Afrika’da Felsefe Var mı? Anadolu Mistisizmi Üzerinden Bir Değerlendirme

Afrika’nın Türk ve İslam kültür ve felsefesiyle ilişkileri oldukça erken dönemlere uzanır. Ancak son birkaç yüzyıldır Türkiye’nin bu büyük kıta ile ilişkileri iyice zayıflamış görünür. Bu, köklü bir ortak tarihe; dolayısıyla kültür ve felsefeye sahip olan iki coğrafyanın hak etmediği bir durumdur. Günümüz Afrika’sı pek çok yönden incelemeye tabi tutulurken felsefî ve dinî zenginliği göz ardı edilmemelidir. Çünkü Afrikalılar ile Türkler, sadece ticari değil, akademik anlamda da birbirine sanıldığından çok daha yakındır. Ortak noktaların ve bakış açılarının öncelikle keşfedilmesi ve modern çerçevede yeniden inşa edilmesi, gittikçe küçülen dünyada Türkiye’yi büyütmek için elzemdir. Afrika’nın bilgelik öğretisine bugünün modern dünyasının ihtiyacı vardır. Elbette bu bilgeliğin öncelikle günümüz Afrika felsefesi bağlamında açımlanması gerekir. Sonrasında da Afrika felsefesinin dünya felsefe geleneği içindeki yeri üzerinde durulmalıdır. Tabi ki, bu okumanın Türk İslam düşüncesini merkeze alan bir bakış açısıyla yapılması elzemdir. Türk-İslam düşüncesi bağlamlı bakış açısını, nihai şekline Anadolu’da kavuşan gönül esaslı mistiklikle sınırlamak istiyoruz. Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî’nin Alperenleri vasıtasıyla Anadolu’yu dönüştüren “Anadolu mistisizmi” ile “Afrika bilgeliği” arasındaki ortak noktaların günümüz itibariyle ayrışmış görünen bu iki dünyayı yeniden bir araya getireceğinden kuşku duymuyoruz. Makalede genel anlamda Afrika felsefesi içindeki bilgeliğin ayrımları ortaya konulduktan sonra “Anadolu mayası” olarak kavramsallaşan Anadolu bilgeliğinden ne anladığımız üzerinde özetle durulmuştur. Son olarak da özgün bir yaşam felsefesi sunan iki dünyayı birbirine bağlayan kültürel ve düşünsel köprülerin nasıl bir okumayla kurulabileceği belirginleştirilmiştir.

Afrika’da Felsefe Var mı? Anadolu Mistisizmi Üzerinden Bir Değerlendirme