Transfusion Zum Säkularisierungsprozess

Modern Çağda bireyin gittikçe önem kazanması ve onun kendi içine dönmesi, kendi dönüşümünü dış dünyadan bağımsız olarak kendi içinde yaşamasıyla sonlanmıştır. Ama bir yandan tenselliği ile dış dünyaya bağlılığı, diğer yandan da tinselliği, ki bu da onun doğası, bireyi sürekli bir hesaplaşma durumunda bırakmaktadır. Tarihin akışına ilişkin kültüre bağlı farklı yaklaşımlar, sekülerleşme sürecine ilişkin düşüncelerde zorunlu olarak göz önünde bulundurulması gereken bir olgudur. Tarihin değiştiği düşüncesinin yerini modern dönemlerde, tarihe bakış açısının değiştiği fikri almıştır. Postmodern Roman’m „alıntılarla“ çalışması buna iyi bir örnektir. Sekülerleşmenin temelinde bireyin öncelenmesi var ise, bunun temelinde de tek tanrılı Dinlerin olduğu kabul edilebilir görünüyor. Arkaik dinlerde yaşamın tamamı dini bir akt olarak anlaşılırken, bu tek tanrılı dinlerle değişime uğramış ve yerini 'Kutsal Olmayan Zaman ve Mekan’ düşüncesine bırakmıştır. 'Kutsal Olanın’ artık normal olmaması ve yaşamın kesitlerinde yer edinememesi sekülerleşmenin ilk adımı olarak kabul edilmektedir. Arkaik dinlerden bugüne bu sorunsalı incelemek, mitolojik ön çalışmaları gerektirmektedir. Sekülerleşmenin diğer önemli aşamaları, Kilisenin Renaissance ile Doğa bilimleri çalışmalarına karşı takındığı tavır ve matbaa’nın okur yazarlık oranına yaptığı etkidir. Her iki süreç, bireyin bireyle ve toplumla iletişimini Kilisenin tekelinden kurtarmış ve iyileştirmiştir. Modern dönemde sekülerleşmenin anahtar sözcüğü her nekadar 'Doğa Bilimleri’ olarak kabul görmüşse de, 'Nesir (prosa)’ 'Profan’ olanın eş anlamlı sözcüğü olarak kullanılagelmiştir. Sekülerleşme sürecini pekiştiren ve yaygın anlamını kazandıran Aydınlanma’, bir bakıma 'Doğa Bilimleri’ ve 'Nesir’ ile ilişkilendirilebilir

Transfusion: On the Process of Secularism