DİN, AHLAK ve GELENEK

Bu makale, gelenek, din ve ahlak arasındaki ilişkiyi tartışır. İnsan eylemleriyle, düşünce ve imgelemle yaratılan şeylerin bir kuşaktan diğerine intikal etmesi kabul edilen bir gerçektir. Geleneği gelenek olarak düşünmemizi sağlayan temel kriter budur. Tevârüs edilen şey anlamına gelen gelenek, maddî nesneleri, her türlü inancı, pratikleri ve kurumları, kişi ve olay imgelerini içerir. Gelenek, anlamlı davranışın oluşumuna söz konusu davranışın amaçlarını ve standartlarını ve kurallarını vererek nüfuz eder. Düşünülmüş eylemlerin sınırlarına yerleşen, amaçları veya standartları ve kuralları koyan gelenek, elverişli ve tutkulu eylemleri tartan alanın sınırlarında durur. Burada gelenekler genellikle, rasyonel, ahlakî, bilme ve anlamayla ilgili eylemlerin ve aynı zamanda onların etkilerinin "zimnî öge"sidir. Geleneğin kalesi dindir. Mesela Shils'e göre, kutsal metinlerin elyazması şeklinde tecessüm etmesi de bir gelenektir. Hatta Kutsal metnin kendisi de bir gelenektir. Çünkü 'gelenek', metnin biriken anlamıdır; metin yorumsuz sadece fiziksel bir nesneden öteye geçmezdi. Metnin kutsallığı, ayrı bir konuma yerleştirilir, fakat yorumsuz metinden hiçbir anlam çıkarılamaz ve onun hayatın içinde olması mümkün değildir. Öte yandan ahlaklılık da, daima belirli bir ölçüde toplumsal bakımdan yerel ve tikel olana bağlıdır. Bu nedenle moderliğin ahlaklılığının tikel olandan tamamen bağımsız bir evrensellik özlemi kesinlikle yanılsamadır. Yine ahlaklılık denilebilecek ögeler kesinlikle bir gelenek içinde yer alır.

___

  • Aliye Çınar, "DİN, AHLAK ve GELENEK", Muhafazakar Düşünce, Yıl: 1 Sayı: 3, 2005.