Pandemiden Sonra Adalet İlkesinin Kapsamı Üzerine Bir Değerlendirme

Tıpta adalet, İlkecilik yaklaşımına göre dört temel tıp etiği ilkesinden biri olmakla birlikte, diğer üç ilkeye göre kapsamının belirlenmesi ve netleştirilmesi daha zorlu olan ilkedir. Nitekim pandemiyle birlikte, özerkliğe saygı, zarar vermeme, yarar sağlama ilkeleriyle ilgili de tartışmalar gündeme gelmiş; ancak adalet ilkesinin gereklerinin mevcut koşullar açısından yeniden değerlendirilmesi ve söz konusu gerekler çerçevesinde farklı eylem olanaklarına duyulan ihtiyaç kendini çok açık biçimde hissettirmiştir. Son yıllarda gerek sağlıklı hayat için doğal kaynakların korunmasında ve bunlara erişimde, gerekse teknolojinin sağladığı olanaklara erişimde yaşanan eşitsizlik nedeniyle hâlihazırda mevcut olan bu ihtiyacın, COVİD-19 pandemisiyle birlikte yeni bir boyut kazandığına da tanık olmaktayız. Tıp etiğinin dört temel ilkesinin, gerçek hayat senaryolarında görece sağlam olmaları nedeniyle belirlendikleri düşünülünce, tıpta adalet ilkesinin somut durumda kaynakların nasıl dağıtılacağı sorusuna yanıtının yeterince net olmayışı, pandeminin ilk etik etkilerinin de bu noktada yaşanmasına neden oldu diyebiliriz. İlk günlerden itibaren özellikle ventilatör ve yoğun bakım yatağı gibi kaynaklar kısıtlı olduğunda dağıtımına nasıl karar verileceği; “mikrodağıtım” ölçütleri tartışmaya açılıp ardarda kılavuzlar yayınlanırken, sağlık kaynaklarının dağıtımında halk sağlığına öncelik verilmesi dünya çapında bir mesele olarak gündeme geldi. Daha büyük ölçekli “megadağılım” ve “makrodağıtım” düzeylerinde ise çok daha kapsamlı tartışmalar açıldı. Yeni tipte mutant virüslerin yaratacağı riskler öngörülebildiği halde onlarla mücadeleye fon ayrılmamış olmasından başlayarak, bu virüslerin oluşmasında faktör olan iklim değişikliği ile mücadeleye, iklim adaletine ve nesillerarası adalete uzanan bu devasa tartışma, adalet ilkesinin gereklerinin yeniden gözden geçirilmesinin de ancak kapsamının genişletilmesiyle mümkün olabileceğini bir kez daha gösterdi. Pandemiyle birlikte, kısıtlı klinik kaynakların tahsisiyle nasıl başa çıkılabileceğini analiz eden çok sayıda çalışma ve kılavuz yayınlanmış olmakla birlikte, iklim değişimi bağlamında adalet sorununu ele alan çalışmalar daha sınırlıdır. Bu çalışmada, yeni tipte mutant virüslerin iklim değişikliği ile ilişkisi kurularak, biyoetikte adalet ilkesinin çevre etiğini ve gelecek kuşakları içerecek biçimde eniden değerlendirilmesi ihtiyacı ele alınmaktadır. Bu anlamıyla “dağıtım adaletinin kapsamı” sorununu ele alan çalışmanın amacı, dağıtımı ölçeklendirme düzeylerinin kendisinin bugün yeterli olup olmadığını tartışmaktır. Çünkü önümüzde yeryüzünün sürdürülebilirliği ve mevcut kaynakların gelecek kuşaklara eşitçe devredilebilmesinin nasıl mümkün olacağı gibi, bütün diğer sorunları geride bırakan gezegen çapında adalet sorunları bulunmaktadır.

An Evaluation of the Scope of the Principle of Justice After the Pandemic

Although justice in medicine is one of the four basic principles of medical ethics according to the “Principled Approach”, it is very difficult to define and determine its scope compared to the other three principles. In fact, with the pandemic, discussions about the principles of “respect for autonomy”, “non-maleficence” and “beneficence” became current issues, but the need to update the principle of justice and expanding its scope has also became evident. In recent years, due to the inequalities in the access and protection of natural resources for a healthy life and accessing the opportunities that technology provides, we are witnessing that this already existing need has gained a new dimension with the COVID-19 pandemic. Considering that the four basic principles of medical ethics are determined according to their relative robustness in real-life scenarios, we can say that the lack of clarity in distrubution of resources based on the principle of justice in medicine has caused the first ethical impact of the pandemic to be experienced at this point. From the very first days, it has become a worldwide issue how to decide on distribution, especially when the resources such as ventilators and intensive care beds are limited; prioritizing public health in terms of distributing health resources while the criteria for “micro distribution” were discussed and guidelines were issued one after the other. More extensive discussions were held on the larger scale “mega distribution” and “macro distribution” levels. Starting from the fact that the risks posed by the new mutant viruses (which could easily been foreseen, but no funds were allocated to fight them), to fight against climate change (which is the main factor of the formation of these viruses), to climate justice, to intergenerational justice, this huge debate once again showed that updating the principle of justice can only be possible by expanding its scope. While number of studies and guidelines have been published analyzing how to allocate limited clinical resources during the pandemic, studies addressing the issue of justice in the context of climate change are more limited. In this study, the need to expand the principle of justice in bioethics to include environmental ethics and future generations is discussed by establishing a relationship between new types of mutant viruses and climate change. In this sense, the aim of the study, which deals with the problem of “scope of distributive justice”, is to discuss whether the levels of scaling the distribution are themselves sufficient today. Because, planet-wide problems of justice, such as the sustainability of the earth and how it can be equally passed on to the future generations surpass all other problems.