TÖZCÜLÜK-İLİŞKİSELLİK DİKOTOMİSİ AÇISINDAN İLİŞKİSEL SOSYOLOJİK MODELLERİN TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ PRATİĞİ VE DÜŞÜNÜMSELLİĞİ AÇISINDAN OLASI AÇILIMLARI

Sosyoloji literatürü içinde uzunca bir zamandan beri, fail-yapı, özne-nesne, tümevarım-tümdengelim, nesnellik-düşünümsellik, mikro-makro, açıklama-yorumlama gibi her biri ontolojik, epistemolojik ve metodolojik tavır alışların çeşitli düzeylerinde etkisini farklı biçimlerde gösteren dikotomik kavram çiftlerinin etrafında yürütülmekte olan tartışmalara tanık olunmaktadır. Bu tartışmalar içinde söz konusu kavram çiftlerinin daha temel bir dikotomi biçimi olarak sosyal dünyanın öncelikli olarak “tözlerden mi?” yoksa “süreçlerden” dolayısıyla da “ilişkilerden mi?” oluştuğu sorunsalı üzerinden başlatılan ve farklı versiyonlarına karşın “herşeyin ilişkisel olduğu” sayıltısından hareketle belirli bir perspektifler bütünü olarak, “ilişkisel sosyoloji” başlığı altında, artık daha sık duymakta olduğumuz yaklaşımlar önem kazanmaya başlamıştır. Bu yaklaşımların ontolojik ve epistemolojik açılardan ideal tipsel düzeydeki farklılaşmalarına ilişkin temel yaklaşımların ele alındığı bu çalışma kapsamında, temel sorunsalın bireylerin, kurumlar, toplumsal yapılar ve kültürler ile ilişkiye girip girmedikleri; nedensel açıklayıcı mekanizmalar olarak, ampirik ve mantıksal açıdan bireylerle toplumsal bakımdan cisimleşmiş, şeyleşmiş örüntüler arasında “ilişki” biçimleri kurulup kurulamayacağı üzerinden farklılaşmaların olduğu görülmüştür.  Türkiye’de bugün, tarihsel olarak normatif siyasete eklemlenmiş ve siyaset alanının müdahaleleri ile kendi özerk sermaye biçimlerini geliştirememiş polity ağırlıklı bir sosyolojinin giderek daha fazla ilişkisel ve tahakkümsüzlük olarak özgürlük etiğini temele alan bir perspektifi dile getirmeye başladığı, sosyolojik aklın, araçsal olmaktan çok, düşünümsellikle kendini sorgulamaya başladığı bir sosyolojinin sosyolojisinin gelişmeye başladığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, Sociustan çok polity ağırlıklı bir sosyal bilim pratiği ve bu pratiği besleyen sosyo-ekonomik-kültürel-politik ve bilişsel anlam çerçevelerinin dışına çıkabilecek özerk bir bilim ve dolayısıyla da sosyal bilim alanı oluşturulabilmesinin olanağı, sosyal bilimcilerin düşünümselliği kadar bu düşünümselliği pratik gerçekliğe aktarabilmeye imkan verecek bir yapı sorunu olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor görünmektedir.  

RELATIONAL SOCIOLOGY MODELS’ POSSIBLE EXPANSIONS IN SOCIOLOGY PRACTICE AND REFLEXIVITY IN TURKEY FROM THE VIEWPOINT OF SUBSTANTIALISM AND RELATIONALITY DICHOTOMY

Discussions on dichotomic notion couples which demostrate various ontological, epistemological and methodological positionings like agency – structure, subject – object, induction – deduction, causality- reflexivity, micro – macro or explanation – interpretation have been witnessed for a long time in sociology literature.Among these discussions, various approaches, which are more often-heard nowadays, under the title of “relational sociology” which questions if the social world consists of “the substances” or “processes” – therefore relations - and suggests that “everything is relational” have started to gain more importance. Within the scope of this research which focuses on the ideas of social scientists on the ideal type models relating to ontological and epistemological differentiations, it has seen that the main problematic about differentiations in relational sociology centres upon whether the individuals –as living creatures- get in contact with social structures, institutions and cultures and whether some “relation” types –relational perspectives- can be built as explanatory mechanisms between the individuals and the reified patterns of social life empirically and logically. It has been thought that in todays Turkey, a polity based sociology which historically articulated to normative politics and failed to develop its own autonomous capital types because of the political interferences has been giving its place to a much more relational and freedom based sociological perspective. Thus, a sociology of sociology which leads sociological reason questioning itself with reflexivity rather than functioning instrumentally has started to be mentioned. Hovewer, it seems that the possibility of an autonomous social science which goes beyond the polity based (rather than Socious based) social science practice and social–economic–cultural-political meaning frameworks which maintain this practice continues its existence as a structure problem about allowing social scientists’ reflexivity and being able to put this reflexivity into practice.