Ottoman Army Effectiveness in World War I, A Comparative Study

ve müteakiben yapılacak olan muharebe etkinliği incelemesi açısından doyurucu olmakla birlikte, iki husus bu kısımların anlaşılırlıklarına gölge düşürmektedir. Birincisi, harekât planları ve icrasının yeterince kroki ve harita ile desteklenmemesi, okuyucunun harekâtı gözünde canlandırmasını zorlaştırmaktadır. İkinci olarak da, yazarın kullanmayı tercih ettiği İngilizce yer isimlerinin Türkçe karşılıklarının verilmemesi (veya en azından metinde ilk geçtiği yerde verilmemesi) yine okuyucunun harekâtı takibini zorlaştırmaktadır. Örneğin Rodosto’nun Tekirdağ, Megiddo’nun Nablus, Cape Helles’in Seddulbahir, Ctesiphon’un Selman Pak olduğunu keşfetmek okuyucunun gayretine kalmaktadır. Erikson her bölümde, ilgili muharebeye ilişkin verdiği özet bilginin ardından, yukarıda belirttiğimiz altı muharebe etkinlik kriterinden, incelenen muharebenin sonucunda etkili olduğunu değerlendirdiği üç ve ya dört kriteri seçerek, bir muharebe etkinlik analizi yapmaktadır. Bu kapsamda Erickson’un iki ordunun muharebe etkinliğine ilişkin ulaştığı sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür. Erickson liderlik ve komuta kontrol açısından yaptığı incelemede, Çanakkale’de Kolordu komutanı Esat Paşa, Tümen komutanları Yb. Mustafa Kemal ve Alb. Halil Sami, Alay Komutanı Yarbay Şefik ve Bnb. Mahmut Sabri, Tabur komutanı Bnb. Kadri’yi, Kut’ül Amare’de de Nurettin ve Halil paşaları örnek göstererek, Osmanlı ordusunun en büyük avantajının, komutanlarının hepsinin muharebe tecrübesi olan, İngiliz eşitlerine göre çok daha genç ve dinamik, üstelik aynı doktrini uygulamalarının verdiği avantajla birbiri ile uyumlu ve üstün komuta kabiliyeti gösteren general ve subaylar olduğu sonucuna ulaşmaktadır. Buna karşın ne Çanakkale’deki İngiliz ve Anzak subaylarının ne de Kut’ül Amare’deki Townsend de dâhil İngiliz ve Hint subaylarının, iyi eğitimli olmalarına rağmen, modern savaş konusunda tecrübelerinin olmaması ve Türkleri küçümsemeleri nedeniyle iyi bir liderlik örneği gösteremediklerini vurgulamaktadır. Ancak bu durum, Türkler açısından cephenin yönetiminde Almanların etkisini arttıkça ve özellikle de Yıldırım Ordular Grubu’nun kurulmasından sonra, Türk ve Alman subaylar arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden olumsuz yönde etkilenmiştir. Buna karşın İngiliz subaylarının savaş tecrübelerinin artmasına bağlı olarak 1917 yılından itibaren liderlik yeteneklerindeki gelişmeler kendini göstermeye başlamış, özellikle Allenby, cepheye geldikten sonra gerçekçi bir liderlik sergileyerek İngilizlerin savaşı kazanmasında etkili olmuştur. Şüphesiz ki Erickson’un “teşkilatlanma” kriteri kapsamında yaptığı tespitler, kitabın en kayda değer bölümlerini oluşturmaktadır. Ahmet İzzet Paşa, Balkan faciasından sonra neredeyse tamamen yok olan Osmanlı Ordusunu yeniden oluştururken, Avrupa ordularında kullanılan dörtlü teşkilat yapısından vazgeçerek fikir babalığını Goltz’un yaptığı üçlü teşkilat yapısına1geçmiş,2yine Avrupa orduları taklit edilerek oluşturulan redif birliklerini kaldırılarak bütün birlikleri muvazzaf yapmıştır. Yazara göre teşkilatlanmada yapılan bu değişiklikler; tümenler arasında alay ve alaylar arasında tabur değişiminin kolaylıkla yapılmasını sağlaması, tümen ve alay karargahları arasından tugay karargahlarının çıkması ile komuta ve muhaberenin daha süratle yapılmasına imkan vermesi, muharebe ve muharebe destek birliklerinin müşterek kullanılmasını kolaylaştırması nedeni ile ordunun muharebe etkinliğini önemli ölçüde arttırmıştır. Ahmet İzzet Paşa’nın muharebe etkinliğini artırmak için teşkilatlanma konusunda yaptığı bir diğer yenilik de, usta-çırak usulü ile birliklerin süratle oluşturulması ve eğitilmesidir.3 Bu sistemde tecrübeli bir taburun/alayın yanına iki acemi tabur/alay verilerek bir alay/tümen oluşturulmuştur. Bu yöntem sayesinde savaş zamanında Osmanlı ordusu usta ve acemi birlikleri birleştirerek 26 tümen yaratabilmiştir. Ancak, 1918 yılına gelindiğinde, Enver Paşa’nın, Fransız cephelerindeki siper savaşlarından gelen Alman subaylarının etkisinde kalarak, her tümende en seçkin subay ve askerlerden oluşan bir hücum taburu kurulmasını4emretmesi, Osmanlı Ordusunun muharebe etkinliğine büyük darbe vurmuştur. Alman ordusunun eğitim seviyesi yüksek olması nedeni ile seçkin subay ve askerlerin bir taburda toplanması bir sorun yaratmıyor olsa da Osmanlı ordusunda bu durum, cephe alaylarında İngiliz taarruzlarını göğüsleyebilecek tecrübeli subay ve asker sıkıntısı doğurmuştur. İngilizlere gelince, dört ayrı cins birlik teşkilatına (savaş öncesi muvazzaf ordu, bölgesel savunma ordusu, Kitchner’in savaş zamanı kurulan ordusu ve Hint ordusu) sahip İngiliz ordusu için teşkilatlanma etkinliği en hassas noktalardan biridir. Üstelik İngilizler savaşın başında tecrübeli subayların büyük kısmını kaybetmişlerdir. Dolayısı ile İngilizler ordularını savaş sırasında edindikleri tecrübelere göre yavaş yavaş yeniden teşkilatlandırmış ve eğiterek savaşa hazır hale getirmiştir. Ortadoğu iklim ve coğrafi şartları ve Osmanlı ordusunu iyi analiz eden Allenby ise Filistin’deki ordu teşkilatını cephenin şartlarına uygun olarak yeniden yapılandırarak İngilizlerin muharebe etkinliğini en üstün seviyeye çıkartan komutan olmuştur