Küreselleşmenin Kentsel Dönüşüm Anlayışı ve Aykırı Bir Örnek Ruhr Havzası Örneği

Modern dünyanın sistematiğinin kurulduğu Sanayi Devriminden bugüne hayatın her alanında olduğu gibi insan yaşamının mekansal boyutlarından birisini oluşturan kentler de yeni dönemin eğilimlerinden nasibini almıştır. Antik Yunan ve Roma’dan beri site ve bourg formlarıyla egemenliğin çekirdeğini oluşturan kent sanayi döneminde geçirdiği anlam kaymasıyla yeni bir toplumsal iş bölümünün de mekanı olarak yükselmiştir. İçeriğini kapitalizme özgü ekonomik ihtiyaçların oluşturduğu bu dönüşüm sürecinde kırdan kente yönelen büyük nüfus hareketleri ile kentlerin çehresi değişmiştir. Bu dönemde “ancient regime”e özgü egemenliğin temsili kentler yeni egemenlerin mekansal ve hiyerarşik hayat alanını temsil eden sanayi kentlerine dönüşmüştür. Artık yeni dönemde kent, kapitalizme özgü ihtiyaçlar çerçevesinde yeni toplumsallaşmanın ve katmanlar arası hiyerarşik dağılımın merkezidir. Gerek yeni dönemin ihtiyaçları gerekse yoğun nüfus hareketleri ve sonraki devirlerde gerçekleşen başka olaylar tarihsel bir mit olan kentlerin yeni baştan ele geçirilmesini gerektirmiştir. Sanayi devriminden bugüne farklı ihtiyaçlara göre farklı felsefelerle gerçekleştirilen bu elden geçirme ve yenilemeler kentsel dönüşüm olarak adlandırılmaktadır. 1970’lerde kapitalizmin nihai krizine bir çare olarak ortaya çıkan neoliberalizm, öncülü liberal kapitalizm gibi hayatın her alanına müdahale ederken toplumsal ilişkilerin mekanını temsil eden kentleri de yeni baştan dizayn etmekten geri durmamıştır. Bu çalışmada kentsel dönüşüm üzerine tarihsel pratikler tartışılırken, 1970’lerden itibaren kentsel dönüşüme insan faktörünü öteleyici bir nitelik kazandıran kentsel dönüşüm mantık ve pratiğinin bir eleştirisi yapılmış olup günümüzde bu anlayışa karşı önemli bir sapmayı ifade eden Ruhr Havzası’ndaki tarih ve kültür merkezli kentsel dönüşüm ele alınmıştır.