Kant’ın Eleştirel Felsefesinde Ahlak, Tanrı ve Din

Felsefe ve din, hayata dair en temel sorularımıza cevap bulmak ve böylece ona bizi tatmin edebilecek bir anlam yüklemek için başvurduğumuz iki farklı izah alanıdır. Bu sebeple, kendilerine yüklemiş olduğumuz bu önemli görevden ötürü her ikisi de hayatımıza dair aradığımız, kısaca hakikat diyerek ifade edilebilecek, ortak bir amaca yönelmiş gibi görünmektedirler. Söz konusu bu amaç ortaklığı sebebiyle her iki alanın birbirine yakınlaştığına, birbirlerini farklı yönlerden desteklediklerine, hatta kabul ettikleri yaklaşımlar elverdiği ölçüde birbirlerinden istifade ettiklerine tanıklık ederiz. Ancak iş hakikat iddia etmeye geldiği vakit bu iki alan arasında kaçınılması güç bir çekişmenin ortaya çıkması da muhtemeldir. Hal böyle olunca felsefe ve dinler tarihi alanları pek çok ortaklığa olduğu kadar çekişmeye de tanıklık eder ki bunlardan birisi de oldukça bilinen ve çokça tartışma konusu olan kritik felsefedir. Çalışmamız, çok güçlü bir hakikat iddiasında bulunan Kant’ın kritik felsefesinin, dinle büyük oranda çatışmacı bir ilişki içerisine girmek suretiyle benimsediği pozisyonu incelemeyi hedeflemektedir. Açıktır ki din sahası en uygun karşılığını Kant’ın ahlak düşüncesi içerisinde bulmaktadır, ancak belirtmek isteriz ki, tüm kritik felsefe, Kant’ın kullandığı terminolojiyle ifade edersek bir mimari olması itibariyle, bu konuyu ele almaktan geri kalmaz. Bu sebeple çalışmamızın içeriğini, Kant düşüncesine dair mümkün olduğunca uygun bir serimleme yapabilmek niyetiyle bu mimarinin üzerinde durduğu en önemli kısımları göz önünde bulundurarak oluşturduk. Kritik felsefenin mimari yapısı bu çalışmanın konusunu neredeyse zorunlu bir biçimde üç kısımda ele almamızı gerektirdi. Çünkü Kant, bu yapı uyarınca, kendi din yaklaşımını, düşüncesinin her momentinde konunun farklı bir kısmına –saf spekülatif, saf pratik, ampirik ve tarihsel yönler vb.- eğilmek suretiyle ortaya koymaktadır. Bunlar bizim konumuza, yani dine dair mutmain olabileceğimiz bir teşrih yapabilmemiz bakımından kritik felsefe içerisindeki en önemli alanlara karşılık gelmektedirler. Bu yüzden çalışmamızı üç parçaya ayırdık. Bunların ilkinde Kant’ın, bütün bir batı düşüncesine damgasını vuran onto-teolojiyi hedef alan itirazını içerecek şekilde tabii teolojiye dair ortaya koymuş olduğu eleştiriyi ele alacağız. Sonrasında Kant’ın, dini ihata edebilmek ve ona, tabiatın ve akıl sahibi varlıkların nihai ahlaki amacı göz önünde bulundurulduğunda belli bir değer atfedebilmek bakımından yegane alan olarak gördüğü ahlak felsefesini inceleyeceğiz. En son bölümde ise Kant’ın Kritikserisinde yer alan üç temel kitabı bitirdikten sonra yöneldiği son çalışmalarının temel mevzularından biri olan tarihsel din konusundaki tutumunu ele almaya çalışacağız. Bahsi geçen geç dönem eserleri Kritiklerinsiyaset, tarih, antropoloji ve pek tabii din gibi konulara tatbiki olarak düşünülebilirler. Bu sebeple son bölümdeki incelememiz kritik felsefenin amaçlarını ve başarılarını tahlil edebilmemiz açısından önem arz etmektedir. Çalışmamızın alanını bu şekilde belirledikten sonra bu tezle ulaşmak istediğimiz temel hedefin, Kant’ın düşüncesinin en temel momentlerini içerecek şekilde onun din ve bununla ilgili bir grup önemli kavrama