Edebî Bir Sanat Olarak Aksu’z-Zâhir (Nefyu’ş-Şey’ bi-Îcâbihî) ve Kurân-ı Kerîm’de Kullanımı

Bu çalışmamızda genel olarak “sözün zâhir/görünen anlamının dışında başka bir şeyi kastetmesi” olarak da tanımlayabileceğimiz aksu’z-zâhir sanatı ele alınmıştır. İlk dönemlerden itibaren bu sanatın belâgat kitaplarında nasıl işlendiği ve kullanım alanlarının nereler olduğu incelenmiştir. Bu sanatta kullanılan lafızlar çok açık olmayıp ilgili söz sanatının anlaşılması hitap eden kişinin ve muhatap kitlenin edebî zevki ve zeka seviyesiyle ilgilidir. Bu sanat bazı belâgat alimleri tarafından mübâlağa, kinâye ve mecazla ilişkilendirilmiştir. Bu edebî sanat Câhiliye dönemi başta olmak üzere hemen hemen bütün dönemlerde Arap şiirinde kullanılmıştır. Çalışmamızda İbn Reşîk, İbnu’l-Esîr ve İbn Ebi’l-İsbâ‘ gibi önemli belâgat alimlerinin bu sanata dair görüşleri verilerek bunlar üzerinden genel bir değerlendirme yapılmıştır. Ayrıca klasik Arap şiirinden örnekler verilerek konu zenginleştirilmiştir. Çalışmamızda ilk dönemlerden başlayarak bu sanatı ele alan belâgatçıların görüşleri zikredilmiştir. Şöyle ki, İbn Reşîk bu edebî sanatı “babu nefyu’ş-şey bi îcâbihi” başlığı altında incelemiş ve mübâlağa ile ilişkilendirmiştir. Ona göre bu sanatla kurulmuş bir cümleye bakıldığında zâhiren olumlu olmasına rağmen cümlenin bâtını/asıl anlamı olumsuzdur. Aksu’z-zâhir isimlendirmesini ilk olarak kullanan ve müstakil bir başlık altında ele alan İbnu’l-Esîr’e göre bu sanat, zâhiren mevsûfun bir sıfatının nefyedilmesi olup esasen mevsûfun kendisinin nefyedilmesidir. Ona göre, bu sanat Arap dilinde çok kullanılmaz. Çünkü kişi lafzın delâlet ettiği mananın dışında bir karîne bulunmazsa söylenileni anlamayabilir. Bu kârine olmadıkça da konuşan kişinin maksadı anlaşılmaz. Dolayısıyla İbnu’l-Esîr bu sanatın anlaşılması için bir karînenin olması gerektiğini söylemiştir. Ayrıca İbnu’l-Esîr bu sanatta kullanılan lafızların çok açık olmadığından çokça kullanılmasını ağdalı bulur. İbn Reşîk ve İbn Esîr’den sonraki belâgat âlimleri ise bu iki ismi takip etmişler ve benzer tanım ve örnekler vermişlerdir. Bu bağlamda çalışmamızda İbn Hicce el-Hamevî, es-Suyûtî, er-Râfi‘î ve İbn Âşûr gibi bazı önemli dilcilerin görüşlerine de yer verilmiştir. İbn Reşîk aksu’z-zâhir’i mübalağayla, İbn Ebi’l-İsbâ‘ ise mecâz ile birlikte değerlendirmiştir. Bunun yanı sıra İbn Âşûr ise bu sanatı kinâye ile ilgili olarak ele almıştır. Bu durumla alakalı olarak şunu söyleyebiliriz ki, kinâye ve mecâz sözün zâhiri manasının dışında bir şeyi ifade etmeleri bakımından birbirlerine benzemektedirler. Ancak mecâzda sözün gerçek anlamının anlaşılmasını engelleyecek bir karîne bulunurken kinâyede böyle bir karîne söz konusu değildir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığı zaman aksu’z-zâhir kinayenin altında değerlendirebilir. Bununla birlikte kinâyeninde bir yönüyle mecâz olduğunu düşünürsek bu sanat daha geniş bir çatı olan mecâzın altında da ele alınabilir. Sonuç olarak belâgat alimleri bu sanatı farklı bablar altında ele almışsa da ifade ettiği mana bakımından genellikle aynı şeyleri söylemişler ve benzer örnekleri vermişlerdir. Bu sanat için İbn Reşîk, İbn Ebi’l-İsbâ‘ ve el-Hamevî gibi dilciler “nefyu’ş-şey bi-îcâbihi” isimlendirilmesini kullanmaktadırlar. İbnu’l-Esîr ise bu sanatı “aksu’z-zâhir” olarak ifade etmektedir. İbn Ma‘sûm ise Envâru’r-Rebî‘ adlı eserinde bazı dil âlimlerinin “nefyu’ş-şey bi-nefyi lâzimihi” şeklinde de isimlendirdiğini söylemiştir. Bunlardan “nefyu’ş-şey bi-îcâbihi” isimlendirmesi en yaygın olarak kullanılandır. Diğer belâgat sanatlarının birçoğunda olduğu gibi aksu’z-zâhirle ilgili örneklere de Kurân-ı Kerîm’de çokça rastlamakatyız. Bu anlamda çalışmamızda son olarak ise Kurân-ı Kerîm’de bu sanatın kullanıldığı bazı ayetlerin tespiti yapılarak bazı müfessirlerin ve belâgatçıların görüşleri aktarılmıştır.

