EDEBİYAT VE SİNEMA

Sinemanın 1895'te, Lumière kardeşler tarafından icadı sadece görsel sanatlar üzerinde değil, edebiyat dahil olmak üzere, tüm sanat dalları üzerinde önemli bir etki yapmış, bu sanatlarda hem biçim hem de içerik düzleminde önemli değişikliklere neden olmuştur. Yazarların bir çoğu sadece sinema için yazılar, senaryolar yazmakla kalmamış bizzat kendileri kamera arkasına geçerek film yapmaya çalışmışlardır. Bununlada kalmamış, bazı yayıncılarla elbirliği ederek her iki sanat dalının kesiştiği yeni bir tür yaratabilmenin yolunu aramışlardır. Bu çabaların sonucunda, 'roman-cinéma', 'Cinario', 'romans cinéoptiques' gibi edebi koleksiyonlar ortaya çıkmış, gelecekte Alain Robbe-Grillet'in 'ciné-roman'larına giden yolu açmışlardır. Zaten Robbe-Grillet'in kuramcısı olarak ortaya çıktığı 'Yeni Roman' akımının ortaya koyduğu eserler bazı eleştirmenlerce 'sinematografik romanlar' olarak değerlendirilmiştir. Bu akıma üye yzaraların çoğunluğunun edebiyat için olduğu kadar sinema için de çalışmaları, hatta Robbe-Grillet ve Duras gibi, bizzat kendilerinin film çevirmeleri bu tezi doğrular gözükmektedir. Sonuç itibariyle, bütün bu çabaların sonucunda edebi eserlerin yapısında önemli değişiklikler meydana gelerek günümüzün sinematografik olarak nitelendirebileceğimiz görsel romanları, öyküleri hatta şiirleri oluşmuş ve bunun sonucunda da okuyucu geleneksel konumundan sıyrılarak seyirci koltuğuna geçmek zorunda kalmıştır.