dair fikirlerini tahlil etmek olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber insanoğlunun alemle ve onun yaratıcısıyla ilgili en temel problemlerine dair çözüm getiren en uygun sistem olmak iddiasına dikkat çekmek suretiyle Kant’ın bakış açısına bir eleştiri getirmeye çalışacağız. Bu şekilde Kant düşüncesinin, transandantal idealizmin kabul edebileceği sınırlara çekilemeyecek olan tüm alternatif izah şekillerini ve pek tabii bilme yetileri aracılığıyla ihata edilemeyecek olanı yani irrasyoneli dışladığını ifade edebiliriz.Sanıyoruz ki batı felsefesinin köklerinin antik felsefeye dayandığı ölçüde monoteizm geleneğiyle de sıkı bağlantı içerisinde olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur. Bu ikisi felsefenin sıklıkla birbirleriyle uzlaşamaz bileşenleri olarak anılırlar ki bu durum en açık ifadesini “Quid ergo Athenis et Hierosolymis?” sorusunda bulur. Yine de Tertulyanus’un itirazına rağmen batı felsefesi monoteizmle öyle girift bir ilişki içerisine girmiştir ki Kant felsefe tarihinde buna onto-teoloji diyerek işaret eden ilk isim olmuştur. Felsefe dini rasyonel kılabilmek için inkar edilemez bir çaba ortaya koymuş, din ise felsefenin bağrına çok önemli bir malzemeyi derç etmiştir ; felsefenin kendileri olmadan düşünülemeyeceği bir grup önemli kavramı. Böylelikle felsefe tarihi boyunca alemi en mükemmel ve en gerçek varlık olmak bakımından yaratan ve onun en yüce sebebi olan Tanrının eseri olarak izah eden geniş bir literatürle karşı karşıya kalırız. Saf Aklın Eleştisi’nde Kant’ın, tarihi boyunca bu tip doktrinal teorilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamış felsefeye acımasız bir eleştiri getirdiğini gözlemleriz. Kant’ın akıl eleştirisi, onun dine dair düşüncesinin başlangıç noktasını meydana getirir, ki akıl üst bilme yetilerimizden biridir ve Kant düşüncesinde, yapmış olduğu uslamlamaların neticesi olarak ulaştığı hatalı sonuçlardan yola çıkarak bahsi geçen doktrinal teorileri teşekkül ettirmekten sorumlu tutulur. Elbette ki bu eleştiri, eleştirel felsefedeki kurucu rolü sebebiyle onun eserinin en önemli kısımlarından biridir. Ancak onun batı felsefe geleneği içerisinde bir kırılma noktasını imlemiş olduğu düşünülse de Kant’ın eleştirisi ne tabii teolojinin ne de tarihsel dinin kategorik bir reddidir. Spekülatif aklın diyalektiğinin kaçınılmaz oluşunu iddia etmek suretiyle Kant, aklın spekülatif kullanımı aracılığıyla teoloji yapmanın imkansız olduğunu göstermeye çalışırken bu tip bir görevin aklın bu kullanımına üstünlüğü olan bir pratik kullanım için mümkün olduğunu savunur. Böylece biz tezimizin ilk bölümünde Kant’ın akıl ve tabii teoloji eleştirilerini, bunu sisteminde dine başka ve meşru bir zemin açmak için yaptığını, onu toptan ortadan kaldırma gibi bir gayesi olmadığını unutmadan ele aldık.