiltere, Avusturya-Macaristan, Rusya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Belçika adına çalışan konsolosluk görevlileri vardı. Bu ülkelerden bazıları, konsolosluk işlerini vekâlet yoluyla ve geçici sürelerle diğer devletlere devir etmişlerdi. Bu devletlerden Avusturya-Macaristan’ı Almanya, Belçika’yı İngiltere ve İtalya’yı ise 1892 yılından itibaren Fransa temsil etmekteydi[2]. Batılı devletler, konsolosluklar aracılığıyla bir taraftan şehirde bulunan yabancı statüsündeki[3] kendi uyruklarının haklarını güvence altına almaya çalışırken[4] diğer taraftan da gayrimüslimlerin hak ve hukukunu korumayı ilke edindiler[5]. Özellikle de Osmanlı Devleti tarafından çeşitli dönemlerde kendilerine verilmiş olan kapitülasyonları kullanarak, gayrimüslimler aracılığıyla Osmanlı’nın içişlerine müdahale etmeyi zamanla bir alışkanlık haline getirdiler. Düyûn-ı Umûmiyye’nin ilan edilmesiyle birlikte İngiltere ve Fransa’nın dönü- şümlü başkanlık hakkını elde etmesi[6], bu iki ülkenin büyükelçilik ve konsolosluk görevlilerinin yerel yöneticiler üzerindeki etkinlik sınırlarını genişletip, adli, mali, ekonomik ve idari alanlarda kendini hissettirmesine neden olmuştur. Bu çalışmada ele alınan Aram Papasyan davası, yabancıların adli kapitü- lasyonlar aracılığıyla Osmanlının adli makamlarını nasıl etkileyip baskı altına almaya çalıştıklarını göstermesi açısından önem arz eden bir yerel davadır.