Amerika’daki Ekonomik Eşitsizliğe Dair Beş Mit

Hem siyasetçiler hem de çok satan kitap yazarları tarafından desteklenen ekonomik eşitsizlik meselesi siyasi gündemin zirvesinde yer almaktadır. Ancak, meseleye dair yaygın inançların pek çoğu yanlış algılara ve temelsiz kanaatlere dayalıdır.Sıklıkla yeni bir Altın Çağ yaşıyor olduğumuz söylense de, ABD ekonomik sistemi, epeyce yeniden dağıtımcı bir niteliğe zaten girmiş durumdadır. Vergi politikası ve sosyal refah harcamaları, Amerika’daki eşitsizliği önemli ölçüde azaltmaktadır. Ne var ki eşitsizlik eleştirenlerin öne sürdüğü gibi hızlı artıyor olsaydı bile bunun bir problem olması gerekmiyordu.Mesela genel kanaatin aksine, zenginler bu varlıklarını miras almaktan ziyade kendileri kazanmaktadır ve bunların yalnızca birkaçı Wall Street ya da finans sektörü aracılığıyla zengin olmuşlardır. Zenginlerin hemen hepsi, zenginliklerini, hayatlarımızı geliştiren mal ve hizmetler sağlayarak elde etmişlerdir.Gelir hareketliliği istediğimizden daha az olabilir, ne var ki insanlar gelir merdiveninde yukarı ve aşağı yönde hareketi sürdürüyorlar. Çok az servet nesiller boyu devam ediyor; buna karşılık fakirler hâlâ yoksulluktan kurtulmayı başarabiliyor. Daha önemlisi, eşitsizlikle yoksulluk arasında bir ilişki pek yok. Bazı insanların varlıklı hâle gelmesi, diğerlerinin fakirleşeceği anlamına gelmiyor.Zenginlerin, kendi çıkarları için siyasi bağlantılardan gerçekten yararlanabiliyor olsalar da fakirleri ezmek veya onlara yardım etmek için tasarlanmış politikalara engel olmak için tasarlanan siyasi bir gündemin peşinde olduklarına dair bir delil bulunmuyor. Diğer yandan, daha fazla devlet müdahalesi, ekonomik eşitsizliği azaltmaktan ziyade, durumu gerçekten daha da kötüleştirebilir. Eşitsizliği azaltmaya yönelik, vergileri arttırma ve ilave sosyal refah programları gibi politikaların, faydadan çok zarar getirebilecek istenmeyen sonuçları olması muhtemel olduğundan, bizzat eşitsizliğe saldırmaktan ziyade fakirliği gerçekten azaltacak politikalar uygulamaya odaklanmamız gerekiyor