İkinci bölümde aklın pratik kullanımını, felsefenin ufkuna dini sokmanın meşru yolu olarak ele alıp, bu kullanımın ahlak yasasının teminatı ve insanın kendisi aracılığıyla kendini tabiattan kaynaklanan zorunluluklardan azade görebildiği ve kendisini bir akıl dünyasının vatandaşı olarak tasarladığı umudun hamisi olduğuna vurgu yapmaya çalışacağız. Bu bölümün temel amacı eleştirel felsefeye göre ahlak dininin imkanı ve zorunluluğunu göstermek ve bu minvalde Kant’ın bize sunduğu argümanları ele almak olacak. Burada Kant’ın ahlakı konu alan iki eserini temel alacağız, Ahlak Metafiziğinin Temellerive Pratik Aklın Eleştirisi. Öncelikle, Kant’ın bir önceki bölümde aklın spekülatif kullanımı için imkanını olumsuz olarak ortaya koyduğumuz özgür nedensellikle garanti altına alınan ahlaka ne şekilde kapı açtığını inceleyeceğiz. Bu sebeple ikinci bölümümüze “pratik akıl nasıl olur da etkileri ampirik alanda görülebilecek pozitif bir yasamaya sahip olabilir?” sorusunu sorarak başlayacağız. Sonrasında en yüce iyinin gerçekleşebilmesi için gerekli olan iki bileşenini ele alacağız. Bu bakımdan ruhun ölümsüzlüğü ve Tanrı ideleri, pratik aklın iki postülası, ahlaki dini anlamamız konusunda tezimize anahtar kavram olarak konu olacaklar. Bu kısım Kant’ın din konusundaki niyetini anlayabilmemiz için bize çok önemli bilgiler sunacak, göreceğimiz gibi bu iki kavram aracılığıyla Kant dindeki, eleştirel felsefece dayatılan kriterlere uymayan irrasyonel ne varsa eleyerek onun teselli edici işlevini muhafaza edecek. Aynı zamanda o, dine ahlak yasasının gerçekleştirmeyi hedeflediği amacı garanti altına almak ve böylece onun karşı karşıya kaldığı tehlikeyi bertaraf etmek : onu ulaşılamaz bir hedefe yönelmek bakımından saçmaya düşmek tehlikesinden korumak gibi son derece önemli ve asli başka bir görev daha verecek.Tezimizin üçüncü bölümü daha az tartışılan ve görece daha az bilinen bir konuya hasredilecek. Burada Kant’ın tarihsel-kurumsal dinler karşısındaki tutumunu ele almaya çalışacağız. Bu bölümün Kant’ın din kavramını anlamamız için bize daha açık seçik bir perspektif sunacağına inanıyoruz. Bu bölümde ahlak dinine atfedilen biriciklik diğer tarihsel dinlerle karşılaştırılacak ve bu yolla insanlık ideali ve onun amacı için gördüğü hizmet mukabilinde ahlak dininin değer kazandığını göreceğiz. Üçüncü bölümde Kant’ın tarihsel dinler karşısındaki tutumunun ne düşmanca olduğunu ne de onları gözetmek gibi bir amaç güttüğünü tespit edeceğiz. Onun için tarihsel dini değerlendirmenin yegane kriteri ahlaki dindir ve Kant bu kriteri tarihsel dinin her bir unsuruna, bu unsurun onda nasıl bir rol oynadığına dikkat etmeksizin, uygular. Bu son bölümle birlikte, Kant’ın din kavramına dair düşüncesiyle ilgili güvenilir bir sonuca ulaştığımızı düşünüyoruz. Kant’ın kabul ettiği şekliyle bu kavramın eleştirel felsefenin tabii bir unsuru olduğunu ve eleştirel felsefe içerisine yeniden dahil edilen din kavramının bu düşünce içerisinde yapay ya da keyfi bir şekilde bulunmadığını savunuyoruz. Eleştirel felsefenin mimari yapısı göz önünde bulundurulduğunda bu kavramın Kant’ın temel planının bir parçası olduğunu ve sistemin iç dinamikleriyle çatışmadığını düşünüyoruz. Bu sebeple kanaatimizce pozitif kullanımlarıyla saf pratik aklın idelerinin yeniden Kant düşüncesine dahil edilmesi bir taviz değildir, aksine bunun eleştirel felsefenin amaçlarına ulaşmasında önemli bir yeri vardır. Ancak Kant’ın kabul ettiği şekliyle dini yeniden icat etmiş olduğunu ve ona dayattığı tek vazife olan ahlakın gereklerine hizmetin dinin diğer tüm işlevlerini ortadan kaldırdığını düşünüyoruz. Dinin bu şekilde dışlayıcı bir kullanımına gitmenin sonuç bölümünde ele alacağımız gibi ciddi sakıncalara yol açabileceğini düşünüyoruz.