Aqs al-Zaher (Nafy al-shay bi îjabih) as a Literary Art and Its Use in the Qur’an

In this study, the art of aqs al-zaher, which can be defined as “a word meaning something other than its apparent/visible meaning” has been discussed. From the earliest times, the way this art was handled in rhetoric books, and the areas it was used have been examined by scholars. The words used in this art are not very clear, and understanding this figure of speech is related to the literary taste and intelligence level of the orator and the audience. This art has been associated with hyperbole, allusion, and metaphor by some rhetoric scholars. This literary art was used in Arabic poetry in almost all periods, especially in the pre-Islam period. In our study, the opinions of important rhetoric scholars such as Ibn Rashiq, Ibn al-Athir and Ibn Abî al-Isba’ about this art were given and a general evaluation was made over them. In addition, the subject is enriched by giving examples from classical Arabic poetry. In our study, the views of the rhetoricians who dealt with this art starting from the first periods are mentioned. As an example, Ibn Rashiq examined this literary art under the title of “bab nafy al-shay bi îjabih” and associated it with hyperbole. According to him, when we look at a sentence formed with this art, although it may ostensibly positive, the esoteric/real meaning of the sentence is negative. According to Ibn al-Athir, who first used the term of aqs al-zaher and discussed it under a separate title, although this art is seemingly the negation of the modifier of the defined, it is the negation of the defined itself. According to him, this art is not used much in the Arabic language because if there is no evidence other than the meaning indicated by the word, one may not understand what is being said. Unless this is the case, the purpose of the speaker cannot be understood. Therefore, Ibn al-Athir said that there must be evidence for the implied meaning in order to understand this art. In addition, Ibn al-Athir finds the frequent usage of this art pompous as the words used in this art are not very clear in meaning. Rhetoric scholars after Ibn Rashiq and Ibn al-Athir followed these two names and gave similar definitions and examples. In this context, the views of some important linguists such as Ibn Hegga al-Hamawi, al-Suyuti, al-Rafi, and Ibn Ashur are also included in our study. Ibn Rashiq evaluated aqs al-zaher with hyperbole, and Ibn Abî al-Isba’ with metaphor. In addition to this, Ibn Ashur dealt with this art in relation to allusion. Regarding this situation, we can say that allusion and metaphor are similar to each other in terms of expressing something other than the literal meaning of the word. However, while, in metaphor, there is evidence of meaning that will prevent the real meaning of the word from being understood, such evidence is not in question in allusion. Therefore, when viewed from this point of view, aqs al-zaher can be evaluated under the title of allusion. However, if we consider that allusion is a metaphor in one aspect, this art can also be regarded under the broader umbrella of metaphor. As a result, although rhetoric scholars have discussed this art under different titles, they generally say the same things in terms of the meaning it expresses and give similar examples. Linguists such as Ibn Rashiq, Ibn Abî al-Isba’, and al-Hamawi use the term “nafy al-shay bi îjabih” for this art. Ibn al-Athir, on the other hand, refers to this art as “aqs al-zaher”. Ibn Ma‘soom said in his work Anvar al-Rabi‘ that some language scholars also named it as “nafy al-shay bi nafy lazeemih”. Of these, the term “nafy al-shay bi îjabih” is the most widely used one. As with many of the other rhetoric arts, we often come across examples of aqs al-zaher in the Qur'an. In this sense, in our study, some verses in the Qur'an, in which this art is used, were determined, and the opinions of some commentators and rhetoricians were conveyed.

