Can Kakışım, Sınıf, Etnisite ve Kimlik: Sosyalist Paradigmanın Evrimi, İstanbul: İletişim Yayınları, 2016, 304 s.

Marksizmin üzerine inşa edildiği üç temel fikirden biri olan sosyal evrim süreci; bireyin dünyasını oluşturan aile, kabile, yerel ve bölgesel bağlılıkları bununla beraber ulusal bağlılığın yok olarak ve bireylerin küresel düzeyde kolektif bir kimlik etrafında bir araya gelerek ideal formuna ulaşmasını ve “asıl insan” olarak tanımlanan anlamlı bireyin ortaya çıkmasını hedeflemekteydi. Bu bakımdan bu ideal gerçekleşene kadar büyük uluslar, diğer tüm alt kültürel toplulukları yani kapitalist dönüşümü gerçekleştirebilme kapasitesine sahip olmayan “tarihsiz halkları” geri kalmış olarak kabul etmeli ve onların yolunu açmalıydı. Tarihsel süreç ilerlemeci bir yaklaşımla izah edilerek toplumların feodalizmden kapitalizme, kapitalist toplumda ise işçi devrimini gerçekleştirmek suretiyle komünist topluma ulaşılacağı düşünülmekte idi. Bu noktada ulusal sorun olarak niteleyebileceğimiz her durum, bu tarihsel süreci yavaşlatacak, tıpkı lümpen proletarya gibi deyim yerindeyse ayak bağı olacağından Marx ve Engels bu sorunun çözümünün ancak merkezîleşmiş ulus devlet yapıları olduğunu düşünmekteydi (s. 24).