The Morality, God and the Religion in Critical Philosophy of Kant

The philosophy and the religion are the two different domains that are mainly addressed to find the most fundamental answers that we seek to lead our lives by attaching it a meaning that can satisfy us. For this reason, with regard to this important task that we attach to both of them, they seem to be aiming for the same direction in order to arrive at a common end regarding our life, which can be announced briefly as the truth. Because of this collective end, we see that these two domains get close to each other, support each other, or use one another according to the explanations that they adopt. Nevertheless in the matter of the claim of truth it is also probable that an inevitable conflict emerges between the two. The history of philosophy and the history of religions testify too many examples of this cooperation as well as those conflicts, to which critical philosophy is part as a well-known and often discussed example. Our thesis aims examining the position of Kant's critical philosophy, which bears a very strong claim of the truth and therefore, in its relation with the religion, it maintains a rather conflictual position. It is evident that the scope of religion finds its most adequate equivalent in Kant's moral thought, however, we note that all of the critical philosophy, if we use the terminology of Kant, having an architectural structure, retains this subject throughout its parts. This is the reason why we organized our work according to the most important parts of this structure on which it stands, in order to obtain the most appropriate illustration that we can attain.The architectonical structure of the critical philosophy directs us almost in a constrained way to examine our subject by a tripartite classification in the present work. Because, according to this structure, Kant elaborates his conception of religion at each moment of his thought by taking in hand the various aspects of the subject (pure speculative, pure practical, empirical and historical etc.). These are the most important features of the critical philosophy with which we can arrive finding a satisfying exposition of our subject. For this reason we have divided our work in three chapters in which firstly we examine the critique of natural theology which includes Kant's objection that points to onto-theology, which marks the whole of the Western thought. Then we examine the moral philosophy of Kant, which is the unique domain to encompass and value the religion in terms of a final moral end of nature and all reasonable beings that are apt to achieve this end. And finally we try to deal with his position in relation to the historical religion, which constitutes the one of the main subjects of his last studies, in which he exercises after finishing to write his critical oeuvres, so they can be thought as their applications to the practical fields such as politics, history, anthropology and of course religion. After having determined the scope of our work in this way, we can say that our goal here is to reveal Kant's idea about religion in general and related concepts to it, in a way that encompasses the fundamental moments of his works. And on the other hand try to criticize his point of view by drawing attention to his claim to be the most adequate system for explaining the most fundamental subjects of man, by this we mean about the human condition in relation with the world and its author. In this way it seems plausible to think that Kant excludes all explanations alternatives along with the subjects that cannot be brought to the limits of transcendental idealisms, and evidently the irrational, which cannot be encompassed with human faculties of knowing.It is probably not necessary to recall that Western philosophy is strictly linked to the tradition of monotheism as well as to the roots that we find in the antique philosophy. These two sources are often described as the antagonistic components of the philosophy, and it finds its clearest and by far the most common expression in the question of Tertullian “Quid ergo Athenis et Hierosolymis?”. Yet in spite of Tertullian's objection, Western philosophy and monotheism engage in an inextricable way that Kant ends up calling this unity the “onto-theology” for the first time. Philosophy devotes an undeniable effort to make religion rational, while the latter provides for philosophy a valuable material, a set of concepts without which we cannot think the philosophy. Thus we have a great literature that is written to explain the world as the creation of a creator who is the most perfect and real being, the being as the supreme cause of what is. In the Critique of Pure Reasonwe observe that Kant brings a very severe criticism to the philosophy, which, in the course of its history, gives rise to the doctrinal theories concerning this explanation. Kant's criticism of reason, one of the higher faculties of knowledge that is responsible for critical errors that reason reaches as