İslam’da Rasyonel Düşüncenin İmkânı Olarak Hatm-i Nübüvvet, Okültist İtirazlar ve Sosyal Bilimler

İslam’ın ortaya çıktığı 7. yy. Arabistan yarımadası iktisadi ve siyasi açıdan olduğu kadar kültürel olarak da dönenim iki büyük dünya gücünden biri olan Sâsânî imparatorluğu etkisi altındadır. Sâsânîlerin Mecusi inanç sistemi gibi Cahiliye dönemi Arapları da özünde düalist bir kozmolojiye inanmaktadır. İnsanı, “iyicil” ve “kötücül” güçler arasında kalmış bir varlık olarak düşünen Cahiliye Araplarının dünyasında Allah’ın yanı sıra “cinler, şeytanlar” türünden kötücül güçlerin de insan üzerinde tesirde bulunabildiklerine inanılmaktadır. Genel kabul olarak daha çok “puta tapıcılık” üzerinden anlaşılmaya çalışılan Cahiliyede döneminde putlar aslında bu metafizik güçlerin tecessüm etmesi için dikilmiş sureta beden işlevi görür. Dolayısıyla putların bizzat kendileri tanrı değildir; tıpkı insan ruhunun, bedende tezahür etmesi gibi metafizik varlıkların “ete – kemiğe bürünmesi” yani görünür âlemde mekân tutmasını sağladıkları için onlara ibadet edilir. Ancak düalist inanış gereği müşrikler meleklerin tecessüm etmesi için şehrin merkezinde Kâbe’nin etrafına putlar diktikleri gibi, şeytani güçler için de yabanıl yerlerde, ıssız mekânlarda putlar diker mabetler, sunaklar yaparlar. İbn Kelbî’nin aktardığına göre örneğin Uzza putu bir dişi şeytan olup sunağı Mekke’nin 45 km. kadar kuzey doğusunda Batn-ı Nahle vadisinde bulunmaktadır. Sonuç olarak Cahiliye dönemi kozmolojinin asıl karakteristik özelliği, iyicil güçlerin yanı sıra kötücül metafizik varlıların da insan hayatına tesir edebildiği inancıdır. Bu iki metafizik güç arasında kalan insanoğlunun başına gelenler de çatışmanın sentez sonucu şeklinde gerçekleşen ve zaman anlamına gelen “Dehr” kavramı ile açıklanır. İslam, evrende Allah’ın dışında bir gücün varlığa böylesi bir tesir kabiliyetini kesin bir dille reddeder. İslam’ın “şirk” olarak nitelediği ve lanetlediği çoktanrıcılık da özünde bu düalizmdir. Kur’an’da bu durum, “İki ilah edinmeyin, O tek bir ilahtır” (en-Nahl, 16/51.) şeklinde vurgulanır. İslam, kozmolojik olarak sadece Allah’ın iradesini geçerli kılmakla fizik âlemdeki düzeni ve aklı da tekleştirmiş olur. Böylece tek bir aklın hükmünün geçerli olduğu evrende rasyonel düşünce yönünde önemli bir adım atılmıştır. Hatta Kur’an’da Hz. Peygamber’in diğer insanlar gibi bir “beşer” olduğu, doğaüstü herhangi bir kabiliyetinin olmadığı, “gayb” yani zamanın ya da maddi imkânların el verdiğinin ötesine ilişkin olayları bilmediği vurgulanır. Nitekim Hz. Peygamber’in insanüstü bir iddiasının olmaması nedeniyle müşrikler onu “sıradanlıkla” suçlarlar ve anlattıklarının da sadece “insan sözü” olduğunu ileri sürerler. Ancak İslam burada da kalmaz, Hz. Muhammed ile nübüvvetin de sona erdiğini ilan eder. Buna göre Allah’ın Hz. Muhammed’den sonra başka bir kimseyi toplumsal bağlayıcılığı olan bir ilahi mesajın taşıyıcısı olarak muhatap alması söz konusu olmayacaktır. Bundan böyle insanoğlu rasyonel, tutarlı tek bir aklın geçerli olduğu dünyada yolun devamını kendi başına yürüyecektir. Elbette ki bu yolculukta başta son vahiy Kur’an’ın ve insanlığın o güne kadarki tüm müktesebatının ışığından faydalanılacaktır, ancak bir peygamber rehberliği söz konusu olmayacaktır. Klasik literatürde “peygamberliğin mühürlenmesi” olarak tarif edilen bu durum, düşünce tarihi bakımından da insanoğlu için yeni bir aşamayı ifade etmektedir. Ne var ki İslam tarihinde Hz. Peygamber’in vefatı sonrası yaşanan ihtilafın tarafları, siyasi pozisyonlarını okülktist argümanlarla temellendirmeye yönelince tüm bu rasyonelleşme akamete uğrar. Özellikle Emevîler döneminde siyasi meşruiyet toplumdan alınamadığından metafizik iddialarla temellendirilir. Klasik kaynaklara göre ilk defa Muaviye için “tanrının yeryüzündeki gölgesi” ifadesi kullanılır. Aynı yöntemle Kerbela’da yaşananlar gibi trajik olaylara ilişkin de teolojik izahlar getirme imkânı doğar. Bu durum Cahiliye döneminde bilinen ve Dehr kavramını ortaya çıkaran iyicil ve kötücül güçler arasındaki diyalektik ilişkinin bu sefer de Allah’a “kötülük” (şer) isnat edilerek yeniden üretilmesine yol açar. Tüm bu yorumlara karşı itirazlar İslam düşüncesinde Allah’ın zatına ilişkin ilk tartışmaların da temelini teşkil eder.

