Osmanlı Ülkesinde Son Safevî Şehzâdeleri: Sam Mirzâlar

On sekizinci yüzyıl başlarında İran’da meydana gelen karışıklıklardan sonra Safevî hanedânı sona ermiş ve bunun neticesi olarak hanedân mensubu bazı şehzâdeler aralıklarla Osmanlı Devleti’ne sığınmışlardır. Osmanlı Devleti, başlangıçta bunlardan siyasî olarak istifade etmek istemiş ve bu maksadla ilk iltica eden Safî Mizâ’yı şah ilan ederek İran tahtına iclâs etmeyi hedeflemişti. Ancak bu arzusunu gerçekleştirme fırsatı bulamamıştır. Osmanlı Devleti, Safî Mirzâ’dan umduğunu bulamamış olmasına rağmen, daha sonra yine Şah Hüseyin’in ve Tahmasb’ın oğlu oldukları iddiasıyla gelen iki Safevî şehzâdesinin ilticâlarını kabul etmekte tereddüd göstermemiştir. Her ikisinin de adları Sam olan bu şehzâdeleri, önce Sinop’ta, daha sonra Şah Hüseyin’in oğlu olan Sam Mirzâ’yı Limni Adası’nda, Tahmasb’ın oğlu olan Sam Mirzâ’yı ise Sinop’tan sonra kısa süre Rodos Adası’nda ve nihayet Gelibolu’da iskân etmiştir. Safevî şehzâdelerinin yanlarında kalabalık aile efradı ve yine hatırı sayılır miktarda maiyet halkı vardır. İkamet ettikleri her yerde, günlük geçimlerini temin etmek maksadıyla kendilerine gümrükten veya cizye kaleminden tahsîsâtlar verilmiş, sıkıntı çekmemelerine ihtimam edilmiştir. Bununla beraber şehzâdelerin hareketleri sürekli gözetim altında tutulmuş, izinsiz olarak iskân edildikleri yerden bir başka yere gitmelerine asla müsaade olunmamıştır. Şah Hüseyin’in oğlu Sam Mirzâ Limni Adası’nda, Tahmasb’ın oğlu ise Gelibolu’da vefat etmiş ve her ikisi de vefat ettikleri yerde defnedilmişlerdir. Kendilerine tayin edilmiş olan tahsîsât, vefatlarından sonra eşlerine, çocuklarına ve maiyet halkına taksim olunmuş, aile efradından vefat eden olduğunda da maaşı hazineye alınmayıp yine ailenin sağ kalan ferdleri arasında paylaştırılmıştır. Her iki Sam Mirza’nın çocukları ve ahfâdı, babalarının vefatından sonra İran’a dönmeyi tercih etmemişler ve Osmanlı topraklarında hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bunlarla alakalı belgelerden Osmanlı Devleti’nin son anına kadar bu topraklarda kaldıkları anlaşılmaktadır.

The Last Safavid Princes in the Ottoman Territories: the Sam Mirzas

After the turmoil in Iran at the beginning of the eighteenth century, the Safavid dynasty ended and as a result there were certain intervals when some members of the dynasty took refuge in the Ottoman State. The Ottoman Empire initially wanted to take advantage of them politically and, with this aim in mind, an attempt was made to set Safî Mirzâ, the first asylum seeker, on a throne declaring him to be a shah. However, the opportunity to fulfill this desire was not found. Although the Ottoman State could not find what it hoped for Safî Mirzâ, it did not hesitate to accept the asylum of the two Safavid princes, who later came to claim that they were the sons of Shah Hüseyin and Tahmasb. These princes, both of whom were called Sam, were first settled in Sinop. Later Sam Mirza, the son of Shah Huseyin, moved to Limnos Island, and Sam Mirza, the son of Tahmasb, settled on Rodos Island shortly after leaving Sinop, and he finally moved to Gallipoli. The Safavid princes had many family members and a considerable amount of employees. Wherever they resided, they were given customs or ‘jizya’ to ensure their daily livelihoods. However, the movements of the princes were kept under constant surveillance, and they were never allowed to move from one place to another without permission. Sam Mirzâ, Shah Huseyin’s son, died on Limnos Island, and Tahmasb's son died in Gallipoli, and both were buried where they died. After their death, the allocation assigned to them was allocated to their spouses, children and the people of the family, and when the family passed away, the salary was not given to the treasury but shared among the surviving members of the family. Neither the children nor the descendants of the two Sam Mirzas chose to return to Iran after their father's death, and they continued their lives in Ottoman lands. It is understood from related documents that they remained in these lands until the collapse of the Ottoman State.

___

  • Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA)
  • Mühimme Defterleri, nr. 150, 153, 154.
  • Maliyeden Müdevver Defterler (MAD), nr. 9968, 9970, 9974, 9978, 9983, 9995.
  • Atik Şikâyet Defterleri, nr. 174.
  • Ali Emirî-III. Ahmed (AE.III.AHMED).
  • Cevdet-Hariciye (C.HR.).
  • Aktepe, M. Münir, “Mahmud I”, İA, c. VII, İstanbul 1988, s. 158-165.
  • Garthwaite, Gene R., İran Tarihi, Pers İmparatorluğu’ndan Günümüze, çev. Fethi Aytuna, İstanbul 2011.
  • Ginio, Eyal, “Beyaz Kule Şehrinde Bir Safevî Prensi: Selanik’teki Beyzâde (1731-1734)”, çev. Özgür ÇınarlıÇağdaş Fırat, Türkler, c. XII, Ankara 2001, s. 576-581.
  • Güler, İbrahim, “XVIII. Yüzyılda Sinop’ta İran Şehzâdeleri”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız Armağanı, İstanbul 1995, s. 259-266.
  • Gündüz, Tufan, “Safevîler”, DİA, c. XXXV, İstanbul 2008, s. 451-457.
  • İşbilir, Ömer, “Osmanlı Ülkesi’nde Bir Safevî Şehzâdesi: Safî Mirzâ”, Tarihin Peşinde Bir Ömür -Abdülkadir Özcan’a Armağan, ed. Hayrunnisa Alan vd., İstanbul 2018, s. 543-560.
  • Minorsky, V., “Nadir”, İA, c. IX, İstanbul 1988, s. 21-31.
  • Özcan, Azmi, “Nadir Şah”, DİA, c. XXXII, İstanbul 2006, s. 276-277.
  • Sanvory, R. M., “Safevî İran’ı”, İslam Tarihi Kültürü ve Medeniyeti, c. I, çev. Mehmet Maksudoğlu, İstanbul 1988, s. 426-427.
  • Subhî Mehmed Efendi, Subhî Târihî, Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin), haz. Mesut Aydıner, İstanbul 2007.
  • Şemʻdânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mürʼiʼt-tevârîh, haz. M. Münir Aktepe, c. I, İstanbul 1976.
  • Taşağıl, Ahmet, “Hüseyin Mirza”, DİA, c. XIX, İstanbul 1999, s. 1-2.