___

  • Akkâvî, İnâm Fevvâl. el-Mu‘cemul-Mufassal fî Ulûmi’l-Belâga. Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1996.
  • Atvân, Hüseyin. Şi’ru Amr b. Ahmer el-Bâhilî. Mecmau’l-Lugatu’l-Arabiyye bi-Dımeşk, ts.
  • Besîlî, Ebu’l-Abbâs. Nüket ve Tenbîhât fî Tefsîri’l-Kurâni’l-Mecîd. thk. Muhammed et-Taberânî. 3 Cilt, 2008.
  • Câhız, Ebû Osmân Amr b. Bahr b. Mahbûb. el-Beyân ve’t-Tebyîn. 3 Cilt. Beyrut, 2002.
  • Dervîş, Muhyiddîn. İʿrâbu’l-Kurʾân ve Beyânuhû. 10 Cilt. Dâru’l-İrşâd, 1415/1994.
  • Hamevî, Ebu’l-Mehâsin Takıyyüddîn Ebû Bekr b. Alî b. Abdillâh b. Hicce. Hizânetu’l-Edeb ve Gâyetu’l-Ereb. 2 Cilt. Beyrût: Mektebetu’l-Hilâl, 2004.
  • Hâşimî, Ahmed b. İbrâhim. Cevâhiru’l-Belâga fi’l-Meânî ve’l-Beyân ve’l-Bedîʻ. Beyrût: el-Mektebetu’l-Asriyye, ts.
  • İbn Âşûr, Muhammed Tâhir. et-Tahrîr ve’t-Tenvîr. 30 Cilt. Tunus: Dâru’t-Tûnusiyye, 1984.
  • İbn Ebi’l-İsba‘, Ebû Muhammed Zekiyyuddîn Abdulazîm el-Mısrî. Tahrîru’t-Tahbîr. thk. Hıfnî Muhammed Şeref. el- Cumhûriyettu’l-Arabiyyetu’l-Muttehide, ts.
  • İbn Fâris, Ebü’l-Huseyn Aḥmed. eṣ-Ṣâḥibî fî fıḳhi’l-luġa. thk. Muhammed Ali Beydûn, 1997.
  • İbn Ma‘sûm, Sadruddîn Alî Hân b. Nizâmiddîn Ahmed b. Muhammed. Envâru’r-rebîʿ fî envâʿi’l-bedîʿ. thk. Şâkir Hâdî Şükr. 7 Cilt. Necef: Matbaatu Numân, 1969.
  • İbn Reşîk, Ebû Alî el-Hasen el-Kayravânî. el-Umde fî Mehâsini’ş-Şi‘ri ve Âdâbihî. 2 Cilt. Dâru’l-Ciyl, 1981.
  • İbn ʿArafe, Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed. Tefsîru İbn ʿArafe. thk. Celâl el-Esyûtî. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, 2008.
  • İbnu’l-Esîr, Ziyâuddîn. el-Meselu’s-Sâir fi’l-Edebi’l-Kâtib ve’ş-Şâir. 2 Cilt. Beyrût, 1420/1999.
  • İbnu’ş-Şecerî, Ebu’s-Saʿâdât. el-Emâlî. thk. Mahmûd Muhammed et-Tanâhî. 3 Cilt. Kâhire, 2014.
  • İmruulkays b. Hucr. Dîvân. thk. Abdurrahmân el-Mustâvî. Beyrut: Dâru’l-Marife, 2004.
  • Kudâme b. Câʻfer, Ebu’l-Ferec. Nakdu’n-Nesr. thk. Tâhâ Hüseyin. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1980.
  • Matlûb, Ahmed. Mu‘cemu’l-Belâgiyye ve Tatavvuruhâ. 3 Cilt. Beyrût, 2006.
  • Meydânî, Abdurrahmân Habenneke. el-Belâgatu’l-Arabiyye. 2 Cilt. Beyrût, 1996.
  • Nüveyrî, Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Abdilvehhâb. Nihâyetü’l-Ereb fî Fünûni’l-Edeb. 33 Cilt. Beyrut: Dâru’l- Kutubi’l-İlmiyye, 2004.
  • Râfiî, Mustafâ Sâdık. Târîhu Âdâbi’l-Arabî. 3 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2000.
  • Râzî, Ebû ʿAbdillâh Faḫruddîn. Mefâtîḥu’l-Ġayb. 32 Cilt. Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 2000.
  • Râzî, Fahreddîn. Nihâyetu’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-Îʻcâz. thk. Nasrullah Hacımüftüoğlu. Beyrut: Dâru Sadr, 2004.
  • Saraç, M. A. Yekta. Klasik Edebiyat Bilgisi Belâgat. İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2019.
  • Sekkâkî, Ebû Yakûb Sırâcuddîn. Miftâhu’l-ʿUlûm. thk. Naîm Zerzûr. Beyrût: Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, 1987.
  • Suyûtî, Ebu’l-Fazl Celâluddîn. Şerhu ʿUkûdu’l-cümân fi’l-meʿânî ve’l-beyân. Beyrût: Dâru’l-Fikr, ts.
  • Tabâne, Bedevî. Muʻcemu’l-Belâgatu’l-Arabiyye. Cidde-Riyad: Dâru’l-Menâre-Dâru’l-Rifâî, 1988.
  • Taftâzânî, Saduddîn. Muhtasaru’l-Meânî. Kum: Dâru’l-Fikr, 1991.
  • Ukberî, Ebu’l-Bekâ. Dîvânu’l-Mütenebbî bi-Şerhi’l-Ukberî. thk. Komisyon. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Marife, ts.
  • Velîd, Müslim b. Şerhu Dîvânu Sarîulgavânî. thk. Sâmî ed-Dehhân. Kâhire: Dâru’l-Maârif, ts.
  • Zemahşerî, Ebu’l-Ḳâsım Maḥmûd b. ʿÖmer b. Muḥammed. el-Keşşâf. 4 Cilt. Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1407/1986.