the conclusions of its ratiocinations, which compose these doctrinal theories, constitutes the starting point of his own conception of religion. Of course, this criticism occupies a very important part of our work because of its founding role in the critical philosophy. Nevertheless, it is argued that even if it signals a breaking point in the Western philosophy, Kant's criticism is not a categorical refutation of either natural theology or historical religion. In asserting the inevitability of the dialectic of speculative reason, Kant tries to show the impossibility of building the theology through the speculative use of reason, while he conserves the possibility of this task within the practical use of reason that has supremacy over its speculative use. So in the first part of the thesis we examine Kantian criticism, without forgetting that it has for the purpose to designate another place for religion in its system, which will be legitimate according to Kant, but not to demolish all.In the second chapter we examine the practical use of pure reason as the legitimate initiator of religion to the horizon of philosophy, designating it as the assurance of the moral law and the guardian of hope by which man thinks himself being free of all the necessities arising from nature, from the sensible world, and as a citizen of the intelligible world. The main purpose of this part is to prove the possibility and the necessity of the moral religion according to the critical philosophy and to make a presentation of the theoretical arguments, which Kant offered us. Here we focus our attention primarily on the two moral works of Kant, the Foundations of the Metaphysics of Moralsand the Critique of Practical Reason. We first try to show how Kant opens the door to a morality ensured by free causality, the possibility of which is recognized by speculative reason in a negative way. So in the second part we start our study by asking, “how can the practical reason have positive legislation that could have real effects on those that take place in empirical realm? ”. Then we examine the two components of the highest good and the conditions for its realization. So the idea of immortality and God, the two postulates of practical reason are made subject to our inquiry as the key subjects of the moral religion. This part provides us with a very important information that can helps us to understand Kant’s intention concerning religion, he reinforces religion’s consoling function by trying to eliminate any element “irrational”, it means in this case that does not conform to the criteria dictated by critical philosophy, in relation to all these two major parts, both the speculative and the practical. He also attaches to it another, a more fundamental task, which is to guarantee the realization of the aim of the moral law, thus to avoid the danger it confronts: to fall into absurdity because of heading towards an unattainable end.The third part of our thesis is devoted to a subject less discussed and relatively unknown; we examine the position of Kant with respect to the historical or institutional religion. We believe that this part allows us to arrive at a clearer perspective on Kant's conception of religion. By the way of comparison the peculiarity of the moral religion is clarified, one comes to understand the importance that Kant attaches to religion because of its service rendered for the idea of humanity and its purpose. We explore in this chapter the fact that Kant's position is not hostile to historical religion but it is not conservative either. For him the only criterion to evaluate historical religion is the moral one and he applies this criterion without exception to every part of the historical religion without paying attention to its function in the religion under consideration. By means of this last part, we believe that we arrive at a reliable conclusion on the Kant’s thought concerning the concept of the religion. We argue that his conception engendered from the critical philosophy in a natural but not artificial or arbitrary way. In examining the architectonic structure of his thought, it is possible to say that it provides such a conception to the scope of its initial plan, without contradicting the internal order of its system. So we do not think that the reintroduction of the ideas of reason into its positive use is a compromise but on the contrary it serves to complete the aim of the critical philosophy. Nevertheless we think that Kant reinvents religion and attaches to it a single moral task that excludes all the other functions of religion. We find that such an exclusive treatment of the subject can lead to the unfavorable consequences regarding historical religions because of which they can lose their particular positions with regard to the morality, which we will try to examine in the conclusion.

___

  • Atakul, Nur Betül. La Moralité, Dieu Et La Religion Dans La Philosophie Critique De Kant. Doktora Tezi, Galatasaray Üniversitesi, Felsefe Anabilim Dalı, Türkiye, 2018.