KİTAP İNCELEMESİ/ AYTEN ALKAN(ED.)(2009), CİNS CİNS MEKAN (İstanbul:Varlık, 327 s.)

yönünden evrensel ölçütlere sahip olduğunu ve cinsiyet farklarının toplumsal- laşmayla kazanıldığını ileri süren eşitlikçi bir sava sahipti. Bu sav farklılaşmış cinsel rollere dayanarak yapılan cinsel ayrımcılığa karşı durmak için, bütün cinsiyetçi rollerin kökeninde cinsiyetçi toplumsallaşmanın olduğu varsayımını kullanıyordu. Böylelikle toplumsal cinsiyet kategorisi cinsiyetlenmeyi, beden- leri iktidar ile cinsiyet arasındaki ilişkiden görece muaf kılan tutumuyla, bilinç düzeyinde süregiden ve ancak yansımalarını beden üzerinden ifşa eden bir toplumsallaşma sürecinin ürünü olarak kabul etti. 80’lere kadar feminist çalışmaların cinsiyet rollerinin analizine ve cinsiyet rollerinin dayandığı toplumsal kurallar ve bu kuralların işlendiği pasifize edilmiş neredeyse nötr bir beden imgesine dayanarak, toplumsal cinsiyet/ cinsiyet ayrımını güçlendirdiği söylenebilir. Bedenin nötrlüğüne duyulan inanç asıl olarak eşitliğe gönderme yapan modern bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktaydı. Beden özellikle feminist söylemde cinsiyet farklarıyla ele alınsa da, kamusal alanda bedensel farkların insan öznenin nötr imgesi sayesinde eşitlikçi söylemin içinde eriyip gideceğine ilişkin bir inanç ve bu inanca duyulan modern ihtiyaç söz konusuydu. Aslında kamusalda bedenin nötrlüğü, modern yaşam içinde kurallarla sıkı sıkıya sarılarak semptomlarından arınmasına niyet edilmiş terbiyeli bir bedeni işaret eder, yoksa dikkat edilirse (nötr) insan özne imgesinin gerçek hayatta bedensel bir karşılığı bulunmamaktadır. Başka bir deyişle insan öznenin bedensel karşılığı mevcut değildir. İnsan öznenin bedensel kaybının yarattığı boşluk uzun zaman boyunca kamusal-özel ayrımının işlevselliğine tutunacaktır: Eninde sonunda kamusal alan erili ve aklı temsil ederken, bu bedensiz kamunun eksikleri; aylık kanama, yaşamı ve aynı anda ölümü insana verebilen doğum gibi bedensel semptomları, tutku ve duygularıyla kadının yer aldığı özel alanla giderilmeye çalışılır. Bu açıdan modernlikte özel alanın kamusal alanın karşıtı olan eşiti değil, kamusalın tümlüğünü işaret eden tamamlayıcı bir gösteren olduğunun ifadesi (tamamlayıcılığın olumlu bir şekilde okunması kaydıyla Mary Wollstonecraft’ta bile nüveleri bulunabilecek) öne çıkan temel feminist eleştiri olmuştur. Bedensel kayba rağmen kamusal alanın modern yaşam içerisindeki merkeziliğine ve önemine ilişkin sağlama, ancak bedenlerin dişileştirilmesi ve özel alana sığdırılması ekseninde mümkün olmakta ve modern bedensel kaybın bütün semptomları sanki bu şekilde örtbas edilmeye çalışılır gibi durmaktadır. Modern kültürde gösterişli bir şekilde kendini gösteren bedenlerin dişileştirilmesi süreci, sanılanın aksine bedene ilişkin sürekli bir görünmez kılma faaliyetinin parçası olarak işler. Bu nedenle modern eşitlikçi söylemin kadın bedenine ilişkin iradi körlüğünün ardında her türlü bedensel işareti savuşturmaya yönelik ısrarlı tutumu yatar ki, aslında bu tutumun bedenler üzerinden siyasa üreten faşizme de içkin olan derin ayrımcılıkların nüvelendiği

KİTAP İNCELEMESİ/ AYTEN ALKAN(ED.)(2009), CİNS CİNS MEKAN (İstanbul:Varlık, 327 s.)