Seal of Prophecy (Hatm-i Nubuvvet) as the Possibility of Rational Thought in Islam, Occultist Objections and Social Sciences

In the 7th century, when Islam emerged, the Arabian peninsula was under the influence of the Sassanid empire, one of the two great world powers, culturally as well as economically/politically. Like the Sasanian/Zoroastrian belief system, the Arabs of the Ignorance period had a dualist cosmology in essence. In the world of the Arabs of Ignorance, who think of man as a being between "good" and "evil" forces, it is believed that evil forces such as "jinn and devils" can have an effect on people, as well as Allah. In the period of ignorance, which is generally accepted to be understood through "idol worship", idols actually function as a form for the embodiment of these metaphysical powers. Therefore, idols themselves are not gods; Just like the manifestation of the human spirit in the body, they are worshiped because they enable metaphysical entities to "take on flesh and bones", that is, to occupy a place in the visible realm. However, in accordance with the dualist belief, the polytheists place idols around the Kaaba in the center of the city so that the angels can be incarnated, they also place idols in the wild and desolate places and build temples and altars for demonic forces. According to Ibn al-Kalbī, for example, the idol of al-ʻUzzā is a female devil and its altar is located in the Batn al-Nahle valley, 45 km northeast of Mecca. As a result, the main characteristic feature of the cosmology of the Age of Ignorance is the belief that evil metaphysical beings can affect human life as well as benevolent forces. What happens to human beings caught between these two metaphysical powers is also explained by the concept of "Dahr", which means time, which occurs as a result of the synthesis of the conflict between the two. Islam flatly denies the ability of a power other than Allah to have such an effect on existence in the universe. Polytheism, which Islam qualifies and condemns as "shirk", is essentially this dualism. In the Qurʾān, this is emphasized as " Take not (for worship) two gods: for He is just One Allah." (an-Naḥl, 16/51.). By making only the will of Allah valid in the universe, Islam also unifies the order in the physical world and the mind. Thus, an important step has been taken towards rational thinking in the universe where the rule of a single mind is valid. Even in the Qurʾān, it is emphasized that the Prophet was a "human" like other people, did not have any supernatural abilities, and did not know the "unseen", that is, events beyond what time or material means allowed. As a matter of fact, since the Prophet did not have any superhuman claims, the polytheists accuse him of "ordinariness" and claim that what he tells is only the "word of man". However, Islam does not stay here either, it declares the end of prophethood with Muhammad. According to this, it will not be possible for Allah to address another person after Muhammad as the carrier of a divine message that must be socially obeyed. From now on, human beings will walk the rest of the way on their own in a world where a single rational, consistent mind is valid. Of course, in this journey, the light of the Qur'an, the last revelation, and all the acquis of humanity up to that time will be benefited, but the guidance of a living prophet will no longer be in question. This situation, which is described as the "sealing of the prophethood" in the classical literature, represents a new stage for human beings in terms of the history of thought. However, all this rationalization fails when the parties to the conflict in the history of Islam after the death of the Prophet tend to justify their political positions with occultist arguments. Especially in the Umayyad period, political legitimacy is based on metaphysical claims rather than being taken from the society itself. According to classical sources, the expression "the shadow of God on earth" is used for the first time for Muʿāwiya. With the same method, it is possible to provide theological explanations for tragic events such as the events in Karbala. This situation leads to the reproduction of the dialectical relationship between good and evil forces, which were known in the Ignorance period and revealed the concept of Dahr, this time by attributing "evil" (shar) to Allah. Objections to all these interpretations also form the basis of the first debates about the essence of God in Islamic thought.

