Cumhuriyet Devrinde Çiviyazılı Belgelere Berilen Değer ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Çiviyazılı Belgeler Arşivindeki Çalışmalar
Ulusumuzu toprağına, bağımsızlığına kavuşturmak, ülkemizi asrın uygarlığına ulaştırmak için çıkmaz sokakta yol, karanlıklarda ışık bulan Atamız, ulusumuzun meçhuller içinde kalmış en eski tarihini, dilini, uygarlığını ortaya çıkarmak için de yollar bulmaya, ışık tutmaya çalışmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarına kadar Türk tarihi yalnız Osmanlı devrine inhisar ettiriliyor, o da ancak Osmanlı tarihinin çok kısıtlı bir bölümünü kapsıyordu. Avrupa tarihlerinde ise Türkler hakkında çok az, o da yanlışlıklarla dolu bilgi veriliyor ve Türkler ancak "barbar" olarak vasıflandırılıyordu. Aziz Atamız, bilhassa Kurtuluş Savaşı sonunda milletimizde uyanan benlik ve birlik duygusunu perçinlemek için onun yaratıcı kabiliyetini, deha ve seciyesini, uygarlığını ortaya çıkarmak ve yabancılar tarafından takılan "barbar Türkler" sıfatının yanlış olduğunu hem dünyaya hem de milletimize göstermek amacındaydı. Böylece yeni yetişen Türk çocuğu kendini, atalarının yüksek uygarlığını, diğer milletler arasındaki yerini tanıyacak, o da bunlara layık olmak çabasıyla memleketini daha uygar hale getirecek ve dünya milletlerine eskisi gibi şerefli hizmetler yapmaya devam edecekti. İşte O, bu sebeple Türk tarihi ve bilhassa tarih öğrenimi ile çok ilgilenmekte ve tarihin objektif olarak araştırılmasını öngörmekteydi. Türk tarihi nasıl araştırılacaktı, hangi belgelere dayanılacaktı? Tarihi devirlerde Türklerin Orta Asya'dan devamlı olarak batıya doğru, bilhassa Anadolu'ya alanlar yaptığı biliniyordu. Neden daha çok eski devirlerde bu akınlar yapılmış olmasındı? Fakat bunu kanıtlamak için yazılı ve sanat eserleri gibi birçok belgelere ihtiyaç vardı.
Hukûmet and Devlet
In an essay written in about 1837, the Ottoman statesman Sadık Rıfat Pasha uses the phrase düvel-i Avrupa hukûmetleri, in a context where these words clearly mean "the governments of the states of Europe". The words devlet and hukûmet were already in common use at that time, but the formulation in this phrase, with the implied distinction between the state (devlet) as an abstract and permanent embodiment of authority, and the government (hukûmet) as the human and impermanent body of persons exercising that authority, is new in Ottoman and therefore in Islamic usage. The normal word for government in modem Turkish and Arabic is hukûmet, hukûma. Used in much the same sense as English "government" or French "gouvernement", it is standard and common throughout the Arabicspeaking lands and in Turkey at the present time-so common indeed that in word-counts which have been made of modern Arabic prose, hukûma ranks among the words of most frequent occurrence, ahead of several quite ordinary prepositions. The word is old, and is attested in Arabic from the earliest of times; its use in the sense of "government" however dates only from the 19th century. In classical Arabic usage it was a verbal noun meaning the act or office of adjudication, of dispensing justice. It could be used in this sense irrespective of whether the person so acting was a sovereign, a judge, or merely an arbitrator. The frequently quoted hadîth that "an hour of justice in hukûma is better than 60 years of worship" refers clearly to the administration of justice and not -as in some modern interpretations- to the conduct of government.