4857 Sayılı İş Kanunu Uyarınca İşyerini Devreden İşverenin Sorumluluğunda Süre

Zaman, yaşam boyu bazen ne kadar hızlı geçtiğinden yakınılan, bazense tam tersine bir an önce geçsin diye sabırsızlanılan soyut ve sonsuz bir kavram. “Zaman”dan söz edince yanına çektiklerinden biri ise “süre”. Türk Dil Kurumu, ikisini de diğerinden yardım alarak tanımlarken, zamanı “bir işin, oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre”; süreyi “bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı” şeklinde ifade etmektedir1 . Elbette hukuk da bu ikiliğe uzak değildir ve kuralları arasında gerek zamanaşımına gerekse hak düşürücü sürelere yer vermektedir; bunların hukukî niteliklerinin, hüküm ve sonuçlarının birbirinden farklı olduğunu teslim ederek… Esasen zamanın aşılması, zamanın içinde barındırdığı sonsuzluk fikrine pek uygun düşmemektedir. Zira ancak bir sınıra, belli bir noktaya geldikten sonra onun aşılıp geçilmesinden söz edilebilir. O itibarla hukukta kısaca zamanaşımı terimiyle ifade edilen, aslında zamanı aşmak değil, görece uzun veya kısa yine belli, sınırlı bir süreyi aşmaktır. Bu yüzden ister zamanaşımı süresi ister hak düşürücü süre olsun, her ikisi de “süre” ile birlikte kullanılmaktadır.