___

  • Abdurrazık, Ali. İslam’da İktidarın Temelleri. Çev. Ömer Rıza Doğrul. İstanbul: Birleşik Yayıncılık, 1995.
  • Ahmed bin Hanbel. Er-Red ale’l-Cehmiyye ve'z-Zenâdıka. Riyad: Dâru's-Sebât, 2003.
  • Bağdâdî, Ebû Caʻfer Muhammed. Kitâbü'l-Muhabber. Beyrut: Dâru'l Âfâki'l-Cedîde, 2009.
  • Bakkal, Ali. “İslâm Tarihinde Rasathaneler”. Bilimname 39/3 (Aralık 2019): 105-141
  • Bayrakdar, Mehmet. İslâm’da Bilim ve Teknoloji Tarihi. Ankara: TDV Yayınları, 2000.
  • Belâzurî. Ensâbu’l-Eşrâf. Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1996.
  • Cevdet Paşa, Ahmet. Peygamberler ve Halifeler Tarihi. Cilt 1. İstanbul: Merve Yayınları, ts.
  • Ciavuk, Mustafa Abdullatif. el-Hayatu ve’l-Mevtu fi’ş Şi’ri’l-Cahiliyyi. Bağdat: Vizâratu’l- Âlâm, 1977.
  • Cübran, Abdurrazzak. Cumhuriyetu’n-Nebi. Beyrut: İnsan 2007.
  • Çelebi, İlyas. “Şehâdet Âlemi”. TDV İslâm Ansiklopedisi 16/422-423. İstanbul: TDV Yayınları 1997.
  • Doğan, Lütfi – Kutluay, Yaşar. “Hasan Basrî’nin Kader Hakkında Halife Abdülmelik b. Mervan’a Mektubu”, AÜİFD, 3-4 (1954): 75-78.
  • Mahallî, Celâleddin - Süyûtî, Celâleddin. Tefsîru'l-Celâleyn. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1971.
  • Hançerlioğlu, Orhan. Felsefe Ansiklopedisi. Cilt 6. İstanbul: Remzi Yayınları, 1979.
  • Gazali, Muhammed. el-Munkız mine'd-Dalâl. İskenderiyye: Dâru’l-Endelus, 2003.
  • İbn Hişâm. es Sîretü'n-Nebeviyye. Cilt 2. Beyrut: Dârü’l-Kitâbil Arabî, 1990.
  • İbn Kesîr. Tefsîru'l-Kur'ân'il-Azîm. Cilt 7. Riyad: Dâru’t-Tayyibe, 1999.
  • İbn Sa'd. et-Tabakâtü'l-Kübrâ. Cilt 7. Beyrut: Dârü'l Kütübi'l-İlmiyye, 1990.
  • İbn Sina. el-Mebde ve'l-Meâd. Tahran: Vezaratu't Türâs el Kavmî es-Sekâfî, 1998.
  • İbnü'l Kelbî. Kitâbü'l-Esnâm. Kahire: Dâru'l Kütübi'l Mısriyye, 1995.
  • Kan, Kadir. Abbâsîlerin Birinci Asrında Bağdat (145-232/762-847). Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi, 2010.
  • Kant, Immanuel. “Aydınlanma Nedir Sorusuna Yanıt (1784)”. Seçilmiş Yazılar. Çev. Nejat Bozkurt. İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları, 1984.
  • Müslim. Sahih. Cilt 1. Beyrut: Dârü'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1991.
  • Nesefî, Ebü’l-Muîn. Bahr’ul-Kelâm. Dimaşk: Mektebetü Dâru'l-Farfur, 1997.
  • Ökten, Kaan H. “Kant ve Prusya’da Dini Sansür”. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1/1, (Yaz 2016): 87-101.
  • Rafiî. el-Azîz şerhü'l-Vecîz. Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1997.
  • Râzî, Fahreddin. et Tefsîru'l kebîr. Cilt 2. Kahire: Müessesetu'l Matbûâti'l İslâmiyye, 1938.
  • Salih es-Seyyid, Muhammed. Amr b. Ubeyd ve Ârâuhu el-Kelâmiyye. Kahire: Mektebetu Nahdati'ş Şark, 1985.
  • Suyûtî. ed-Dürrü'l-Mensûr fi't-Tefsîri'l-Me'sûr. Cilt 7. Beyrut: Dârü'l-Fikr, 2011.
  • Şentürk, Mustafa. Kur’an’da Akıl. İstanbul: Yeni Zamanlar Yayınları, 2004.
  • Toynbee, Arnold J. A Study of History. USA: Oxford University Press, 1987.
  • Van Ess, Josef. “İslam Dinî Düşüncesinde Septisizm”. Çev. Murat Memiş. DEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 22, (2005): 167-183.
  • Yavuz, Yusuf Şevki. “Usûl-i Selâse”. TDV İslâm Ansiklopedisi 42/212. İstanbul: TDV Yayınları 2012.
  • Yazır, Elmalılı Hamdi. Hak Dini Kur'an Dili. Cilt 6. İstanbul: Eser Kitabevi, 1971.
  • Yörükan, Yusuf Ziya. İslâm Dini Tarihi. İstanbul: Ötüken Yayınları, 2006
  • Yurdagür, Metin. “Hatm-i Nübüvvet". TDV İslâm Ansiklopedisi 16/477-479. İstanbul: TDV Yayınları, 1997.
  • Yurdagür, Metin. “İslam Düşünce Tarihinde Hatm-i Nübüvvet Meselesi”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13-15, (İstanbul 1997): 305-312.
  • Zemahşerî. Keşşâf. Cilt 1. Riyad: Mektebetü'l-Abikân, 1998.