Kimlik-Göç-Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği

Türkiye, I950'li yıllardan itibaren bir yanda iç ve dış göçlere sahne olmuş, bir yanda da büyük kentlerin varoşlarına yığılan ve gecekondu olgusunu meydana getiren bir sürecin başlamasına yol açmıştır. Bu iki toplumsal olay birbirine nedensellik bağı ile bağlantılıdır. 1948 yılında Marshall Planıyla ülkemize giren 248 bin kadar traktör tarım sektöründe başlayan iç ve dış göçlerin nedeni olmuş, kırsal alanda topraksız, ve maraba konumunda bulunan milyonlarca tarım işçilerinin kentlere akışlarına yol açmıştır. Bu göç dalgaları sonucu oluşan keııt-kırsal alan karşılaşması, ayni zamanda üniversitelerde ve sivil sektörde siyasal ideolojilerin kutuplaşması sürecini de başlatmış oldu. 1960'lardaıı itibaren üniversiteler, öğrenciler ve akademik kuruluşlarda başlayan sağ-sol kutuplaşmaları toplumsal şiddetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kaotik yapı. içinde etııisiti kamplaşmaları da gündeme gelerek, "Ben " ve "Öteki" sonullarını gündeme taşımıştır. DEV-GENÇ, DEV-SOL, PKK gibi terör örgütleri giderek, Türk toplum yapısını bölmeye ve parçalamaya yol açmıştır. Bit toplumsal çatışmaların odak noktasını, döl yalağını da kırsal alandan kentlere göçen ve gecekondu kuşağını meydana getiren zorunlu göç süreci olmuştur. Bir ülkede yoğun bir biçimde oluşan gecekondu olgusu,ayni zaman da zenginlik süreciyle de ııeden-soııuç bağı ile bağlantılıdır. Gecekondu süreci, kırsal alanlarda yüz yıllarca kendine özgü inanç ve değerler sistemiyle yaşamını sürdüren halkımızın, büyük kentlerin varoşlarına yerleşen işsiz-güçsüz insanlarımızın oluşturduğu yoksulluk kültürünü de başlatmış olur. Yoksulluk kültürü,yoksulluktan farklıdır. Yoksulluğu yenmek kolaydır,ancak yoksulluk kültürü inançların, gelenek ve törelerin kuşaktan kuşağa geçmesinden ötürü,yoksulluğu önlemek kolay değildir. Zenginlik küllimi de zenginlikten farklıdır. O da kuşaklan kuşağa sürüp giden bir oluşlunun ürünüdür. Gözlendiği üzere, göçler, gecekondulaşma, kimlik benzeşimi ve toplumsal şiddet, sosyal yapımızın bir yansımasıdır. Bu temel alı yapı göz önüne alınmadan sorunların çözümlenmesi mümkün değildir